23 Ağustos 2009 Pazar

DÜNDEN GELEN IŞIK

“ YIL 1923.
Daha sonra İngiliz krallık tahtına oturacak olan Edward, Hindistan'ı veliaht olarak ziyaret etmektedir. Top ve trampet sesleri arasında bir savaş gemisinden iner. Ama kendisini karşılayanlar sadece birkaç mihrace ile birkaç yerli görevlidir.
Alışılmışın tersine, halk ortalarda yoktur.
Üzgün bir biçimde babası V. George'a bir mektup yazar ve sorar:
“Acaba bu durum, Gandi'nin düzenlediği bir aşağılama göstergesi midir ?”
Sorunun yanıtı tarihe geçmiştir:
“Hayır ! Mustafa Kemal'in açtığı Kurtuluş Savaşında aramak daha doğru olur.”
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, İsviçre'de büyükelçiydi.Hindistan'ın genç elçisi de Gandi'nin sağ kolu olan Desai'nin oğluydu. Arkadaş oldular. Ve Hintli diplomat, ona bir anısını anlattı:
“Okuldan eve her dönüşümde babam beni yana çağırır ve ne öğrendiğimi sorardı. Ben de okuduğum derslerle ilgili olarak kendisine bilgi verirdim… Sı sık şöyle derdi: 'Bir insan olarak bu derslerden yararlanmak elbette ki gerekir. Fakat bir Hintli olarak muhtaç olduğun en büyük ders, Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı tarihidir. Şimdi yanıma otur, onuda ben sana anlatayım'…”
Endonezyalı bir diplomat da Yakup Kadri Bey'e bir anısını anlatmıştı:
”9-10 Yıl önce, bir ticaret işi için Saygon'a gitmiştim. Baktım ki halk tapınaklara toplanmış bir yas ayini yapıyorlar. 'Ne oldu ? Kim öldü ?' diye sordum. 'Mustafa Kemal sonsuzluğa göçtü' dediler…”
Bir anı da Ahmet Emin Yalman'dan.
Vatan gazetesinin başyazarı, uzun gezilerinden birinde İngiliz Guyanı'na uğrar ve orada bir yerli ile aralarında şu konuşma geçer:
”Siz hangi millettensiniz?”
“Türküm.”
“Öyle ise dost ve hatta kardeş sayılırız.”
“Neden? Müslüman mısınız ?”
“ Hayır, Hristiyanım. Fakat, bağımsızlığına susamış bir Guyanlı Hristiyanım ve bir çok yurttaşım gibi, sizin kurtuluş mücadelenizin hayranlarındanım. Günün birinde, bizde büyük önderiniz Mustafa Kemal'in açtığı yoldan yürüyeceğiz…”
Son anı da gene rahmetli Karaosmanoğlun'dan .
Bresilyalı diplomat, Atatürk'ün ölümünden sonra ir gün kendisine şöyle der:
”Size doğrusunu söyleyeyim mi? Kemal Paşa sağ olduğu sürece siz bana 50 - 60 milyonluk
Bir Avrupa ülkesi gibi görünürdünüz. Şimdi üzerimde küçük bir Balkan devleti etkisi yapmaya başladınız. Ve bundan daha samimi bir itirafta bulunacağım. Biz Güney Amerika da Türk denilince bir zamanlar ülkemize gelmiş ve sonradan zengin olmuş bazı ayak satıcılarından başka kimseyi anlamazdık. Siz ulus olarak büyüklüğünüzü , şeref ve değerinizi ancak Mustafa Kemal adı işitildikten sonra takdir etme olanağından bildik…”
Ve UNESCO'nun,1979 yılında 156 ülkenin oybirliği ile Atatürk ile ilgili kararda şu satırlar var:
“Uluslar arası anlayış ve barış yolunda çaba harcamış üstün bir kişi, olağanüstü bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışısın öncüsü, insanlar arasında hiçbir renk, din, ırk ayrımı gözetmeyen eşsiz devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu…”
Bugün 19 Mayıs 1996.
Ülkenin gene dışta güçlü düşmanları var… İçte gene karanlık güçler var, dış düşmanların uzantıları var. Eskileri öldü :ama yeni mandacılar, eni ayrılıkçılar, yeni şeriatçılar var… Yarım yüzyıllık “gaflet” yada” ihanet'in” sonucu olarak gündeme gelmiş önemli sorunlar var…”*
Dün olduğu gibi bugünde koşullar pek değişmedi. ABD, AB yanlıları, 2. Cumhuriyetçiler, İç odakların tüm çabaları boşunadır. Türkiye Cumhuriyet'i Kurucusunun yolunda ilerleyecektir. İlelebet var olacaktır.
17 Mayıs'ta Ankara'da buluşalım el ele, yan yana, can cana !
*Ahmet Taner Kışlalı

Hiç yorum yok: