150’LİKLER
açıktıkları gerekçesiyle Lozan Barış görüşmelerinde adları sonradan saptanarak Türkiye dışına çıkarılması kararlaştırılan kişilere verilen isimdir,”
Lozan Barış Antlaşması’nda kabul edilen bildiri gereğince TBMM 12 Ramazan 1342(16 Nisan 1924) tarihinde 487 sayılı Genel Af Yasası’nı kabul etmiştir,Bu yasanın 150’liklerle ilgi 3, ve 6, maddeleri şöyledir;
“Madde 3-Lousanne Muahedenamesi’ne merbut(bağlı) Aff-ı Umumi Protokolü’nde
İstihdaf edilen (amaçlanan) 150 şahıs,işbu aftan müstesnadır,
“Madde 6-İşbu kanunu icra-yı ahkama (uygulamaya) Adliye ve Müdafaa-i Milliye vekilleri memurdur,”
İçişleri Bakanlığı tarafından oluşturulan ilk liste 600 kişidir,Daha sonra 300 kişiye indirilmiştir,Lozan Antlaşması gereğince sürgün edileceklerin sayısı 150 kişiyi geçmeyecek şekilde öngörüldüğü için 23 Nisan 1924’te 149 kişi olarak tesbit edilmiştir,1 Haziran 1924 tarihinde “Köylü Gazetesi” sahibi REFET Bey’de listeye eklenerek 150 kişi tmamlanmıştır,
İlk belirlenen 600 kişinin ismi hiçbir zaman açıklanmamıştır,
150’likler 28 Mayıs 1927’de 1064 sayılı yasayla Türk vatandaşlığından çıkarılmıştır,
Damat Ferit 22 Eylul 1922’de İngiliz polislerinin koruması altında Drient Ekspres’le FRANSA’ya kaçmıştır,150’liklerde adı yoktur,
Büyük Önder ATATÜRK’ün Yalova Termal’de Başbakan ve bazı Hükümet yetkilileriyle görüşmesi ve affedilmeleri yönünde dileği sonrası konu Meclise getirilmiştir26 Haziran 1938 tarih ve3527 sayılı yasa ile 150’likler bağışlanışlardır,
18,1,1938 tarihli 17 sahifelik defter halindeki raporda.,150’liklerden hayatta kalanların sayısı 95’tir,Aftan önce bir kısmı hatalarını anladıkları halde diğer bir kısmı Türkiye Cuhuryet’ine karşı kin kusmuşlar,ihanetlerine devam etmişlerdir,
Af sonrası hemen dönenler olduğu gibi daha sonra dönenlerde olmuştur, Bir kısmı ise hiç dönmemişlerdir,Anavatana hiç dönmeyenlerden ikisi Çerkez Ethem ve Arabizmin savunucularından Mustafa Sabri’dir,
Sürgüne gönderilenlerden Vahidettin’in Maiyeti 8, Kuvva-ı İnzibatiye’ye dahil kabine üyeleri 6,Sevr Antlaşmasını imzalayan delegeler 3,Kuva-ı İnzibatiye’ye dahil olanlar 7,Mülkiye ve Askeriye’den 32 Çerkez Ethem ve Yandaşları 9,Çerkez Kongresine delege olarak katılanlar 18, Polisler 13, Gazeteciler 13, diğer kişiler ise 41’dir.
150’LİKLERİN LİSTE
VAHŞDEDDİ’NİN MAİYETİ
1-Yaver-i Has Kiraz Hamdi
2-Hademe-i Hassa Kumandnı Zeki
3-Hazine-i Hassa Müfettişi Şaban Ağa
4-Tütüncübaşı Şükrü
5-Serkarin Yaver
6-Yaverandan Erkan-ı Harp Miralay Tahir
7-Seryaver Avni
8-Hazine-i Hassa Müdürü ve Defter-i Hakani Emini Refik
KUVVA_İ İNZİBATİYE’YE DAHİL KABİNE ÜYELERİ
9-Şeyhülislam Mustafa Sabri
10-Adliye Nazırı Ali Rüşti
11-Ziraat ve Ticaret Nazırı Cemal(Artın)
12-Bahriye Nazırı Cakacı Hamdi Paşa
13-Maarif Nazırı Rumbeyoğlu Fahreddin
14-Ziraat ve Ticaret Nazırı Kızılhanşerli Remzi
SEVR ANTLAŞMASINI İMZALAYAN DELEGELER
15-Maarif Nazırı Hasi Paşa
16-Şura-yı Devlet Reisi Rıza Tevfik Bölükbaşı
17-Bern Elçisi Reşat Halis
KUVA_İ İNZİBATİYE’YE DAHİL OLANLAR
18-Kuvva-i İnzibatiye Başkumandanı Süleyman Şefik Paşa
19-Yaveri Süvari Yüzbaşısı Tahsin
20-K,İnzibatiye Kurmay Başkanı Miralay Refik
21-K,İnzibatiye Mitralyöz Komutanı ve Damat Ferit’in Yaveri TArk Mümtaz
22-K,İnzibatiye Komutanlarından İzmir Kolordu Kom,Ali Nadir Paia
23-K,İnzibatiye üyelerinden ve Nemrut Mutafa Paşa D,Harbinden Kaymakam Fettah
24-K,İnzibatiye iyelerinden Çopur Hakkı
MÜLKİYE VE ASKERİYEDEN
25-Bursa Valisi Gümülcineli İsmail
26Ayandan Konyalı Zeynelabidin
27-Cebelibereket Mutasarrıfı Fanizade Mesut
28-Hürriyet ve İtilaf Fırkası Lideri Miralay Sadık
29-Malatya Mutasarrıfı Bedirhanlı Halil Rahmi
30-Manisa Mutasarrıfı Girtli Hüsnü
31-Divan-ı Harp Reisi Nemrut Mustafa Paşa
32-Uşak Belediye Reisi Hulusi
33-Adapazarı Kaymakamı Mustafa
34-Tekirdağ Müftüsü Hafız Ahmet
35-Afyonkarahisar Mutasarrıfı Sabit
36-Gazıantep Mutasarrıflığında bulunmuş Celal Kadri
37-Hürriyet ve İtilaf Katibiumumisi Adanalı Zeynelabidin
38-Ayandan Evkaf Nazırı Vasfi Hoca
39-Harput Vali Vekili Ali Galip
40-Bursa Müftüsü Şmer Fevzi
41-Bursa Vali Vekili Aziz Nuri
42-İzmir Kadı Müşaviri Ahmet Asım
43-İstanbul Muhafızı Natık
44-Dahiliye Nazırı Adil
45-Dahiliye Nazırı Mehmet Ali
46-Edirne Valisi Salim
47-Kütahya’da
47-Kütahya’da Yunanlılara Mutasarrıflık eden Rasihzade İbraim
48-Adana Vekillik eden Abdurrahman
49-Karahisarışarki Mebusu Ömer Fevzi
50-Mülazım Adil
51-Mülazım Refik
52-Kırkağaç Kaymakamı Şerif
53-Çanakkale Mutasarrıfı Mahmut Mahir
54-İstanbul Merkez Kumandanı Emin
55-Kilis Kaymakamı Sadullah Sami
56-Bolu Mutasarrıfı Osman Nuri
ETHEM VE YANDAŞLARI
57-çerkez Ethem
58-Ethem’in kardeşi Reşit
59-Etem’in kardeşi Tevfik
60-Kuşcubaşı Eşref
61-Hacı Sami
62-Akhisar Kumandanı Yzb, Küçük Ethem
63-Dücceli Mehmet oğlu Sami
64-Burhaniyeli Halil İbrahim
65-Susurluk’tan Demirkapılı Hacı Ahmet
ÇERKES KONGRESİNE DELEGE OLARAK KATILANLAR
66-Hendek Kazasından Bağ Osman
67-İzmir Mutasarrıfı İbrahim Hakkı
68-Beraev Sait
69-Berzek Tahir
70-Adapazarı’ndan Maan Şirin
71-Söke Ereğlisi’nden Koca Ömeroğlu Hüseyin
72-Adapazarı’ndan Bağ Kamil
73-Hamte Ahmet
74-Maan Ali
75-Kırmesti’den Harunreşit
76-Eskişehirli Hızır Hoca
77-Bigalı Nuri Beyoğlu İs
78-Adapazarı’dan Kazım
79-Gönen’den Lambat Yakup
80-Gönen’den Kumpat Hafız Sait
81-Gönen’den Binbaşı Ahmet
82-İzmir’de Davavekili Sait
83-Şamlı Ahmet Nuri
POLİSLER
84-İstanbul Polis Müdürü Tahsin
85-İstanbul Polis Müdür Muvini Kemal
86-Emniyet Genel Müdür Muavini Ispartalı Kemal
87-İstanbul Polis Müdüriyeti Başmemuru Hafız Sait
88-İstanbul Polis Müdüriyeti Şube Müdürü Şeref
89-Arnavutköy Merkez Memuru Hacı Kemal
90-Polis Başmemurlarından Namık
91-Şişli Komiseri Nedim
92-Edirne Polis Müdürü Fuat
93-Adana Polis Müdürü Yolgeçenli Yusuf
94-Unkapanı Merkez Memuru Sakallı Celil
95-Büyükdere Merkez Memuru Mazlum
96-Beyoğlu İkinci Komiseri Fuat
GAZETECİLER
97-Serbesti Gazetesi Sahibi Mevlanzade Rıfat
98-Türkçe İstanbul Gazetesi sahi Sait Molla
99-İzmir’de Müsavat Gazetesi sahibi Hafız İsmail
100-Aydede Gazetesi sahibi ve PTT Genel Müdürü Refik Halit
102-Teemin veHakikat Gazetesi sahibi Neyir Mustafa
103-Köylü Gazetesi yazarı Ferit
104-Alemdar Gazetesi sahibi Refi Cevat
105-Alemdar Gazetesi sahibi Pehlivan Kadri
106-Adana’da Ferda Gazetesi saibi Fanizade Ali İlmi
107-İrşat Gazetesi sahiplerinden Trabzonlu Ömer Fevzi
108-Halep’te Doğru Yol Gazetesi sahibi Hasan Sadık
109-Köylü Gazetesi sahibi İzmirli Refet
ÖTEKİ KİŞİLER
110-Tarsuslu Kamil Paşazade Selami
111-Tarsuslu Kamil Paşazade Kemal
112-Süleymaniyeli Kürt Hakkı
113-Mustafa Sabri’nin oğlu İbrahim Sabri
114-Fabrikatör Bursalı Cemil
115-İngiliz Casusu Çerkez Ragıp
116-Fransız zabitliği yapan Haçinli Kazak Hasan
117-Eşkıya Reisi Süngülü Dvut
118-Binbaşı Çerkez Bekir
119-Bursalı Necip
120-İzmir Umuru İslamiye Müfettişi Ahmet Hulusi
121-Uşak’ta Madanoğlu Mustafa
122-Gönenli Yusufoğlu Remz
123-Gönenli Hacı Kasımoğlu Zühtü
124-Gönenli Karagözün Şakir
125-Gönenli Mehmetoğlu Koç Ali
126-Gönenli Aziz
127-Gönenli Ahmetoğlu Osman
128-Susurluk’tan Süleymanoğlu İzzet
129-Gönenli Hüseyinoğlu Kazım
130-Gönenli Arap Mahmut
131-Gönenli Gardiyan Yusuf
132-Gşnnli Ömeroğlu Eyup
133-Gönenli İbrahim Çavuş
134-Göneli İbrahim Çavuş
135-Gönenli İdris
136-Manyaslı Kurhoğlu İsmai
137-Gönenli Hacıoğlu İshk
138-Yusufoğlu İshak
139-Manyas’tan Ali Beyoğlu Sabit
140-Gşnenli Velioğlu Selim
141-Gönenli Mehmetoğlu Osman
142-Manyaslı Kadiroğlu Kamil
143-Gşnenli Hüsyinoğlu Galşp
144-Manyaslı Saitoğlu Salih
145-Manyaslı İsmail
146-Gönenli Abdullahoğlu Deli Kasım
147-Gönenli Hasan Onbaşıoğlu Kemal
148- Manyaslı Kadiroğlu Kazım Efe
149-Gönenli Pallçoğlu Kema
150-Gönenli Tuğoğlu Mehmet
Kaynak:150’LİKLER-İlhami SOYSAL
Mehmet DEMİRAĞ
1,Nisan,2009
ı
2 Nisan 2009 Perşembe
29 Mart 2009 Pazar
GECE KARANLIĞI
Gece karanlığı
Aydınlığa çevirir
El çisgiyi
Yazıya çevirir
Taşı yel
Yontuya çevirir
Toprağı su
Yeşile çevirir
Gökyüzünü bilim
Yeryüzüne çevirir
Sessizliği kuş
Türküye çevirir
Yiğitler tutsaklığı
Özgürlüğe çevirir
Aydınlığa çevirir
El çisgiyi
Yazıya çevirir
Taşı yel
Yontuya çevirir
Toprağı su
Yeşile çevirir
Gökyüzünü bilim
Yeryüzüne çevirir
Sessizliği kuş
Türküye çevirir
Yiğitler tutsaklığı
Özgürlüğe çevirir
AMA HANGİ ATATÜRK
Sayın Taha Akyol’un “Ama Hangi Atatürk” isimli değerli araştırma ve inceleme eseri üzerine:
S. 24. Ali Fuat Cebesoy ve Kazım Karabekir’in atanmaları dile getirilerek “Milli Mücadele komutanlarının bu atamalarını yapan, Harbiye Nazırı ve Genel Kurmay Başkanı Cevat (Çobanlı) Paşa’dır denilmektedir.
Ali Fuat Cebesoy ve Kazım Karabekir’in atanmaları sırasında Genel Kurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşadır.
Ali Fuat, 25 Şubat 1919’da 20. Kolordu Komutanlığına, Kazım Karabekir ise; 2 Mart 1919’da merkezi Erzurum’da bulunan 15. Kolordu Komutanlığına atanmışlardır.
Cevat Paşa 14 Mayıs 1919’da Fevzi Paşa’nın yerine Genel Kurmay Başkanlığına getirilmiştir.
S/47: “Bu görevi isteyen Karabekir’in tayinini Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa yapıyor.” diye ifade edilmektedir.
S/24’le tam bir çelişki hali görülmektedir.
S/46: “11 Haziran günü Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa’nın dön emri geliyordu artık...”
6 Haziran 1919 tarih ve 33/2097 sayılı yazı ile General Milne tarafından İstanbul Hükümetine ültimatom verilir.
Harbiye Nazırı Şevket Turgut imzalı yazı aynen şöyledir.
“Emrinizdeki istimbotlardan biriyle hemen buraya gelmeniz rica olunur. 8 Haziran 1919. Dolayısıyle dön emri 11 Haziran değil, 8 Haziran olacaktır.
S/54: “...Mustafa Kemal istifa ettiğinde kendisinin bir göreve atanmasını isteyerek O’nu büyük hayal kırıklığına uğratan Kazım Dirik ise, uzun süre genç Kemalist Cumhuriyet’in Meclis Başkanı olacaktır.” denilmektedir.
Uzun süre Meclis Başkanlığını yapacak olan Batı Cephesini kuran üç Albay’dan biri Kazım Özalp’tır. Orgeneral’likten emekli olmuştur.
Kazım Dirik ise, asıl ününü valiliklerde bilhassa İzmir Valiliği sırasında göstermiş, daha sonra valilik üstü bir görev olan Trakya Genel Müfettişliği yapmış, Korgeneral rütbesinden emekli olmuştur.
S/68: “Aynı dönemde, Wilson bir de General James G. Harbord başkanlığında askerlerden Wisconsin’de görevli sivillerden 12 kişilik bir araştırma kurulu daha oluşturuyor.”
S/88 de ise; “Ama zaten Wilson’un emriyle kurulduğunu gördüğümüz Amerika inceleme heyetlerinden General Harbord bir gün önce 7 Eylül’de Haydarpaşa’dan yola çıkmıştır. 20 Eylül’de 46 kişilik bir heyetle Sivas’a gelecek ve Mustafa Kemal’le görüşecektir.”
İnceleme heyetleri birden fazla mıdır. Bu heyetlerin başkanlıklarını Harbord’mu yapmıştır? 12 ve 46 sayıları çelişki değil midir?
S/79: “Karabekir’in, Sivas’taki Ordu Komutanı Albay Selahattin Bey’den istediği şekilde muazzam bir karşılama...”
Sivas’ta ordu yoktur. 3. Kolordu bulunmaktadır. Selahattin Bey’de ordu değil, Kolordu Komutanıdır.
S/166: “Vilâyât-ı Sitte” denilen altı ilin, Erzurum, Elazığ, Diyarbakır, Sivas ve Bitlis’in Ermenilere verileceği belirtilmektedir.
Altı il değil beş il ismi yazılmıştır. Van İlinide dahil etmek gerekir.
S/311: “II. İnönü Zaferi üzerine Tuğgeneral Fevzi Paşa Orgeneral (birinci ferik) rütbesine yükseltiliyor.”
Fevzi Paşa’nın İkinci İnönü Savaşından sonra Orgeneralliğe yükseltildiği doğrudur. Ancak o günkü askeri rütbelerde Tuğgeneral (Mirliva) ile Orgeneral arasında Feriklik rütbesi de vardır. Fevzi Paşa 28 Temmuz 1918’de Ferikliğe (Korgeneral) yükseltilmiş olup, İkinci İnönü Savaşında Tuğgeneral değil, Ferik (Korgeneral) dir.
S/313: Zaferden sonra felaket başlığı altında “Tekalif-i Milliye (Milli Yükümlülükler) yasası ile yeni vergiler çıkarılıyor...”
Adı geçen yasalar Mustafa Kemal Başkomutan olduktan sonra çıkarılmıştır. Birden altıya kadar olanı 7 Ağustos, kalanları ise 8 Ağustos 1921’de yürürlüğe girmiş olup toplam on tanedir.
S/355: Lozan Konferansı dile getirilerek “Böylesine ağır bir görev ve sorumluluk karşısında, bu normaldir. İsmet Paşa o zaman 34 yaşındadır...”
İsmet Paşa 24 Eylül 1984 doğumlu olduğuna göre, 34 değil 38 yaşında olması gerekiyor.
Merakımdan bazı yazarlar “Kemalist” yazarlar diyorsunuz, Kemalist olmayan yazarları, örneğin sizi hangi isimle anmamız gerekiyor?
Esenlik dileklerimle...
S. 24. Ali Fuat Cebesoy ve Kazım Karabekir’in atanmaları dile getirilerek “Milli Mücadele komutanlarının bu atamalarını yapan, Harbiye Nazırı ve Genel Kurmay Başkanı Cevat (Çobanlı) Paşa’dır denilmektedir.
Ali Fuat Cebesoy ve Kazım Karabekir’in atanmaları sırasında Genel Kurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşadır.
Ali Fuat, 25 Şubat 1919’da 20. Kolordu Komutanlığına, Kazım Karabekir ise; 2 Mart 1919’da merkezi Erzurum’da bulunan 15. Kolordu Komutanlığına atanmışlardır.
Cevat Paşa 14 Mayıs 1919’da Fevzi Paşa’nın yerine Genel Kurmay Başkanlığına getirilmiştir.
S/47: “Bu görevi isteyen Karabekir’in tayinini Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa yapıyor.” diye ifade edilmektedir.
S/24’le tam bir çelişki hali görülmektedir.
S/46: “11 Haziran günü Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa’nın dön emri geliyordu artık...”
6 Haziran 1919 tarih ve 33/2097 sayılı yazı ile General Milne tarafından İstanbul Hükümetine ültimatom verilir.
Harbiye Nazırı Şevket Turgut imzalı yazı aynen şöyledir.
“Emrinizdeki istimbotlardan biriyle hemen buraya gelmeniz rica olunur. 8 Haziran 1919. Dolayısıyle dön emri 11 Haziran değil, 8 Haziran olacaktır.
S/54: “...Mustafa Kemal istifa ettiğinde kendisinin bir göreve atanmasını isteyerek O’nu büyük hayal kırıklığına uğratan Kazım Dirik ise, uzun süre genç Kemalist Cumhuriyet’in Meclis Başkanı olacaktır.” denilmektedir.
Uzun süre Meclis Başkanlığını yapacak olan Batı Cephesini kuran üç Albay’dan biri Kazım Özalp’tır. Orgeneral’likten emekli olmuştur.
Kazım Dirik ise, asıl ününü valiliklerde bilhassa İzmir Valiliği sırasında göstermiş, daha sonra valilik üstü bir görev olan Trakya Genel Müfettişliği yapmış, Korgeneral rütbesinden emekli olmuştur.
S/68: “Aynı dönemde, Wilson bir de General James G. Harbord başkanlığında askerlerden Wisconsin’de görevli sivillerden 12 kişilik bir araştırma kurulu daha oluşturuyor.”
S/88 de ise; “Ama zaten Wilson’un emriyle kurulduğunu gördüğümüz Amerika inceleme heyetlerinden General Harbord bir gün önce 7 Eylül’de Haydarpaşa’dan yola çıkmıştır. 20 Eylül’de 46 kişilik bir heyetle Sivas’a gelecek ve Mustafa Kemal’le görüşecektir.”
İnceleme heyetleri birden fazla mıdır. Bu heyetlerin başkanlıklarını Harbord’mu yapmıştır? 12 ve 46 sayıları çelişki değil midir?
S/79: “Karabekir’in, Sivas’taki Ordu Komutanı Albay Selahattin Bey’den istediği şekilde muazzam bir karşılama...”
Sivas’ta ordu yoktur. 3. Kolordu bulunmaktadır. Selahattin Bey’de ordu değil, Kolordu Komutanıdır.
S/166: “Vilâyât-ı Sitte” denilen altı ilin, Erzurum, Elazığ, Diyarbakır, Sivas ve Bitlis’in Ermenilere verileceği belirtilmektedir.
Altı il değil beş il ismi yazılmıştır. Van İlinide dahil etmek gerekir.
S/311: “II. İnönü Zaferi üzerine Tuğgeneral Fevzi Paşa Orgeneral (birinci ferik) rütbesine yükseltiliyor.”
Fevzi Paşa’nın İkinci İnönü Savaşından sonra Orgeneralliğe yükseltildiği doğrudur. Ancak o günkü askeri rütbelerde Tuğgeneral (Mirliva) ile Orgeneral arasında Feriklik rütbesi de vardır. Fevzi Paşa 28 Temmuz 1918’de Ferikliğe (Korgeneral) yükseltilmiş olup, İkinci İnönü Savaşında Tuğgeneral değil, Ferik (Korgeneral) dir.
S/313: Zaferden sonra felaket başlığı altında “Tekalif-i Milliye (Milli Yükümlülükler) yasası ile yeni vergiler çıkarılıyor...”
Adı geçen yasalar Mustafa Kemal Başkomutan olduktan sonra çıkarılmıştır. Birden altıya kadar olanı 7 Ağustos, kalanları ise 8 Ağustos 1921’de yürürlüğe girmiş olup toplam on tanedir.
S/355: Lozan Konferansı dile getirilerek “Böylesine ağır bir görev ve sorumluluk karşısında, bu normaldir. İsmet Paşa o zaman 34 yaşındadır...”
İsmet Paşa 24 Eylül 1984 doğumlu olduğuna göre, 34 değil 38 yaşında olması gerekiyor.
Merakımdan bazı yazarlar “Kemalist” yazarlar diyorsunuz, Kemalist olmayan yazarları, örneğin sizi hangi isimle anmamız gerekiyor?
Esenlik dileklerimle...
ATATÜRK'ÜN GENÇLİĞE SÖYLEVİ
Ey Türk gençliği! Birinci ödevin; Türk bağımsızlığını, Türk cumhuriyetini, sonsuzluğu değin korumak ve savunmaktır.
Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel senin en değerli hazinendir. Gelecekte de, seni bu kaynaktan yoksun etmek isteyen iç ve dış kötücüller bulunacaktır. Bir gün, bağımsızlığını ve cumhuriyetini savunmak zorunda kalırsan, ödeve atılmak için, içinde bulunacağın durumun olanaklarını ve koşullarını düşünmeyeceksin! Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz bir nitelikte belirebilir. Bağımsızlığına ve cumhuriyetine kıymak isteyecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmedik bir utku kazanmış olabilirler. Zorla ve aldatıcı düzenlerle sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün gemileri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesi fiilen işgal edilmiş olabilir. Bütün bu koşullardan daha acı ve daha korkunç olmak üzere, yurdunda, iş başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık, üstelik hainlik içinde olabilirler. Dahası, iş başında bulunan bu kişiler, kendi çıkarlarını yurduna girmiş olan düşmanların siyasal erekleriyle birleştirebilirler. Ulus, yoksulluk ve sıkıntı içinde ezgin ve bitkin düşmüş olabilir.
Ey Türk geleceğinin çocuğu! İşte, bu ortam ve koşullar içinde bile ödevin, Türk bağımsızlığını ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Bunun için gereken güç, damarlarındaki soylu kanda vardır!
Türk Gençliğinin yetenek ve cesaretli her ulusunkinden üstündür. Türk Ulusu’nun yetenek ve güçlülüğünün tarihteki başarıları ortaya çıktıkça, Türk gençleri de kendileri için gerekli olan atılım kaynağını o tarihte bulabileceklerdir. Böylece Türk çocukları kendi tarihlerinden bağımsızlık düşüncesini kazanacaklar, o büyük başarıları düşünecekler, kendilerinin aynı soydan olduklarını düşünecekler ve bu yetenekleriyle hiç kimseye boyun eğmeyeceklerdir.
Gençler! Siz almakta olduğunuz eğitim ve kültür ile insanlık niteliğinin, yurt sevgisinin, düşünce ve özgürlüğün en değerli simgesi olacaksınız.
Ey yükselen yeni kuşak! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk. Onu yaşatacak ve sürdürecek sizsiniz.
Bugünün fikir ve ideolojilerini yarına götürecek her idealist benim nazarımda gençtir. Yetmiş yaşında bir idealist genç yirmi yaşında bir yobaz ihtiyardır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin özellikle bugünkü gençliğine sesleniyorum: Batı senden, Türk’ten çok geriydi. Anlamda, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı senden bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk çocuğu! O kabahat de sende değil, senden öncekilerin bağışlanmaz ihmallerinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin! Bu belli fakat zekanı unut.
Sizler yani yeni Türkiye’nin genç evlatları, yorulsanız dahi beni izleyeceksiniz. Dinlenmek üzere yürümeye kara verenler, asla ve asla yorulmazlar.
Türk gençliği amaca, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.
Yürekliğimizi güçlendiren ve sürdüren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz eğitim ve bilgi ile insanlığın iyi niteliğini, yurt sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en değerli örneği olacaksınız.
Beni görmek demek, mutlaka yzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duyguları mı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.
Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti bundan sonraki inkişafıyla, geleceğin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır.
Gençler! Vatanın bütün ümit ve istikbali size, genç nesillerin anlayış ve enejisine bağlıdır. 1919
Milletin bağından temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri onlara bırakacağım ve gözüm arkada kalmayacak. 1923
Gençliğin çalışkan, hassas ve milliyetçi yetişmesi esas dileklerimizdendir. Gençlik her türlü faaliyetlerinde Cumhuriyet yasalarına ve Cumhuriyet kuvvetlerinin usul ve kurallarına uymaya da dikkatli olmalıdır. 1933
Gençler! Benim gelecekteki emellerimi gerçekleştirmeyi üstlenen gençler! Bugün vatanı sizin gibi beni anlamış bir gençliğe bırakacağımdan dolayı çok mutluyum. 1937
Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel senin en değerli hazinendir. Gelecekte de, seni bu kaynaktan yoksun etmek isteyen iç ve dış kötücüller bulunacaktır. Bir gün, bağımsızlığını ve cumhuriyetini savunmak zorunda kalırsan, ödeve atılmak için, içinde bulunacağın durumun olanaklarını ve koşullarını düşünmeyeceksin! Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz bir nitelikte belirebilir. Bağımsızlığına ve cumhuriyetine kıymak isteyecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmedik bir utku kazanmış olabilirler. Zorla ve aldatıcı düzenlerle sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün gemileri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesi fiilen işgal edilmiş olabilir. Bütün bu koşullardan daha acı ve daha korkunç olmak üzere, yurdunda, iş başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık, üstelik hainlik içinde olabilirler. Dahası, iş başında bulunan bu kişiler, kendi çıkarlarını yurduna girmiş olan düşmanların siyasal erekleriyle birleştirebilirler. Ulus, yoksulluk ve sıkıntı içinde ezgin ve bitkin düşmüş olabilir.
Ey Türk geleceğinin çocuğu! İşte, bu ortam ve koşullar içinde bile ödevin, Türk bağımsızlığını ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Bunun için gereken güç, damarlarındaki soylu kanda vardır!
Türk Gençliğinin yetenek ve cesaretli her ulusunkinden üstündür. Türk Ulusu’nun yetenek ve güçlülüğünün tarihteki başarıları ortaya çıktıkça, Türk gençleri de kendileri için gerekli olan atılım kaynağını o tarihte bulabileceklerdir. Böylece Türk çocukları kendi tarihlerinden bağımsızlık düşüncesini kazanacaklar, o büyük başarıları düşünecekler, kendilerinin aynı soydan olduklarını düşünecekler ve bu yetenekleriyle hiç kimseye boyun eğmeyeceklerdir.
Gençler! Siz almakta olduğunuz eğitim ve kültür ile insanlık niteliğinin, yurt sevgisinin, düşünce ve özgürlüğün en değerli simgesi olacaksınız.
Ey yükselen yeni kuşak! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk. Onu yaşatacak ve sürdürecek sizsiniz.
Bugünün fikir ve ideolojilerini yarına götürecek her idealist benim nazarımda gençtir. Yetmiş yaşında bir idealist genç yirmi yaşında bir yobaz ihtiyardır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin özellikle bugünkü gençliğine sesleniyorum: Batı senden, Türk’ten çok geriydi. Anlamda, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı senden bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk çocuğu! O kabahat de sende değil, senden öncekilerin bağışlanmaz ihmallerinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin! Bu belli fakat zekanı unut.
Sizler yani yeni Türkiye’nin genç evlatları, yorulsanız dahi beni izleyeceksiniz. Dinlenmek üzere yürümeye kara verenler, asla ve asla yorulmazlar.
Türk gençliği amaca, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.
Yürekliğimizi güçlendiren ve sürdüren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz eğitim ve bilgi ile insanlığın iyi niteliğini, yurt sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en değerli örneği olacaksınız.
Beni görmek demek, mutlaka yzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duyguları mı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.
Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti bundan sonraki inkişafıyla, geleceğin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır.
Gençler! Vatanın bütün ümit ve istikbali size, genç nesillerin anlayış ve enejisine bağlıdır. 1919
Milletin bağından temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri onlara bırakacağım ve gözüm arkada kalmayacak. 1923
Gençliğin çalışkan, hassas ve milliyetçi yetişmesi esas dileklerimizdendir. Gençlik her türlü faaliyetlerinde Cumhuriyet yasalarına ve Cumhuriyet kuvvetlerinin usul ve kurallarına uymaya da dikkatli olmalıdır. 1933
Gençler! Benim gelecekteki emellerimi gerçekleştirmeyi üstlenen gençler! Bugün vatanı sizin gibi beni anlamış bir gençliğe bırakacağımdan dolayı çok mutluyum. 1937
VAHŞETE ÖZÜR
Aşağıdaki tarihi olaylar “Ermenilerden özür” dilemek isteyenler ithaf olunur.
Birinci Dünya Savaşı esnasında Ermeniler tarafından işlenmiş cinayetlerin en tipik olanlarından bazıları aşağıda kaydedilmiştir: Ermeniler, bir Türk köyünün, 7-8 yaşındaki kızları dahil, bütün kadınlarının ırzlarına geçtiler. Bazı yerlerde bir Türk kadınına “10 ile 30 arasında Ermeni” tecavüz etti. Bir dere içinde Beş yüzden fazla kadın, çocuk öldürüldü. Hınıs’da Ermeniler, her türlü kötülüğü yaptıktan sonra bir Türk kadınının memedeki çocuğunu ateşte kızartmış ve annesini bu kebap’tan yemeğe zorlamışlardır. Dört Türk erkeği, elleri karınlarına sokulmak suretiyle öldürülmüş, erkeklik organları da kesilip ağızlarına sokulmuştu. Van’da kocası öldürüldükten sonra, altmış yaşında bir kadına tecavüz edilmiş ve sonra dişilik organına odun sokularak o da öldürülmüştü. Bazı yerlerde Ermeniler, Türkleri öldürdükten sonra köpeklere yedirdiler. Ermeniler, yaralı dört Türk askerinden birini, gözlerini oyduktan ve “Kalk bak. Osmanlı askeri geliyor mu dedikten sonra öldürdüler. Üçüncüsünü ise erkeklik organını keserek ağzına soktuktan ve “Bu boruyu çal, size Osmanlı askerinden imdad gelsin” dedikten sonra öldürdüler. Dördüncü askeri, tüfek şişlerini kızdırarak 24 yerinden dağladılar. Bu askeri ölümden o sırada olay yerine gelen Rus askerleri kurtarmıştı. Ermeniler, birçok Türk’ü, Murat suyuna atarak boğmuşlardı. Boğulanların ayaklarında çakılı nallar görülmüştü. Ermenilerin, Türk kadını ve çocuklarını tekke ve mescitlere doldurarak yaktıkları da olmuştur. Ulema’dan Şeyh Abdülkadir Efendi, kafasının derisi yüzülmek suretiyle öldürüldü. Bir Ermeni genci, tecavüz ettiği Türk kadınının yanağını ısırarak koparmıştı. Bak Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekat-ı İhtilaliyyesi, S.291,320.
“Öldürülme işi daima işgenceden sonra geliyordu. Bu sebeple bir caminin önüne topladıkları Türk kadınlarının bazılarına, öldürülmeden önce tecavüz edilmiş, bazı kadın ve genç kızların tenasül uzuvlarına fişekler sokulmuştur. Erzurum’da 7 Şubat 1918’de başlayan büyük katliamda Ermeniler ilk gün sokakta öldürülenler hariç, çırıl çıplak hamama götürülen 270 Türk üzerinde en haris hislerini tatmin ettikten sonra bunların 170’ini öldürmüşlerdi.” (Enver Bolayır S. 84-85)
“26 Şubat günü, üç bin Türk öldürdüklerini kendileri söylemekte idiler.”
“Birçok Türk’ü kuyulara atıp boğmuşlar, kilise meydanına topladıkları halkı öldürmüşler, evleriyle birlikte yakmışlardır.” Bu olayları gözlemleyen Rus komutanı Oudicheledze’dir. (Cemiyet-i Akvam ve Türkiye’de Ermeni ve Rumlar S. 26-27)
Bu vahşetler için özür dilemek yetmez. Pontus-Rumlardan da özür dilenmelidir. Niçin mi?
“1919 Mayıs’ının 9. günü, Merzifon’un Mahmutlu köyünde, terhis edilerek memleketlerine dönmekte olan yedi Türk askerinden altısı Rumlar tarafından öldürülmüşlerdi.” (Harb Tarihi Vesikaları Dergisi: Sayı 5 belge 103)
“Samsun, Çarşamba, Terme, Amasya, Merzifon, Ladik, Havza, Tokat ve Erbaa civarında 1921’de öldürülen Türklerin sayısı 1641, yaralananların sayısıda 923’tü. Aynı yıl içinde bu çetelerin, Türk köylerini basarak iki milyon lira değerinde hayvan gasbettikleri ve yine iki milyon değerinde nakit, mal ve eşya yağma ettikleri tesbit olunmuştur. Çağşur köyünü yakmışlar ve halkını öldürmüşlerdir.” (Türk İstiklal Harbi (İç Ayaklanmalar) S. 141-144)
Ermeni ve Rumlardan başka Yunanlılardan da özür dilenmelidir!..
“Bir saat içinde otuzdan fazla Türk subayı öldürüldü; kurşunlanan ya da süngülenen yüzlerce askerin cesedi rıhtımda yerlere serildi.”
“İzmir Limanındaki gemisinden kıyıyı seyreden bir İngiliz Deniz Subayı, bu sırada rıhtımda su diye inleyen bir Türk erinin üzerine çömelen Rum kadınının ağzına işediğini görüyordu. (David Walder S. 91-92)
“Yunan işgali sırasında meydana gelen faciaları seyretmeğe dayanamayan bazı İngiliz denizcileri arasında isyan alemetleri görüldüğü için, bunların bulunduğu gemiler denize açılmak mecburiyetinde kaldılar. (Anadolu’da Yunan Zulüm ve Vahşeti)
“Yunanlılar 25 Haziran 1919’da Bolatçık İstasyonunda trenden indirdikleri Türk yolcuların kadınlarına, kocalarının önünde tecavüz ettiler ve bu yolculardan 90 kişiyi öldürdüler... (A. Midilli S. 80)
Bu özürlerde yetmez.
Adolf Hitler’in gaz odalarında öldürdükleri Yahudi ve Çingenelerin katliamından da Türkler sorumludur.!..
Jozef Stalin’in, Mussolini’nin, idi Amin’in, Francisko Franko’un katliamlarından da Türkler sorumludur.!..
Nagasaki’ye ve Hiroşima’ya atom bombasını atan’da Türkler’dir. Japonya’dan da, özür dilemeleri gerekir.!...
Bosna’da, Irak’ta, Gazze’deki kıyımlarıda Türkler yapmıştır.!..
Açık artırmayı bitirelim: Adem ve Havva’dan bu yana yapılan kıyımların tüm sorumlusu Türklerdir.
“Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere...gaflet ve delalet ve hatta hiyanet içinde bulunabilirler.”
Kaynak:
Mondros’tan Mudanya’ya (Dr.Selahattin Tansel)
Birinci Dünya Savaşı esnasında Ermeniler tarafından işlenmiş cinayetlerin en tipik olanlarından bazıları aşağıda kaydedilmiştir: Ermeniler, bir Türk köyünün, 7-8 yaşındaki kızları dahil, bütün kadınlarının ırzlarına geçtiler. Bazı yerlerde bir Türk kadınına “10 ile 30 arasında Ermeni” tecavüz etti. Bir dere içinde Beş yüzden fazla kadın, çocuk öldürüldü. Hınıs’da Ermeniler, her türlü kötülüğü yaptıktan sonra bir Türk kadınının memedeki çocuğunu ateşte kızartmış ve annesini bu kebap’tan yemeğe zorlamışlardır. Dört Türk erkeği, elleri karınlarına sokulmak suretiyle öldürülmüş, erkeklik organları da kesilip ağızlarına sokulmuştu. Van’da kocası öldürüldükten sonra, altmış yaşında bir kadına tecavüz edilmiş ve sonra dişilik organına odun sokularak o da öldürülmüştü. Bazı yerlerde Ermeniler, Türkleri öldürdükten sonra köpeklere yedirdiler. Ermeniler, yaralı dört Türk askerinden birini, gözlerini oyduktan ve “Kalk bak. Osmanlı askeri geliyor mu dedikten sonra öldürdüler. Üçüncüsünü ise erkeklik organını keserek ağzına soktuktan ve “Bu boruyu çal, size Osmanlı askerinden imdad gelsin” dedikten sonra öldürdüler. Dördüncü askeri, tüfek şişlerini kızdırarak 24 yerinden dağladılar. Bu askeri ölümden o sırada olay yerine gelen Rus askerleri kurtarmıştı. Ermeniler, birçok Türk’ü, Murat suyuna atarak boğmuşlardı. Boğulanların ayaklarında çakılı nallar görülmüştü. Ermenilerin, Türk kadını ve çocuklarını tekke ve mescitlere doldurarak yaktıkları da olmuştur. Ulema’dan Şeyh Abdülkadir Efendi, kafasının derisi yüzülmek suretiyle öldürüldü. Bir Ermeni genci, tecavüz ettiği Türk kadınının yanağını ısırarak koparmıştı. Bak Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekat-ı İhtilaliyyesi, S.291,320.
“Öldürülme işi daima işgenceden sonra geliyordu. Bu sebeple bir caminin önüne topladıkları Türk kadınlarının bazılarına, öldürülmeden önce tecavüz edilmiş, bazı kadın ve genç kızların tenasül uzuvlarına fişekler sokulmuştur. Erzurum’da 7 Şubat 1918’de başlayan büyük katliamda Ermeniler ilk gün sokakta öldürülenler hariç, çırıl çıplak hamama götürülen 270 Türk üzerinde en haris hislerini tatmin ettikten sonra bunların 170’ini öldürmüşlerdi.” (Enver Bolayır S. 84-85)
“26 Şubat günü, üç bin Türk öldürdüklerini kendileri söylemekte idiler.”
“Birçok Türk’ü kuyulara atıp boğmuşlar, kilise meydanına topladıkları halkı öldürmüşler, evleriyle birlikte yakmışlardır.” Bu olayları gözlemleyen Rus komutanı Oudicheledze’dir. (Cemiyet-i Akvam ve Türkiye’de Ermeni ve Rumlar S. 26-27)
Bu vahşetler için özür dilemek yetmez. Pontus-Rumlardan da özür dilenmelidir. Niçin mi?
“1919 Mayıs’ının 9. günü, Merzifon’un Mahmutlu köyünde, terhis edilerek memleketlerine dönmekte olan yedi Türk askerinden altısı Rumlar tarafından öldürülmüşlerdi.” (Harb Tarihi Vesikaları Dergisi: Sayı 5 belge 103)
“Samsun, Çarşamba, Terme, Amasya, Merzifon, Ladik, Havza, Tokat ve Erbaa civarında 1921’de öldürülen Türklerin sayısı 1641, yaralananların sayısıda 923’tü. Aynı yıl içinde bu çetelerin, Türk köylerini basarak iki milyon lira değerinde hayvan gasbettikleri ve yine iki milyon değerinde nakit, mal ve eşya yağma ettikleri tesbit olunmuştur. Çağşur köyünü yakmışlar ve halkını öldürmüşlerdir.” (Türk İstiklal Harbi (İç Ayaklanmalar) S. 141-144)
Ermeni ve Rumlardan başka Yunanlılardan da özür dilenmelidir!..
“Bir saat içinde otuzdan fazla Türk subayı öldürüldü; kurşunlanan ya da süngülenen yüzlerce askerin cesedi rıhtımda yerlere serildi.”
“İzmir Limanındaki gemisinden kıyıyı seyreden bir İngiliz Deniz Subayı, bu sırada rıhtımda su diye inleyen bir Türk erinin üzerine çömelen Rum kadınının ağzına işediğini görüyordu. (David Walder S. 91-92)
“Yunan işgali sırasında meydana gelen faciaları seyretmeğe dayanamayan bazı İngiliz denizcileri arasında isyan alemetleri görüldüğü için, bunların bulunduğu gemiler denize açılmak mecburiyetinde kaldılar. (Anadolu’da Yunan Zulüm ve Vahşeti)
“Yunanlılar 25 Haziran 1919’da Bolatçık İstasyonunda trenden indirdikleri Türk yolcuların kadınlarına, kocalarının önünde tecavüz ettiler ve bu yolculardan 90 kişiyi öldürdüler... (A. Midilli S. 80)
Bu özürlerde yetmez.
Adolf Hitler’in gaz odalarında öldürdükleri Yahudi ve Çingenelerin katliamından da Türkler sorumludur.!..
Jozef Stalin’in, Mussolini’nin, idi Amin’in, Francisko Franko’un katliamlarından da Türkler sorumludur.!..
Nagasaki’ye ve Hiroşima’ya atom bombasını atan’da Türkler’dir. Japonya’dan da, özür dilemeleri gerekir.!...
Bosna’da, Irak’ta, Gazze’deki kıyımlarıda Türkler yapmıştır.!..
Açık artırmayı bitirelim: Adem ve Havva’dan bu yana yapılan kıyımların tüm sorumlusu Türklerdir.
“Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere...gaflet ve delalet ve hatta hiyanet içinde bulunabilirler.”
Kaynak:
Mondros’tan Mudanya’ya (Dr.Selahattin Tansel)
ÇARŞAF
ÇARŞAF
Farsç, çader-şebden (gece örtüsü) olarak Türkçeye girmiş bir kelimedir. Yatak ve yorgan örtüsü anlamı taşımaktadır. İslam ülkelerinde kadınların tesettür gereği ev dışında giydikleri üstlüktür. Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan gayri müslim kadınlarda sokakta giymişlerdir.
Tarih içinde çarşaf; ilk defa Sümerlerde görülmektedir. “Sümer tapınaklarında rahibeler genel kadın görevi yapıyorlardı. Bunlar Tanrı namına seks yaptıklarından kutsal sayılmış ve diğer kadınlardan ayrılmaları için başları örtülmüştür. Daha sonraları İ.Ö. 1500 yıllarında bir Asur Kralı yaptığı bir kanunun kırkıncı maddesi ile evli ve dul kadınlarında başlarını örtmeye mecbur etmiştir. Fakat kızlar, cariyeler ve sokak fahişelerinin örtünmesi yasak edilmiş, örtünenlere ceza verilmiştir.” Çok tanrılı dinlerde genel görünüm böyle olmuştur.
Yahudi fahişeleri yüzlerine peçe koyuyorlardı. (Tevrat-Tekvin 38:15)1
İslam dininde ise, örtünme ile genel olarak Araf-26, Nur. 30-31 ve Ahzap-59 sure ve ayetleri hüküm getirmektedir.
“Erkeğin ve kadının namus ve iffetlerini korumaları ve kadının örtünmesi gerektiğinden söz eden bu ayetlerde, örtünme için belli bir şekil şartı ve model önerilmediği görülür, bu sebeple Kur’an’ın bu anlamından yola çıkarak kadınların ancak çarşaf ve peçe ile dışarı çıkabileceği, yabancı erkeklerin yanında ağzını ve burnunu örtmesi, hatta bir gözünü kapatması gerektiğini söylemek isabetli olmaz. Dikkat edilirse konuyla ilgili Kur’an ayetleri, kadın ve erkeğin fitneye ve şüpheye sebep olmayacak karşı cinsin arzusunu kışkırtmayacak, ağır başlılığını koruyacak tarz ve biçimde örtünmesini istemektedir. Buna karşılık erkeklerin şalvar, kadınların etekleri yerlerde sürünen uzun etek ve pardösüler giymesi dini gereği olarak değilde kişisel tercih ve zevk olarak görülmelidir.”2
Çarşaf Abbasi hükümdarlarından Melik zamanında İslamiyet’e girmiş ve yayılmıştır. Bizans İmparatorluğu ile komşu olunca, Bizans halkının Müslüman olmasını sağlamak için çareler araştırılmış, çocukların yetiştirilmesinde anaların rolü gözönüne alınarak, Müslümanlığı seçmeleri için şöyle bir fetva verilmiştir:
“...Bundan sonra İmparatorluğun sınırları içinde bulunan bütün Gayri Müslim kadınlar bal rengi çarşaf giyeceklerdir. Çarşaf giymemekte direnenler derhal idam edilecektir. Müslüman bir erkekle evlenen gayri müslim kadınlar bu çarşafı giymekten kurtulaclardır.” Melik’in gayri müslim kadınlara zorla kabul ettirmek istediği çarşafı giymeyen kadınlar idam edilince, zorunlu olarak çarşaf giymişlerdir. O zaman bu acayip kılıktan kurtulmanın yolu fetva gereği, müslüman olmak, müslüman bir erkekle evlenmektir. Melik’in bu hareketi sonrası çok sayıda kadın çarşaftan kurtulmak için Müslüman oluyor ve Müslüman bir erkekle evleniyor.
Zaman içinde, çok evlilik, taassup, cariye, odalık, kapatma vs. gibi nedenlerle çarşaf yön değiştirerek, müslüman kadınların giysisi haline geliyor.3
Peçenin öyküsü ise şöyledir:
Şikarı isimli tarihçi, el yazması Karaman Tarihinde peçenin toplum hayatına girmesini şöyle anlatmaktadır: “Karamanoğlu Alaadddin, Hamitoğlu İlyas diyarını katliam ettiğinde burada bulunan üç kabile ki bunlar Türkmen Oymaklarıdır. Osmanlı diyarına firar ederek sığınmışlardır. O zaman Murat Han (1360-1389) bunları görüp pek temiz ve uslu insanlar olduğunu anladığından, kendi şehrinde (Bursa) yerleştirmiş idi. İşte bu kabile kadınları pek güzel olduğundan herkes bunları temasa “seyretmeye” başlayınca ulemalar tarafından bu kabilenin hatunlarının yüzlerinin siper edilmesi “peçeyle örtülmesi” emredilmiş idi. İşte bu vakit taşraya “dışarı” çıkarlar o kabile hatunları yüzlerini siper ederler idi. Fakat bu hal sonradan diğer kadın ve kızlarında (Bursalı Hanımların) pek hoşuna gittiğinden, herkes daima güzelce her tarafını örtmeye başladı...” 4
600 yıl önce Anadolu’da seyahat eden İbni Batuda, kadınların örtünmediklerini yazmaktadır.5
“Viyana Seksoloji Cemiyeti Üyelerinden bilim adamı Dr. Richard Le Winsohn’un Histoir De La Cie Sewulle ismi ile Fransızca tercüme ettiği ve 1957 yılında yayınladığı bu eserin 116-117 sayfalarında çarşaf ve haremin çok eskilere hatta tarihin ilk dönemlerine dayandığını, çarşafla, Haremin İslamiyet esasları ile hiçbir ilgisi bulunmadığını yazmakta, bu iki nesnenin erkek kıskançlığının bir ürünü olduğunu anlatmaktadır.6
Çarşaf XIX. yüzyılın başında Suriye Valiliğinden dönen Suphi Paşa’nın eşi tarafından ilk defa İstanbul’da kullanılmıştır.7
Araplar ve İranlılardan alınmıştır. Bid’at olduğu öne sürülerek başlangıçta pek tutmamış ise de; 1870 yılında çıkarılan bir emirname ile ince yaşmak ve feracenin yasaklanmasından sonra gelişmiştir.
İstanbul’da kap-kaç ve soygun olaylarının artması sonucu yapılan incelemeler sonunda olayları yaratanların çarşafa giymiş erkek olduğu görülmüştür. Bunun üzerine 4 Ramazan (1 Nisan) 1892 yılında II. Abdülhamit tarafından yayınlanan bir fermanla çarşaf yasaklanmıştır.8 Yıldız Sarayı Başkatip Süreyya Bey tarafından kaydedilmiştir.
Görülmekte dir ki, çarşaf ve peçe giymek dini bir zorunluluk taşımamakta, çeşitli nedenlerden ötürü kullanılmaktadır.
Devrim yasalarına ve 3 Aralık 1934 tarih ve 2596 sayılı yasaya ayrılık taşımadığı ölçüde de normala sayılabilir.
Ayrıca her birey ve siyasi parti inançlara saygılı olmak zorundadır. Ülke insanlarının her kesiminden oy istemek hakkına da sahiptir, kınanamaz.
Ancak inançlara saygılı olmak başka, dini siyasete alet etmek başkadır. Bu konuda bir yarış başlarsa sonucunu kimse kestiremez, laik Türkiye Cumhuriyeti hızla şeriat yolu alır. ABD’nin tasarımladığı “Ilımlı İslam” modeline istemeden destek sağlanmış olunur.
Türkiye’de din işleri ile görevli Diyanet İşleri Başkanlığı ve onun taşra örgütü İl ve İlçe Müftülükler vardır. Kur’an Kursları onların görevleridir.
Özünü Kuvva-yi Milliye’den, Halk Fırkasından alan Atatürk’ün Partisiyiz Atatürkçüyüz laik anlayışa ters düşmeye hakları olmasa gerek. Devrimin partisi olduğunu savlayanların sömürüye, talana, vurguna, soyguna karşı durmaları, halkımızın insanca yaşamalarını sağlayacak önlemler alarak ve gerçekleştirerek laik anlayıştan ödün vermeden bilgi çağının gereklerini, sosyal devlet anlayışını yaşama geçirmeleri gerekir diye söylemde bulunmayı bir görev bilmekteyim.
Farsç, çader-şebden (gece örtüsü) olarak Türkçeye girmiş bir kelimedir. Yatak ve yorgan örtüsü anlamı taşımaktadır. İslam ülkelerinde kadınların tesettür gereği ev dışında giydikleri üstlüktür. Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan gayri müslim kadınlarda sokakta giymişlerdir.
Tarih içinde çarşaf; ilk defa Sümerlerde görülmektedir. “Sümer tapınaklarında rahibeler genel kadın görevi yapıyorlardı. Bunlar Tanrı namına seks yaptıklarından kutsal sayılmış ve diğer kadınlardan ayrılmaları için başları örtülmüştür. Daha sonraları İ.Ö. 1500 yıllarında bir Asur Kralı yaptığı bir kanunun kırkıncı maddesi ile evli ve dul kadınlarında başlarını örtmeye mecbur etmiştir. Fakat kızlar, cariyeler ve sokak fahişelerinin örtünmesi yasak edilmiş, örtünenlere ceza verilmiştir.” Çok tanrılı dinlerde genel görünüm böyle olmuştur.
Yahudi fahişeleri yüzlerine peçe koyuyorlardı. (Tevrat-Tekvin 38:15)1
İslam dininde ise, örtünme ile genel olarak Araf-26, Nur. 30-31 ve Ahzap-59 sure ve ayetleri hüküm getirmektedir.
“Erkeğin ve kadının namus ve iffetlerini korumaları ve kadının örtünmesi gerektiğinden söz eden bu ayetlerde, örtünme için belli bir şekil şartı ve model önerilmediği görülür, bu sebeple Kur’an’ın bu anlamından yola çıkarak kadınların ancak çarşaf ve peçe ile dışarı çıkabileceği, yabancı erkeklerin yanında ağzını ve burnunu örtmesi, hatta bir gözünü kapatması gerektiğini söylemek isabetli olmaz. Dikkat edilirse konuyla ilgili Kur’an ayetleri, kadın ve erkeğin fitneye ve şüpheye sebep olmayacak karşı cinsin arzusunu kışkırtmayacak, ağır başlılığını koruyacak tarz ve biçimde örtünmesini istemektedir. Buna karşılık erkeklerin şalvar, kadınların etekleri yerlerde sürünen uzun etek ve pardösüler giymesi dini gereği olarak değilde kişisel tercih ve zevk olarak görülmelidir.”2
Çarşaf Abbasi hükümdarlarından Melik zamanında İslamiyet’e girmiş ve yayılmıştır. Bizans İmparatorluğu ile komşu olunca, Bizans halkının Müslüman olmasını sağlamak için çareler araştırılmış, çocukların yetiştirilmesinde anaların rolü gözönüne alınarak, Müslümanlığı seçmeleri için şöyle bir fetva verilmiştir:
“...Bundan sonra İmparatorluğun sınırları içinde bulunan bütün Gayri Müslim kadınlar bal rengi çarşaf giyeceklerdir. Çarşaf giymemekte direnenler derhal idam edilecektir. Müslüman bir erkekle evlenen gayri müslim kadınlar bu çarşafı giymekten kurtulaclardır.” Melik’in gayri müslim kadınlara zorla kabul ettirmek istediği çarşafı giymeyen kadınlar idam edilince, zorunlu olarak çarşaf giymişlerdir. O zaman bu acayip kılıktan kurtulmanın yolu fetva gereği, müslüman olmak, müslüman bir erkekle evlenmektir. Melik’in bu hareketi sonrası çok sayıda kadın çarşaftan kurtulmak için Müslüman oluyor ve Müslüman bir erkekle evleniyor.
Zaman içinde, çok evlilik, taassup, cariye, odalık, kapatma vs. gibi nedenlerle çarşaf yön değiştirerek, müslüman kadınların giysisi haline geliyor.3
Peçenin öyküsü ise şöyledir:
Şikarı isimli tarihçi, el yazması Karaman Tarihinde peçenin toplum hayatına girmesini şöyle anlatmaktadır: “Karamanoğlu Alaadddin, Hamitoğlu İlyas diyarını katliam ettiğinde burada bulunan üç kabile ki bunlar Türkmen Oymaklarıdır. Osmanlı diyarına firar ederek sığınmışlardır. O zaman Murat Han (1360-1389) bunları görüp pek temiz ve uslu insanlar olduğunu anladığından, kendi şehrinde (Bursa) yerleştirmiş idi. İşte bu kabile kadınları pek güzel olduğundan herkes bunları temasa “seyretmeye” başlayınca ulemalar tarafından bu kabilenin hatunlarının yüzlerinin siper edilmesi “peçeyle örtülmesi” emredilmiş idi. İşte bu vakit taşraya “dışarı” çıkarlar o kabile hatunları yüzlerini siper ederler idi. Fakat bu hal sonradan diğer kadın ve kızlarında (Bursalı Hanımların) pek hoşuna gittiğinden, herkes daima güzelce her tarafını örtmeye başladı...” 4
600 yıl önce Anadolu’da seyahat eden İbni Batuda, kadınların örtünmediklerini yazmaktadır.5
“Viyana Seksoloji Cemiyeti Üyelerinden bilim adamı Dr. Richard Le Winsohn’un Histoir De La Cie Sewulle ismi ile Fransızca tercüme ettiği ve 1957 yılında yayınladığı bu eserin 116-117 sayfalarında çarşaf ve haremin çok eskilere hatta tarihin ilk dönemlerine dayandığını, çarşafla, Haremin İslamiyet esasları ile hiçbir ilgisi bulunmadığını yazmakta, bu iki nesnenin erkek kıskançlığının bir ürünü olduğunu anlatmaktadır.6
Çarşaf XIX. yüzyılın başında Suriye Valiliğinden dönen Suphi Paşa’nın eşi tarafından ilk defa İstanbul’da kullanılmıştır.7
Araplar ve İranlılardan alınmıştır. Bid’at olduğu öne sürülerek başlangıçta pek tutmamış ise de; 1870 yılında çıkarılan bir emirname ile ince yaşmak ve feracenin yasaklanmasından sonra gelişmiştir.
İstanbul’da kap-kaç ve soygun olaylarının artması sonucu yapılan incelemeler sonunda olayları yaratanların çarşafa giymiş erkek olduğu görülmüştür. Bunun üzerine 4 Ramazan (1 Nisan) 1892 yılında II. Abdülhamit tarafından yayınlanan bir fermanla çarşaf yasaklanmıştır.8 Yıldız Sarayı Başkatip Süreyya Bey tarafından kaydedilmiştir.
Görülmekte dir ki, çarşaf ve peçe giymek dini bir zorunluluk taşımamakta, çeşitli nedenlerden ötürü kullanılmaktadır.
Devrim yasalarına ve 3 Aralık 1934 tarih ve 2596 sayılı yasaya ayrılık taşımadığı ölçüde de normala sayılabilir.
Ayrıca her birey ve siyasi parti inançlara saygılı olmak zorundadır. Ülke insanlarının her kesiminden oy istemek hakkına da sahiptir, kınanamaz.
Ancak inançlara saygılı olmak başka, dini siyasete alet etmek başkadır. Bu konuda bir yarış başlarsa sonucunu kimse kestiremez, laik Türkiye Cumhuriyeti hızla şeriat yolu alır. ABD’nin tasarımladığı “Ilımlı İslam” modeline istemeden destek sağlanmış olunur.
Türkiye’de din işleri ile görevli Diyanet İşleri Başkanlığı ve onun taşra örgütü İl ve İlçe Müftülükler vardır. Kur’an Kursları onların görevleridir.
Özünü Kuvva-yi Milliye’den, Halk Fırkasından alan Atatürk’ün Partisiyiz Atatürkçüyüz laik anlayışa ters düşmeye hakları olmasa gerek. Devrimin partisi olduğunu savlayanların sömürüye, talana, vurguna, soyguna karşı durmaları, halkımızın insanca yaşamalarını sağlayacak önlemler alarak ve gerçekleştirerek laik anlayıştan ödün vermeden bilgi çağının gereklerini, sosyal devlet anlayışını yaşama geçirmeleri gerekir diye söylemde bulunmayı bir görev bilmekteyim.
MALTA SÜRGÜNLERİ
“TÜRK’e çok sert bir ders vermek gerek”.
General Sir George F.MLNE
İngiliz Karadeniz orduları Başkomutanı
12.11.1919
“Cezalandırmanın,hem Türk İmparatorluğunu parçalayarak milleti cezalandırma, hem de,benim listemdeki gibi yüksek görevlileri ibret için yargılayarak kişileri cezalandırma biçiminde olmasını öneriyorum.
Amiral Richard WEBB
İngiliz Yüksek Komiser Vekili
3.4.1919
“Malta Sürgünleri”,Birinci Dünya Savaşı sonrası İngilizler’in “SAVAŞ SUÇLUSU”sayarak Malta’ya sürdükleri Türklere tarihimiz de verilen isimdir.
İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curcon İstanbul Yüksek Komiseri Amiral Calthoper’e 5 Şubat 1919 tarihli yazsında,silah bırakışması hükümlerine uymayan,hükümlere uyulmasını engelleyen,tutsaklara fena davranan,Ermeni ve diğer azınlıklara iyi davranmayanların savaş suçlusu sayılacağını bildiriyordu.TÜRK makamlarınca yargılanmalarına razı olmayacaklarını ve kendilerine teslim edilmesini istiyorlardı.Fransızların karşı çıktılar.İşgal edilmemiş Türk
topraklarında yargılamanın Türk Mahkemelerince yapılmasının uygun olacağını belirttiler.
Tevfik Paşa Hükümetine baskılar sonucu bir kısım Türkler’i tutuklayarak”BEKİRAĞA BÖLÜĞÜ”denilen Harbiye Nezareti cezaevine koydular.Tevfik Paşa’nın yerine gelen Damat Ferit muhalefeti ezmek için İngiliz işbirlikçileri,Ermeni,Rum İTİLAFCIlar veİngiliz Muhipler Cemiyetinin ihbarları sonucu çok kişi tutuklanarak MALTA’ya sürgüne gönderildi.
Mart 1919’dan Kasım 1919’a kadar yüzkırkdört kişi tutuklanmıştır.Tu
tuklananların içinde Sadrazam,Şeyhülislam,Meclis Başkanı,Milletvekili,Genel Kurmay Başkanı,Odu Komutanı,Profesör,yazar,gazeteci,düşünür,vali,asker ve sivil üst düzey kişiler bulunmaktadır.
Çağların Önderi Mustafa Kemal,Hukuka aykırı sürülenlerin kurtarılması için büyük uğraş verdi.Anadolu’da bulunan İngiliz yetkilileri tutuklattı.İnönü Savaşları sonucunda.İngiliz ve Türk esirleri 1 Kasım 1920’de İNEBOLU’da değiştirildi.Bir kısmı da kaçmayı başardı,Malta sürgünlerinden bir kısmı İstanbul’da kaldı,bir kısmı ise ANADOLU’ya geçerek MİLLİ MÜCADELE’ye katıldılar.
,. SÜRÜLENLERİN LİSTESİ
Ali İhsan Paşa(SABİS) 6.Ordu Komutanı
İbrahim Ahmet Ali İhsan Paşa’nın emir onbaşısı
Hüseyin Cahit(YALÇIN) Gazeteci,Milletvekili
Celal Bey Albay
Şerafettin Efendi Yüzbaşı
Hazım Bey Binbaşı
Mehmet Tevfik Bey Yarbay
Ahmet Tevfik Bey Albay
Ömer Bey Binbaşı
Tevfik Hadi Bey Siyasi Polis Müdürü
Yusuf Ziya Bey-Emeli Binbaşı
Habib Bey-Bolu Milletvekili
Mehmet Sabit Bey-Sıvas Valisi
Veli Necdet Bey-Dahiliye Nazırlığı Müsteşarı
Hasan Fehmi Bey-Sinop Milletvekili
Ali Fethi BEY(OKYAR) Sofya elçisi,Dahiliye vekili
Tahir Cevdet Bey_Ankara Valisi
Rahmi Bey-İzmir Valisi
İsmail Canbulat Bey-Dahiliye Vekili
Mithat Bey-İttihat ve Terakki Partisi Sekreteri
Cemal Efendi-Yüzbaşı
Abdülgani Bey –Yarbay
Nevzat Bey-Yüzbaşı
Mümtaz Bey Emekli Yarbay
Fazıl Berki Bey-ÇankırıMilletvekili
Dr.Halil Bey-Yizbaşı
Ahmet Cevat Bey-Albay,İstanbul Merkez Komutanı
İbrahim Bedrettin Bey-Diyarbakır Valisi
Atf Bey-Ankara Milletvekili
Ferit Bey-İttihat ve Terakki Sekreteri
Macit Bey-Sayıştay Memuru
Hüseyin Kadri Bey-Karasi Milletvekili
Hoca Rifat Efendi-İttihat ve Terakki Temsilcisi
Mazlum Bey-Binbaşı
Ahmet Haydar Bey-Binbaşı
Sami Bey-Albay
İbrahim Hakkı Bey-Binbaşı
Mustafa Asım Bey-Of Mutasarrıfı
Hilmi Bey-Kırklareli Mutasarrıfı
Aziz Cihangiroğlu-Kars Şurası Adalet Bakanı
Pavlo Jamusev-Kars Şurası Rum Üyesi
Hasan Han Cihangiroğlu-Kars Şurası Savunma Bakanı
Mehmet Bey Alibeyzade-Kars Valisi
İbrahim Cihangiroğlu-Kars Şurası Başkanı
Zekeriya Zihni Bey-Edirne Valisi
Ahmet Muammer Bey-Konya Vlisi
Musa Bey Salahov-Kars Polis Müdürü
Yusuf Bey Yusufoğlu-Kars Şurası Gıda Bakanı
Tauchitgin Memlejeff-Kars Emniyet Müdürü
Gani Bey-İttihat Terakki Temsilcisi
Ahmet Bey-Sıvas Valisi
Radjinski Matrol-Kars Şurası Rus Üyesi
Vaflades Stefani-Kars Şurası Rum Sosyal Yardım Bakanı
Muhlis Bey Mehmetoğlu-Kars Şurası PTT Genel Müdürü
Salah Cimcoz Bey-İstanbul Milletvekili
Mehmet Sabri Bey-Saruhan Milletvekili
Süleyman Sudi Bey-Lazistan Milletvekili
Ubeydullah Efendi-İzmir Milletvekili
Dr.Süleyman Numan Paşa-Ordu Sağlık Müfettişi
Memduh Bey-Musul Valisi
Hayri Efendi (Ürgüplü)-Şeyhülislam
Saip İbrahim Pirzade-Devlet Şurası Başkanı,Bakan
Ahmet Nesimi Bey-Hariciye Bakanı
Faik Bey-Merzifon Kaymakamı
Şürü Bey(Kaya)-Mülkiye Müfettişi
Hacı Ahmet Paşa-Enver Paia’nın Babası
Rıza Hamit Bey-Bursa Milletvekili
Yakup Gallus
Zülfi Bey(Tiğrel)-Diyarbakır Milletvekili
Fevzi Bey(Pirinççioğlu)-Diyarbakır Milletvekili
Sarafoğlu Michel-Teğmen,Tercüman
Tahir BeYüzbaşı
İzzet Bey-Diyarbakır Askerlik Dairesi Katibi
Mehmet Hilmi Bey-Emekli Yüzbaşı
Abdullah Murgan-Çavuş
Mehmet Abed-Er
Mustafa Sıtkı-Onbaşı
Şevket Ziya Bey-Süvari Teğmeni(Fahrettin Paşa’nın Yaveri)
Fahrettin Paşa(Türkan)-Medine Kumandanı
Prens AbbaS Halim Paşa-Nafıa Bakanı
Prens Sait Halim Paşa-Sadrazam
Mithat Şükrü(bleda)-İttihat ve Teakki Genel Sekreteri
Ziya GökalpAkdağmadeni Milletvekili,Üniversite Öğretim Üyesi
Hali Menteşe-Meclis Başkanı,Bakan
Kemal Bey(kara Kemal)-İaşe Bakanı
Ali Münif(Yeğena)-Nafıa Bakanı
Ahmet Şükrü Bey-Maarif Bakanı
Ahmet Ağaoğlu-Gazetesi,Yazar,Afyon Milletvekili,Üniversite Görevlisi
Hüseyin Tosun Bey-Ezurum Milletvekili
Mehmet Arif Bey-Binbaşı
Nuri Bitlisi Yusuf-Çavuş
Nuh Eyüp-Mürsel Paşa’nın Emireri
Hakkı Mürsel Paşa (Baku)-Timen Komutanı
Çürüksulu Mahmut Paşa-Senatör
Mehmet Cemal Paşa(Mersinli)-Harbiye Bakanı,Isparta Milletvekili
İsmal Cevat Paşa(Çobanlı)-Erkan_ı Harbiye Reisi
Hasan Tahsin Bey-Erzurum ve Şam Valisi
Dr.Mehmet Esat Paşa(Işık)-Kızılay Başkanı,”Milli Kongre”niı Kurucusu ve Başkanı
Hüseyin Rauf Bey(Orbay)-Bahriye Bankı,Sıvas Mlletvekili
Ahmet Şevket Bey(Galatalı9-Albay, İstanbul Merkez Komutanı
Mustafa Vasıf Bey(ara Vasıf)-Sıvas Milletvekili
Mehmt Şeref Bey(Aykut)-Edine Milletvekili
Ahmet Faik Bet(Kaltakkıran)-Edirne Milletvekili
Numan Usta-İstanbul Sosyalist Milletvekili
Ali Saip Paşa-Yemen Kumandanı
Ebizziyazade Veli Bey-İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Başkanı
Sileyman Nazif Bey-Vali,yazar
Celal Nuri(İleri)-Gazeeci,Gelibolu Milletvekili
İslam Ali-Ali Sait Paşa’nın Evlatlığı
Ahmet Emin(Yalman)-Vakit Gazetesi Yazarı
Mehmet Muammer Bey-İstanbul Polisi Siyasi Kısım Müdürü
Hilmi Abdulkadir Bey-Eekli Binaşı
Eczacı Mehmet-İşadamı
Aka Gündüz(Enis Avni) Bey-Alay Gazetes Başyazarı
Refet Paşa_Samsun Komutanı
Kel Ali Bey(Çetinkaya)-Afyon Milletvekii
Ali Seyyit Bey-Senatör
Mehme Kamil Bet-Musullu Gazetesi
Mustafa Kırzade(acent Mustafa)-Tüccar
Dr.Abdüsselami Paşa-Yemen Kumandanı
Mustafa Reşat Bey-İstanbul Siyasi Polis Müdürü
Hacı Ahmet Bet-Sıvas İttihat Terakki Delegesi
Mustafa Abdulhalik(Renda)-Bitlis Valisi
Basri Bey-Yarbay,Cevat Paşa’nın Damadı
Agah Bey
Yakup Şevki Paşa(Subaşı)).Oru Kumandanı
Muray Bey
Ali Cenani Bey-Antep Milletvekili
Andavallı Mehmet Ağa
Süleyman Faik Paşa
Ali Nazmi Bey
Mehmet Nazım Bey
Hoca İlyas Sami Bey(mus)-Muş Milletvekili
Mehmet Atıf Bey
Süleyman Nemci Bey
Sefer Bey
Burhanettin Hakkı Bey
Mehmet Rıfat Bey
Mehmet Nuri Bey
Mehmet Ali Bey
Cemal Oğuz Bey
Mehme Adil Bey
Mhmt Rüştü Bey
Kaynak-Bilal N. Şimşir-Malta Sürgünleri
Mehmet DEMİRAĞ
27 Mart 2009
General Sir George F.MLNE
İngiliz Karadeniz orduları Başkomutanı
12.11.1919
“Cezalandırmanın,hem Türk İmparatorluğunu parçalayarak milleti cezalandırma, hem de,benim listemdeki gibi yüksek görevlileri ibret için yargılayarak kişileri cezalandırma biçiminde olmasını öneriyorum.
Amiral Richard WEBB
İngiliz Yüksek Komiser Vekili
3.4.1919
“Malta Sürgünleri”,Birinci Dünya Savaşı sonrası İngilizler’in “SAVAŞ SUÇLUSU”sayarak Malta’ya sürdükleri Türklere tarihimiz de verilen isimdir.
İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curcon İstanbul Yüksek Komiseri Amiral Calthoper’e 5 Şubat 1919 tarihli yazsında,silah bırakışması hükümlerine uymayan,hükümlere uyulmasını engelleyen,tutsaklara fena davranan,Ermeni ve diğer azınlıklara iyi davranmayanların savaş suçlusu sayılacağını bildiriyordu.TÜRK makamlarınca yargılanmalarına razı olmayacaklarını ve kendilerine teslim edilmesini istiyorlardı.Fransızların karşı çıktılar.İşgal edilmemiş Türk
topraklarında yargılamanın Türk Mahkemelerince yapılmasının uygun olacağını belirttiler.
Tevfik Paşa Hükümetine baskılar sonucu bir kısım Türkler’i tutuklayarak”BEKİRAĞA BÖLÜĞÜ”denilen Harbiye Nezareti cezaevine koydular.Tevfik Paşa’nın yerine gelen Damat Ferit muhalefeti ezmek için İngiliz işbirlikçileri,Ermeni,Rum İTİLAFCIlar veİngiliz Muhipler Cemiyetinin ihbarları sonucu çok kişi tutuklanarak MALTA’ya sürgüne gönderildi.
Mart 1919’dan Kasım 1919’a kadar yüzkırkdört kişi tutuklanmıştır.Tu
tuklananların içinde Sadrazam,Şeyhülislam,Meclis Başkanı,Milletvekili,Genel Kurmay Başkanı,Odu Komutanı,Profesör,yazar,gazeteci,düşünür,vali,asker ve sivil üst düzey kişiler bulunmaktadır.
Çağların Önderi Mustafa Kemal,Hukuka aykırı sürülenlerin kurtarılması için büyük uğraş verdi.Anadolu’da bulunan İngiliz yetkilileri tutuklattı.İnönü Savaşları sonucunda.İngiliz ve Türk esirleri 1 Kasım 1920’de İNEBOLU’da değiştirildi.Bir kısmı da kaçmayı başardı,Malta sürgünlerinden bir kısmı İstanbul’da kaldı,bir kısmı ise ANADOLU’ya geçerek MİLLİ MÜCADELE’ye katıldılar.
,. SÜRÜLENLERİN LİSTESİ
Ali İhsan Paşa(SABİS) 6.Ordu Komutanı
İbrahim Ahmet Ali İhsan Paşa’nın emir onbaşısı
Hüseyin Cahit(YALÇIN) Gazeteci,Milletvekili
Celal Bey Albay
Şerafettin Efendi Yüzbaşı
Hazım Bey Binbaşı
Mehmet Tevfik Bey Yarbay
Ahmet Tevfik Bey Albay
Ömer Bey Binbaşı
Tevfik Hadi Bey Siyasi Polis Müdürü
Yusuf Ziya Bey-Emeli Binbaşı
Habib Bey-Bolu Milletvekili
Mehmet Sabit Bey-Sıvas Valisi
Veli Necdet Bey-Dahiliye Nazırlığı Müsteşarı
Hasan Fehmi Bey-Sinop Milletvekili
Ali Fethi BEY(OKYAR) Sofya elçisi,Dahiliye vekili
Tahir Cevdet Bey_Ankara Valisi
Rahmi Bey-İzmir Valisi
İsmail Canbulat Bey-Dahiliye Vekili
Mithat Bey-İttihat ve Terakki Partisi Sekreteri
Cemal Efendi-Yüzbaşı
Abdülgani Bey –Yarbay
Nevzat Bey-Yüzbaşı
Mümtaz Bey Emekli Yarbay
Fazıl Berki Bey-ÇankırıMilletvekili
Dr.Halil Bey-Yizbaşı
Ahmet Cevat Bey-Albay,İstanbul Merkez Komutanı
İbrahim Bedrettin Bey-Diyarbakır Valisi
Atf Bey-Ankara Milletvekili
Ferit Bey-İttihat ve Terakki Sekreteri
Macit Bey-Sayıştay Memuru
Hüseyin Kadri Bey-Karasi Milletvekili
Hoca Rifat Efendi-İttihat ve Terakki Temsilcisi
Mazlum Bey-Binbaşı
Ahmet Haydar Bey-Binbaşı
Sami Bey-Albay
İbrahim Hakkı Bey-Binbaşı
Mustafa Asım Bey-Of Mutasarrıfı
Hilmi Bey-Kırklareli Mutasarrıfı
Aziz Cihangiroğlu-Kars Şurası Adalet Bakanı
Pavlo Jamusev-Kars Şurası Rum Üyesi
Hasan Han Cihangiroğlu-Kars Şurası Savunma Bakanı
Mehmet Bey Alibeyzade-Kars Valisi
İbrahim Cihangiroğlu-Kars Şurası Başkanı
Zekeriya Zihni Bey-Edirne Valisi
Ahmet Muammer Bey-Konya Vlisi
Musa Bey Salahov-Kars Polis Müdürü
Yusuf Bey Yusufoğlu-Kars Şurası Gıda Bakanı
Tauchitgin Memlejeff-Kars Emniyet Müdürü
Gani Bey-İttihat Terakki Temsilcisi
Ahmet Bey-Sıvas Valisi
Radjinski Matrol-Kars Şurası Rus Üyesi
Vaflades Stefani-Kars Şurası Rum Sosyal Yardım Bakanı
Muhlis Bey Mehmetoğlu-Kars Şurası PTT Genel Müdürü
Salah Cimcoz Bey-İstanbul Milletvekili
Mehmet Sabri Bey-Saruhan Milletvekili
Süleyman Sudi Bey-Lazistan Milletvekili
Ubeydullah Efendi-İzmir Milletvekili
Dr.Süleyman Numan Paşa-Ordu Sağlık Müfettişi
Memduh Bey-Musul Valisi
Hayri Efendi (Ürgüplü)-Şeyhülislam
Saip İbrahim Pirzade-Devlet Şurası Başkanı,Bakan
Ahmet Nesimi Bey-Hariciye Bakanı
Faik Bey-Merzifon Kaymakamı
Şürü Bey(Kaya)-Mülkiye Müfettişi
Hacı Ahmet Paşa-Enver Paia’nın Babası
Rıza Hamit Bey-Bursa Milletvekili
Yakup Gallus
Zülfi Bey(Tiğrel)-Diyarbakır Milletvekili
Fevzi Bey(Pirinççioğlu)-Diyarbakır Milletvekili
Sarafoğlu Michel-Teğmen,Tercüman
Tahir BeYüzbaşı
İzzet Bey-Diyarbakır Askerlik Dairesi Katibi
Mehmet Hilmi Bey-Emekli Yüzbaşı
Abdullah Murgan-Çavuş
Mehmet Abed-Er
Mustafa Sıtkı-Onbaşı
Şevket Ziya Bey-Süvari Teğmeni(Fahrettin Paşa’nın Yaveri)
Fahrettin Paşa(Türkan)-Medine Kumandanı
Prens AbbaS Halim Paşa-Nafıa Bakanı
Prens Sait Halim Paşa-Sadrazam
Mithat Şükrü(bleda)-İttihat ve Teakki Genel Sekreteri
Ziya GökalpAkdağmadeni Milletvekili,Üniversite Öğretim Üyesi
Hali Menteşe-Meclis Başkanı,Bakan
Kemal Bey(kara Kemal)-İaşe Bakanı
Ali Münif(Yeğena)-Nafıa Bakanı
Ahmet Şükrü Bey-Maarif Bakanı
Ahmet Ağaoğlu-Gazetesi,Yazar,Afyon Milletvekili,Üniversite Görevlisi
Hüseyin Tosun Bey-Ezurum Milletvekili
Mehmet Arif Bey-Binbaşı
Nuri Bitlisi Yusuf-Çavuş
Nuh Eyüp-Mürsel Paşa’nın Emireri
Hakkı Mürsel Paşa (Baku)-Timen Komutanı
Çürüksulu Mahmut Paşa-Senatör
Mehmet Cemal Paşa(Mersinli)-Harbiye Bakanı,Isparta Milletvekili
İsmal Cevat Paşa(Çobanlı)-Erkan_ı Harbiye Reisi
Hasan Tahsin Bey-Erzurum ve Şam Valisi
Dr.Mehmet Esat Paşa(Işık)-Kızılay Başkanı,”Milli Kongre”niı Kurucusu ve Başkanı
Hüseyin Rauf Bey(Orbay)-Bahriye Bankı,Sıvas Mlletvekili
Ahmet Şevket Bey(Galatalı9-Albay, İstanbul Merkez Komutanı
Mustafa Vasıf Bey(ara Vasıf)-Sıvas Milletvekili
Mehmt Şeref Bey(Aykut)-Edine Milletvekili
Ahmet Faik Bet(Kaltakkıran)-Edirne Milletvekili
Numan Usta-İstanbul Sosyalist Milletvekili
Ali Saip Paşa-Yemen Kumandanı
Ebizziyazade Veli Bey-İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Başkanı
Sileyman Nazif Bey-Vali,yazar
Celal Nuri(İleri)-Gazeeci,Gelibolu Milletvekili
İslam Ali-Ali Sait Paşa’nın Evlatlığı
Ahmet Emin(Yalman)-Vakit Gazetesi Yazarı
Mehmet Muammer Bey-İstanbul Polisi Siyasi Kısım Müdürü
Hilmi Abdulkadir Bey-Eekli Binaşı
Eczacı Mehmet-İşadamı
Aka Gündüz(Enis Avni) Bey-Alay Gazetes Başyazarı
Refet Paşa_Samsun Komutanı
Kel Ali Bey(Çetinkaya)-Afyon Milletvekii
Ali Seyyit Bey-Senatör
Mehme Kamil Bet-Musullu Gazetesi
Mustafa Kırzade(acent Mustafa)-Tüccar
Dr.Abdüsselami Paşa-Yemen Kumandanı
Mustafa Reşat Bey-İstanbul Siyasi Polis Müdürü
Hacı Ahmet Bet-Sıvas İttihat Terakki Delegesi
Mustafa Abdulhalik(Renda)-Bitlis Valisi
Basri Bey-Yarbay,Cevat Paşa’nın Damadı
Agah Bey
Yakup Şevki Paşa(Subaşı)).Oru Kumandanı
Muray Bey
Ali Cenani Bey-Antep Milletvekili
Andavallı Mehmet Ağa
Süleyman Faik Paşa
Ali Nazmi Bey
Mehmet Nazım Bey
Hoca İlyas Sami Bey(mus)-Muş Milletvekili
Mehmet Atıf Bey
Süleyman Nemci Bey
Sefer Bey
Burhanettin Hakkı Bey
Mehmet Rıfat Bey
Mehmet Nuri Bey
Mehmet Ali Bey
Cemal Oğuz Bey
Mehme Adil Bey
Mhmt Rüştü Bey
Kaynak-Bilal N. Şimşir-Malta Sürgünleri
Mehmet DEMİRAĞ
27 Mart 2009
MUSTAFA İSMET İNÖNÜ
İnönü Savaşlarının muzaffer komutanı, Lozan kahramanı, devrimlerin uygulayıcısı, demokrasiyi kuran büyük asker ve devlet adamı.
24 Eylül 1884’de İzmir’de doğmuş, 25 Aralık 1973’de Ankara’da ölmüştür. Babası Mehmet Reşit Bey, annesi Cevriye Hanım’dır.
1892’’de Sivas Askeri Rüştiyesi’ne kaydolmuş, 1895’de bitirmiştir. 1897’de İstanbul Mühendishane İdadisi’ne, 1900’de Topçu Harbiyesi’ne girdi.
1 Eylül 1903’de Harbiye’yi, 26 Eylül 1906’da Harp Akademisi’ni birincilikle bitirdi. 2 Ekim 1906’da Kurmay Yüzbaşı olarak II. Ordu’ya atandı. 1907’de İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girdi.
7 Kasım 1908’de Kıdemli Yüzbaşılığa yükseldi. 13 Ocak 1908’de II. Ordu, II. Süvari Tümeni Kurmay Heyeti’nde görev aldı. Bu görevde iken 31 Mart (13 Nisan 1909 ) gerici olayını bastıran Şevket Turgut Paşa’nın yanında İstanbul’a geldi. 1909’da toplanan İttihat Terakki Kongresi’ne II. Ordu Delegesi olarak katıldı. Ordu’nun siyasetten ayrılmasını savunan Mustafa Kemal’i destekledi. 1911’de Silahlı Kuvvetlerin yeniden yapılandırılmasında görev aldı. 4. Edirne Kolordu Kurmay’lığına atandı. 26 Nisan 1912’de Binbaşılığa yükseltilerek Yemen Kuvvetleri Kurmay Başkanlığına atandı. Ahmet İzzet Paşa’nın komutasında ilk diplomatik görevini burada üstlendi. Araplar arasındaki anlaşmazlıkları giderdi. İmam Yahya ile görüşerek barışı sağladı.
İstanbul’a gelerek 8 Nisan 1913’de Genel Kurmay Başkanlığı I. Şubesinde görevlendirildi. 8 Eylül 1913’de Bulgarlarla imzalanan İstanbul Antlaşması görüşmelerinde Askeri Danışman olarak bulundu. 1 Kasım 1913’te Şark ve Garp Ordularının sorumluluğuna sahip General ve Subayların soruşturmasını yürüten kurulda görev aldı.
4 Ağustos 1914’de üzerinde önemli etkiler yapan ve bir buçuk ay devam eden Avrupa gezisinden döndü.
I. Ordu Kurmaylığında bulundu. 29 Kasım 1914’de üç sene kıdem zammı ile birlikte Kaymakamlığa ( Yarbay ) yükseltildi. 3 Aralık 1914’de Başkomutanlık I. Şube Müdürlüğüne atandı. 14 Aralık 1915’de Miralay ( Albay ) oldu. Enver Paşa’nın emrinde ordunun yenileştirme çalışmalarına katıldı. II. Ordu Kurmay Başkanlığına atandı. 12 Ocak 1917’de 4. Kolordu Komutanlığına getirildi. Ordu komutanı Mustafa Kemal Paşa ile çalışma olanağı buldu. Aralarında derin bir dostluk kuruldu.
1 Mayıs 1917’de Gazze Cephesindeki 20. Kolordu Komutanlığına atandı. 19 Haziran 1917’de Sina Cephesindeki 3. Kolordu Komutanlığına getirildi. Bu Kolordu Mustafa Kemal’in 7. Ordu’suna bağlıydı. 20 Ekim 1917’de meşhur raporu birlikte yazdılar.
Tehlikeli bir şekilde hastalanan İsmet Bey Halep’te hastaneye yatırıldı. 22 Ekim 1918’de İstanbul’a geldi. Bu arada İttihat ve Terakki Hükümeti istifa etti. Ahmet İzzet Paşa Hükümet’i kurudu. 24 Ekim 1918’de Harbiye Nezareti Müsteşarlığına atandı. 1918 – 1920 arasında Harbiye Bakanlığından çeşitli Komisyonlarda görev aldı.
1919’da Mevhibe Hanım ile evlendi dört çocukları oldu, 3’ü yaşadı. ( Ömer, Erdal, Özden )
1920 yılı Ocak ayının ilk günlerinde birinci defa, 3 Nisan 1920’de ikinci defa odun kesmeye giden er kıyafetiyle yanında Saffet Arıkan ve beraberindekilerle 21 günlük yorucu bir yolculuktan sonra Ankara’ya geldi.
Büyük Millet Meclisi çalışmalarına katıldı. İlk Dönem Edirne Milletvekili oldu. 3 Mayıs 1920’de Erkan-ı Harbiye Umumiye Vekili seçildi. 6 Haziran 1920’de İstanbul Harp Divanı tarafından idama mahkûm edildi.
9 Kasım 1920’de Garp Cephesinin ikiye bölünmesiyle Kuzeybatı Cephesi Komutanlığına getirildi. 10 – 11 Ocak 1921’de I. İnönü Zafer’ini kazandı. 1 Mart 1920’de TBMM tarafından Mirlivalığa ( Tuğgeneral ) yükseltildi. 1 Nisan 1921’de II. İnönü Zafer’ini kazandı. Bu zaferin kazanılması üzerine TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa tarafından şu tarihi telgrafla kutlanmıştır: “Bütün tarih-i âlemde sizin İnönü Meydan Muharebelerinde deruhte ettiğiniz kadar ağır bir vazife deruhta etmiş komutanlar enderdir. Milletimizin istiklal ve hayatı dâhiyane idareniz altında şerefle vazifelerini gören kumanda ve silah arkadaşlarınızın kalp ve hamiyetine büyük emniyetle istinat ediyordu.
Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin MAKÛS talihini de yendiniz. İstila altındaki bedbah topraklarımızla beraber bütün vatan, bugün en uzak noktalarına kadar zaferinizi kutluyor. Düşmanın istila hırsı azim ve hamiyetinizin kayalarına başını çarparak hurdahuş olmuştur.”
3Mayıs 1921’de Güney ve Kuzey Cepheleri birleştirilerek komutanlığına İsmet Paşa getirildi. 25 Temmuz 1921’de Yunan saldırısı karşısında Mustafa Kemal’in emriyle kuvvetlerini Sakarya Irmağının doğusuna çekti.
23 Ağustos–13 Eylül 1921 yılında yapılan Sakarya Meydan Savaş’ında ve 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruzda Batı Cephesi Komutanlığı yaptı.3 Eylül 1922’de 31 Ağustos 1922’den geçerli olmak üzere Ferikliğe(Korgeneral) terfi etti.
3–11 Ekim 1922 günleri arasında devam eden Mudanya Mütarekesine Başkanlık etti.
26 Ekim 1922’de Dışişleri Bakanı oldu. Lozan Barış görüşmelerine katılacak delegeler başkanlığına seçildi. İki devre sürecek Lozan Konferansı sonunda 24 Temmuz 1923’te LOZAN ANTLAŞMASI’nı Türkiye adına imzaladı.
13 Ekim’de arkadaşlarıyla birlikte Ankara’nın Başkent olması için verdiği önerge kabul edildi.
29 Ekim 1923’te CUMHURİYET İLAN edildi. TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nin ilk Başbakanı oldu. 19 Kasım 1923’te CHP Başkan Vekilliğine getirildi.
19 Eylül 1925’te kendisine Ankara Hukuk Mektebi tarafından “Türk Hukuk Tarihi Fahri Profesörlüğü” verildi.
30 Ağustos 1926’da Birinci Ferik(Orgeneral)oldu. 30 Ağustos 1927’de askerlikten emekliye ayrıldı.
3 Ekim 1931’de Atina’ya, 11 Ekim 1931’de Budapeşte’ye, 24 Nisan 1932’de Rusya’ya, aynı yıl İtalya’ya gitti.
25 Kasım 1934’te ATATÜRK tarafından kendisine “İNÖNÜ” soyadı verildi.
10 Nisan 1937’de Belgrat’a, 4 Mayıs 1937’de George’un taç giyme töreninde Hükümeti temsilen Londra’ya gitti.
Başbakan olarak İnönü, ulusal ekonominin gelişmesine önem verdi. Devletçilik ilkesini savundu. Demiryolu siyaseti ile ulaşım sorunlarını çözmeye çalıştı. İlk beş yıllık Sanayi Planı onun döneminde gerçekleşti. 23 Ekim 1937’de Başbakanlıktan ayrıldı.
ATATÜRK’ün ölümü üzerine 11 Kasım 1938’de 348 oyla Cumhurbaşkanlığına seçildi. 2 Nisan 1939, 8 Mart 1943, 5 Ağustos 1946’da dördüncü defa Cumhurbaşkanı oldu. 21 Mayıs 1950’de Cumhurbaşkanlığı görevi sona erdi.
26 Aralık 1938’de toplanan CHP olağanüstü kurultayı İsmet İnönü’yü “değişmez genel başkan” ve “MİLLİ ŞEF” seçti.
Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele gibi Atatürk’ün çevresinden uzaklaşmış kişilere görev verdi. Onları devrim içinde tuttu.Devrimleri korudu.Köy Enstitüsü deneyimi Cumhurbaşkanlığı döneminde gerçekleşti.
Dış siyasette büyük başarı göstererek Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşının dışında tutmayı bildi. Sonralar muhalefetin “Erkekliğimizi öldürdü, bizi aç bıraktı.”sözlerine “Babasız bırakmadım.” meşhur yanıtını verecektir.
30 Ocak-1 Şubat 1943’te Adana’da Winston Churchill ile, 4-6 Aralık 1943’te Kahire’de Churchill ve ABD Başkanı Roosevelt’le görüştü. Hızla Türkiye’nin savaşa girmesini istiyorlardı. İnönü; istediğimiz yardımlar verilirse gireriz demiştir. Fakat istenen yardımlar çok büyük olduğundan verilememiş. Dolayısıyla Türkiye savaşa girmemiş ve müttefiklerde gücenmemişlerdir. Savaşın sonu belli olunca 23 Şubat 1945’de müttefiklerin yanında savaşa girilmiş, böylelikle Birleşmiş Milletler Örgütüne kurucu üye olma hakkı kazanılmıştır.
Savaştan sonra Türkiye çok partili demokrasiye geçti. Demokrat Parti kuruldu. İnönü, 12 Temmuz Beyannamesi ile DP muhalefetini, CHP’deki sert siyaset yanlılarından korudu.
14 Mayıs 1950 seçimlerini CHP kaybetti. Demokrat Parti iktidara geldi. İNÖNÜ bu yenilgisini, “En büyük zafer” olarak niteledi. “İslam ülkeleri içinde demokratik biçimde, seçimle iktidardan uzaklaşan ilk önder O oldu. Bu güne dek bunu başaran ikinci bir ülke çıkmadı.” DP iktidarı ise, darbeye kalkışacakları gerekçesiyle Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Abdurrahman Nafiz Gürman, Kuvvet ve Ordu Komutanları dahil onbeş general, yüzelli Albayı emekliye ayırdı. Gerçek neden ise Genel Kurmay Başkanı’nın İnönü’nün sınıf arkadaşı oluşudur.
6 Ocak-15 Ekim 1961 tarihleri arasında Kurucu Mecliste CHP temsilciliği yaptı.
20 Kasım 1961-25 Haziran 1962 tarihleri arasında Birinci Koalisyon, 23 Aralık 1963-13 Şubat 1965 tarihleri arasında İkinci Koalisyon Hükümetlerini kurdu.
Albay Talat Aydemir’in 22 Şubat 1962, 21 Mayıs 1963’teki ayaklanmasını bastırdı. Demokrasiyi çocuğu gibi korumasını bildi.
1964’te Kıbrıs olayları tırmanışa geçti. Türk Ordusu alarm durumu aldı. ABD Başkanı Johnson’nun Kıbrıs’a müdahaleyi engellemek için gönderdiği mektup bu günlerdedir. 15 Haziran 1964’te ABD’ye giderek Johnson’la görüştü.
1965 seçimlerinde “Ortanın Solu” siyasetini benimsedi. Muhalefet edenlere karşı Genel Sekreter Bülent Ecevit’i destekledi. 1971’de Nihat Erim Hükümetinin yanında yer aldı. Bunun üzerine Ecevit, Genel Sekreterlikten ayrıldı. CHP V.Kongresinde Kemal Satır’ı desteklemesine rağmen Ecevit yanlıları Parti Meclisinde güvenoyu aldı. Yıllarca Genel Başkanlığını yaptığı CHP’den 8 Mayıs 1972’de ayrıldı. 4 Kasım 1972’de CHP ve Milletvekilliğinden istifa etti. 16 Kasım 1972’de Tabii Senatör oldu.
25 Aralık 1973’te Ankara’da vefat etti. Mezarı ANITKABİR’de ATATÜRK Mozolesi’nin karşısındadır.
3.Kolordu Komutanlığı sırasında yol yapım işlerinde çalışan işçilere para verilmesi için ödenek ister, savsaklanır. Gezileri sırasında Kolordusuna bağlı Alman Tümen Komutanı Yarbay Böhme’nin işçilere ülkesi adına para verdiğini öğrenir. Derhal görevinden alır, Cevat Paşa’yı aracı koymalarına rağmen göreve iade etmez, taviz vermez, Sonunda Böhme tümeni ile başka bir kolorduya verilir.
Tarihimizin çokça bahsetmediği ŞERİA muharebelerinde olağanüstü bir komutanlık örneği verir. Ordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa Kolordudan haber alamaz. Gelecekteki kader arkadaşının esir olduğunu zannederek başını iki elinin arasına alarak” bitti, her şey bitti” diyerek üzüntüsünü dile getirir. Hatta Kolordu Kurmay heyeti bile teslimden başka çare olmadığını söylerler. İnönü,”Kim ki teslim olmaktan bahsederse kendi silahımla, kendi ellerimle vururum” diyerek teslim sözünü ettirmez. Büyük bir başarı ile üstün İngiliz kuvvetleri karşısında Şeria Irmağının karşısına geçer, kolordusunu kurtarır. TÜRK subayı ve askeri sevinirken Alman Albay Guhr üzülmektedir. Çünkü Şeria’yı geçerken cebinde taşıdığı karısı ve kızının resimleri ıslanmıştır. İnönü tarihi çivilemelerinden birini yaparak; ”Üzülme Albay, Şeria’nın suları vaftizlidir, karın ve kızın vaftizlenmiştir.” der.
Guhr Almanya’ya gider, tekrar Türkiye’ye gelir. Görüşmesinde İnönü’nün Almanların yenileceğini söylemesi üzerine kızar. Savaş sonunda: ”Bu adam bir peygamber gibi, bizim harpten sonraki hazin durumumuzu daha o zaman görüp söylemişti” diyecektir.
4.Kolordu Komutanlığından 20.Kolordu Komutanlığına atanan İsmet Paşa için Ordu Komutanı Atatürk’ün verdiği sicil: ”Ciddi, faal, gayet zeki, yüksek fikirli, etkili, iyi bir görüşe ve süratli bir kavrayışa sahip, askeri bilgisi ve anlayışı geniş, doğru, kesin karar sahibi, cesur, ordu ve memlekette üzerine alacağı görevlerde büyük hizmet beklenir.” Yine Atatürk: ”Her büyük işin ehli ve faili İnönü’dür.” demiştir.
Yıl 1926, yer Atatürk Orman Çiftliği,
Atatürk: ”İsmet, sen olmasaydın ben bunlardan hiç birini yapamazdım”.
İnönü; ”Siz olmasaydınız, ben bunlardan hiç birini düşünemezdim.” İşte karar almasını bilen TEK ADAM ve liderinin emrinde uygulayıcı olan İKİNCİ ADAM.
“Olaylar mantığını, sistem mantığına karıştırmamış, yaşamla duygusallığı ayrı tutarak devlet yönetiminde gerçekçi olmuş değerdir.”
Alman Tarihçi - Von Bischhaff
Elindeki diktatörel kuvvetten, demokrasi adına vazgeçebilen dünyadaki tek devlet adamı olmanın onuru İnönü’nündür.”
İngiliz Tarihçi – Dankort Rostow
Tek parti, tek şef Türkiye’sinde demokratik yapı diktatörlükten uzaktır.”
Fransız Siyaset Bilimci - Maurice Duvarger
İnönü, çeşitli dönemlerde; Altın Maarif, Gümüş Muharebe İmtiyaz, Harp, Avusturya Macaristan tarafından verilen Harp, Gümüş Liyakat, Altın Muharebe İmtiyaz, İstiklal Madalyası, Dördüncü Rütbeden Mecidi, Alman İkinci Demir Salip, Avusturya Macaristan Üçüncü Rütbeden Kılıçlı Mecidi, Alman Birinci Demir Salip, Afgan, Alman İkinci Rütbeden Kılıçlı Kartal nişan ve madalyaları ile ödüllendirilmiştir.
Almanca, Fransızca ve İngilizce bilen İnönü’nün anıları: “Hatıralar”, Söylev ve demeçleri de “İsmet Paşa’nın Siyasi ve İştimayi Nutukları”, “İnönü Diyor ki”, İnönü’nün Söylev ve Demeçleri Adı altında yayınlanmıştır.
KAYNAKLAR:
KKK Arşivi, İnönü Dosyası - ATASE – Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları
İkinci Adam - Şevket Süreyya AYDEMİR
İsmet İnönü – Hatıralar - Sebahattin SELEK
Milli Mücadele - Sebahattin SELEK
Türk Parlamento Tarihi - Fahri ÇOKER
Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi - Utkan KOCATÜRK
Kaynakçalı Atatürk Günlüğü - Utkan KOCATÜRK
24 Eylül 1884’de İzmir’de doğmuş, 25 Aralık 1973’de Ankara’da ölmüştür. Babası Mehmet Reşit Bey, annesi Cevriye Hanım’dır.
1892’’de Sivas Askeri Rüştiyesi’ne kaydolmuş, 1895’de bitirmiştir. 1897’de İstanbul Mühendishane İdadisi’ne, 1900’de Topçu Harbiyesi’ne girdi.
1 Eylül 1903’de Harbiye’yi, 26 Eylül 1906’da Harp Akademisi’ni birincilikle bitirdi. 2 Ekim 1906’da Kurmay Yüzbaşı olarak II. Ordu’ya atandı. 1907’de İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girdi.
7 Kasım 1908’de Kıdemli Yüzbaşılığa yükseldi. 13 Ocak 1908’de II. Ordu, II. Süvari Tümeni Kurmay Heyeti’nde görev aldı. Bu görevde iken 31 Mart (13 Nisan 1909 ) gerici olayını bastıran Şevket Turgut Paşa’nın yanında İstanbul’a geldi. 1909’da toplanan İttihat Terakki Kongresi’ne II. Ordu Delegesi olarak katıldı. Ordu’nun siyasetten ayrılmasını savunan Mustafa Kemal’i destekledi. 1911’de Silahlı Kuvvetlerin yeniden yapılandırılmasında görev aldı. 4. Edirne Kolordu Kurmay’lığına atandı. 26 Nisan 1912’de Binbaşılığa yükseltilerek Yemen Kuvvetleri Kurmay Başkanlığına atandı. Ahmet İzzet Paşa’nın komutasında ilk diplomatik görevini burada üstlendi. Araplar arasındaki anlaşmazlıkları giderdi. İmam Yahya ile görüşerek barışı sağladı.
İstanbul’a gelerek 8 Nisan 1913’de Genel Kurmay Başkanlığı I. Şubesinde görevlendirildi. 8 Eylül 1913’de Bulgarlarla imzalanan İstanbul Antlaşması görüşmelerinde Askeri Danışman olarak bulundu. 1 Kasım 1913’te Şark ve Garp Ordularının sorumluluğuna sahip General ve Subayların soruşturmasını yürüten kurulda görev aldı.
4 Ağustos 1914’de üzerinde önemli etkiler yapan ve bir buçuk ay devam eden Avrupa gezisinden döndü.
I. Ordu Kurmaylığında bulundu. 29 Kasım 1914’de üç sene kıdem zammı ile birlikte Kaymakamlığa ( Yarbay ) yükseltildi. 3 Aralık 1914’de Başkomutanlık I. Şube Müdürlüğüne atandı. 14 Aralık 1915’de Miralay ( Albay ) oldu. Enver Paşa’nın emrinde ordunun yenileştirme çalışmalarına katıldı. II. Ordu Kurmay Başkanlığına atandı. 12 Ocak 1917’de 4. Kolordu Komutanlığına getirildi. Ordu komutanı Mustafa Kemal Paşa ile çalışma olanağı buldu. Aralarında derin bir dostluk kuruldu.
1 Mayıs 1917’de Gazze Cephesindeki 20. Kolordu Komutanlığına atandı. 19 Haziran 1917’de Sina Cephesindeki 3. Kolordu Komutanlığına getirildi. Bu Kolordu Mustafa Kemal’in 7. Ordu’suna bağlıydı. 20 Ekim 1917’de meşhur raporu birlikte yazdılar.
Tehlikeli bir şekilde hastalanan İsmet Bey Halep’te hastaneye yatırıldı. 22 Ekim 1918’de İstanbul’a geldi. Bu arada İttihat ve Terakki Hükümeti istifa etti. Ahmet İzzet Paşa Hükümet’i kurudu. 24 Ekim 1918’de Harbiye Nezareti Müsteşarlığına atandı. 1918 – 1920 arasında Harbiye Bakanlığından çeşitli Komisyonlarda görev aldı.
1919’da Mevhibe Hanım ile evlendi dört çocukları oldu, 3’ü yaşadı. ( Ömer, Erdal, Özden )
1920 yılı Ocak ayının ilk günlerinde birinci defa, 3 Nisan 1920’de ikinci defa odun kesmeye giden er kıyafetiyle yanında Saffet Arıkan ve beraberindekilerle 21 günlük yorucu bir yolculuktan sonra Ankara’ya geldi.
Büyük Millet Meclisi çalışmalarına katıldı. İlk Dönem Edirne Milletvekili oldu. 3 Mayıs 1920’de Erkan-ı Harbiye Umumiye Vekili seçildi. 6 Haziran 1920’de İstanbul Harp Divanı tarafından idama mahkûm edildi.
9 Kasım 1920’de Garp Cephesinin ikiye bölünmesiyle Kuzeybatı Cephesi Komutanlığına getirildi. 10 – 11 Ocak 1921’de I. İnönü Zafer’ini kazandı. 1 Mart 1920’de TBMM tarafından Mirlivalığa ( Tuğgeneral ) yükseltildi. 1 Nisan 1921’de II. İnönü Zafer’ini kazandı. Bu zaferin kazanılması üzerine TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa tarafından şu tarihi telgrafla kutlanmıştır: “Bütün tarih-i âlemde sizin İnönü Meydan Muharebelerinde deruhte ettiğiniz kadar ağır bir vazife deruhta etmiş komutanlar enderdir. Milletimizin istiklal ve hayatı dâhiyane idareniz altında şerefle vazifelerini gören kumanda ve silah arkadaşlarınızın kalp ve hamiyetine büyük emniyetle istinat ediyordu.
Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin MAKÛS talihini de yendiniz. İstila altındaki bedbah topraklarımızla beraber bütün vatan, bugün en uzak noktalarına kadar zaferinizi kutluyor. Düşmanın istila hırsı azim ve hamiyetinizin kayalarına başını çarparak hurdahuş olmuştur.”
3Mayıs 1921’de Güney ve Kuzey Cepheleri birleştirilerek komutanlığına İsmet Paşa getirildi. 25 Temmuz 1921’de Yunan saldırısı karşısında Mustafa Kemal’in emriyle kuvvetlerini Sakarya Irmağının doğusuna çekti.
23 Ağustos–13 Eylül 1921 yılında yapılan Sakarya Meydan Savaş’ında ve 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruzda Batı Cephesi Komutanlığı yaptı.3 Eylül 1922’de 31 Ağustos 1922’den geçerli olmak üzere Ferikliğe(Korgeneral) terfi etti.
3–11 Ekim 1922 günleri arasında devam eden Mudanya Mütarekesine Başkanlık etti.
26 Ekim 1922’de Dışişleri Bakanı oldu. Lozan Barış görüşmelerine katılacak delegeler başkanlığına seçildi. İki devre sürecek Lozan Konferansı sonunda 24 Temmuz 1923’te LOZAN ANTLAŞMASI’nı Türkiye adına imzaladı.
13 Ekim’de arkadaşlarıyla birlikte Ankara’nın Başkent olması için verdiği önerge kabul edildi.
29 Ekim 1923’te CUMHURİYET İLAN edildi. TÜRKİYE CUMHURİYETİ’nin ilk Başbakanı oldu. 19 Kasım 1923’te CHP Başkan Vekilliğine getirildi.
19 Eylül 1925’te kendisine Ankara Hukuk Mektebi tarafından “Türk Hukuk Tarihi Fahri Profesörlüğü” verildi.
30 Ağustos 1926’da Birinci Ferik(Orgeneral)oldu. 30 Ağustos 1927’de askerlikten emekliye ayrıldı.
3 Ekim 1931’de Atina’ya, 11 Ekim 1931’de Budapeşte’ye, 24 Nisan 1932’de Rusya’ya, aynı yıl İtalya’ya gitti.
25 Kasım 1934’te ATATÜRK tarafından kendisine “İNÖNÜ” soyadı verildi.
10 Nisan 1937’de Belgrat’a, 4 Mayıs 1937’de George’un taç giyme töreninde Hükümeti temsilen Londra’ya gitti.
Başbakan olarak İnönü, ulusal ekonominin gelişmesine önem verdi. Devletçilik ilkesini savundu. Demiryolu siyaseti ile ulaşım sorunlarını çözmeye çalıştı. İlk beş yıllık Sanayi Planı onun döneminde gerçekleşti. 23 Ekim 1937’de Başbakanlıktan ayrıldı.
ATATÜRK’ün ölümü üzerine 11 Kasım 1938’de 348 oyla Cumhurbaşkanlığına seçildi. 2 Nisan 1939, 8 Mart 1943, 5 Ağustos 1946’da dördüncü defa Cumhurbaşkanı oldu. 21 Mayıs 1950’de Cumhurbaşkanlığı görevi sona erdi.
26 Aralık 1938’de toplanan CHP olağanüstü kurultayı İsmet İnönü’yü “değişmez genel başkan” ve “MİLLİ ŞEF” seçti.
Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele gibi Atatürk’ün çevresinden uzaklaşmış kişilere görev verdi. Onları devrim içinde tuttu.Devrimleri korudu.Köy Enstitüsü deneyimi Cumhurbaşkanlığı döneminde gerçekleşti.
Dış siyasette büyük başarı göstererek Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşının dışında tutmayı bildi. Sonralar muhalefetin “Erkekliğimizi öldürdü, bizi aç bıraktı.”sözlerine “Babasız bırakmadım.” meşhur yanıtını verecektir.
30 Ocak-1 Şubat 1943’te Adana’da Winston Churchill ile, 4-6 Aralık 1943’te Kahire’de Churchill ve ABD Başkanı Roosevelt’le görüştü. Hızla Türkiye’nin savaşa girmesini istiyorlardı. İnönü; istediğimiz yardımlar verilirse gireriz demiştir. Fakat istenen yardımlar çok büyük olduğundan verilememiş. Dolayısıyla Türkiye savaşa girmemiş ve müttefiklerde gücenmemişlerdir. Savaşın sonu belli olunca 23 Şubat 1945’de müttefiklerin yanında savaşa girilmiş, böylelikle Birleşmiş Milletler Örgütüne kurucu üye olma hakkı kazanılmıştır.
Savaştan sonra Türkiye çok partili demokrasiye geçti. Demokrat Parti kuruldu. İnönü, 12 Temmuz Beyannamesi ile DP muhalefetini, CHP’deki sert siyaset yanlılarından korudu.
14 Mayıs 1950 seçimlerini CHP kaybetti. Demokrat Parti iktidara geldi. İNÖNÜ bu yenilgisini, “En büyük zafer” olarak niteledi. “İslam ülkeleri içinde demokratik biçimde, seçimle iktidardan uzaklaşan ilk önder O oldu. Bu güne dek bunu başaran ikinci bir ülke çıkmadı.” DP iktidarı ise, darbeye kalkışacakları gerekçesiyle Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Abdurrahman Nafiz Gürman, Kuvvet ve Ordu Komutanları dahil onbeş general, yüzelli Albayı emekliye ayırdı. Gerçek neden ise Genel Kurmay Başkanı’nın İnönü’nün sınıf arkadaşı oluşudur.
6 Ocak-15 Ekim 1961 tarihleri arasında Kurucu Mecliste CHP temsilciliği yaptı.
20 Kasım 1961-25 Haziran 1962 tarihleri arasında Birinci Koalisyon, 23 Aralık 1963-13 Şubat 1965 tarihleri arasında İkinci Koalisyon Hükümetlerini kurdu.
Albay Talat Aydemir’in 22 Şubat 1962, 21 Mayıs 1963’teki ayaklanmasını bastırdı. Demokrasiyi çocuğu gibi korumasını bildi.
1964’te Kıbrıs olayları tırmanışa geçti. Türk Ordusu alarm durumu aldı. ABD Başkanı Johnson’nun Kıbrıs’a müdahaleyi engellemek için gönderdiği mektup bu günlerdedir. 15 Haziran 1964’te ABD’ye giderek Johnson’la görüştü.
1965 seçimlerinde “Ortanın Solu” siyasetini benimsedi. Muhalefet edenlere karşı Genel Sekreter Bülent Ecevit’i destekledi. 1971’de Nihat Erim Hükümetinin yanında yer aldı. Bunun üzerine Ecevit, Genel Sekreterlikten ayrıldı. CHP V.Kongresinde Kemal Satır’ı desteklemesine rağmen Ecevit yanlıları Parti Meclisinde güvenoyu aldı. Yıllarca Genel Başkanlığını yaptığı CHP’den 8 Mayıs 1972’de ayrıldı. 4 Kasım 1972’de CHP ve Milletvekilliğinden istifa etti. 16 Kasım 1972’de Tabii Senatör oldu.
25 Aralık 1973’te Ankara’da vefat etti. Mezarı ANITKABİR’de ATATÜRK Mozolesi’nin karşısındadır.
3.Kolordu Komutanlığı sırasında yol yapım işlerinde çalışan işçilere para verilmesi için ödenek ister, savsaklanır. Gezileri sırasında Kolordusuna bağlı Alman Tümen Komutanı Yarbay Böhme’nin işçilere ülkesi adına para verdiğini öğrenir. Derhal görevinden alır, Cevat Paşa’yı aracı koymalarına rağmen göreve iade etmez, taviz vermez, Sonunda Böhme tümeni ile başka bir kolorduya verilir.
Tarihimizin çokça bahsetmediği ŞERİA muharebelerinde olağanüstü bir komutanlık örneği verir. Ordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa Kolordudan haber alamaz. Gelecekteki kader arkadaşının esir olduğunu zannederek başını iki elinin arasına alarak” bitti, her şey bitti” diyerek üzüntüsünü dile getirir. Hatta Kolordu Kurmay heyeti bile teslimden başka çare olmadığını söylerler. İnönü,”Kim ki teslim olmaktan bahsederse kendi silahımla, kendi ellerimle vururum” diyerek teslim sözünü ettirmez. Büyük bir başarı ile üstün İngiliz kuvvetleri karşısında Şeria Irmağının karşısına geçer, kolordusunu kurtarır. TÜRK subayı ve askeri sevinirken Alman Albay Guhr üzülmektedir. Çünkü Şeria’yı geçerken cebinde taşıdığı karısı ve kızının resimleri ıslanmıştır. İnönü tarihi çivilemelerinden birini yaparak; ”Üzülme Albay, Şeria’nın suları vaftizlidir, karın ve kızın vaftizlenmiştir.” der.
Guhr Almanya’ya gider, tekrar Türkiye’ye gelir. Görüşmesinde İnönü’nün Almanların yenileceğini söylemesi üzerine kızar. Savaş sonunda: ”Bu adam bir peygamber gibi, bizim harpten sonraki hazin durumumuzu daha o zaman görüp söylemişti” diyecektir.
4.Kolordu Komutanlığından 20.Kolordu Komutanlığına atanan İsmet Paşa için Ordu Komutanı Atatürk’ün verdiği sicil: ”Ciddi, faal, gayet zeki, yüksek fikirli, etkili, iyi bir görüşe ve süratli bir kavrayışa sahip, askeri bilgisi ve anlayışı geniş, doğru, kesin karar sahibi, cesur, ordu ve memlekette üzerine alacağı görevlerde büyük hizmet beklenir.” Yine Atatürk: ”Her büyük işin ehli ve faili İnönü’dür.” demiştir.
Yıl 1926, yer Atatürk Orman Çiftliği,
Atatürk: ”İsmet, sen olmasaydın ben bunlardan hiç birini yapamazdım”.
İnönü; ”Siz olmasaydınız, ben bunlardan hiç birini düşünemezdim.” İşte karar almasını bilen TEK ADAM ve liderinin emrinde uygulayıcı olan İKİNCİ ADAM.
“Olaylar mantığını, sistem mantığına karıştırmamış, yaşamla duygusallığı ayrı tutarak devlet yönetiminde gerçekçi olmuş değerdir.”
Alman Tarihçi - Von Bischhaff
Elindeki diktatörel kuvvetten, demokrasi adına vazgeçebilen dünyadaki tek devlet adamı olmanın onuru İnönü’nündür.”
İngiliz Tarihçi – Dankort Rostow
Tek parti, tek şef Türkiye’sinde demokratik yapı diktatörlükten uzaktır.”
Fransız Siyaset Bilimci - Maurice Duvarger
İnönü, çeşitli dönemlerde; Altın Maarif, Gümüş Muharebe İmtiyaz, Harp, Avusturya Macaristan tarafından verilen Harp, Gümüş Liyakat, Altın Muharebe İmtiyaz, İstiklal Madalyası, Dördüncü Rütbeden Mecidi, Alman İkinci Demir Salip, Avusturya Macaristan Üçüncü Rütbeden Kılıçlı Mecidi, Alman Birinci Demir Salip, Afgan, Alman İkinci Rütbeden Kılıçlı Kartal nişan ve madalyaları ile ödüllendirilmiştir.
Almanca, Fransızca ve İngilizce bilen İnönü’nün anıları: “Hatıralar”, Söylev ve demeçleri de “İsmet Paşa’nın Siyasi ve İştimayi Nutukları”, “İnönü Diyor ki”, İnönü’nün Söylev ve Demeçleri Adı altında yayınlanmıştır.
KAYNAKLAR:
KKK Arşivi, İnönü Dosyası - ATASE – Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları
İkinci Adam - Şevket Süreyya AYDEMİR
İsmet İnönü – Hatıralar - Sebahattin SELEK
Milli Mücadele - Sebahattin SELEK
Türk Parlamento Tarihi - Fahri ÇOKER
Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi - Utkan KOCATÜRK
Kaynakçalı Atatürk Günlüğü - Utkan KOCATÜRK
Mustafa Kemal’in Anakara’ya Gidişi Ve Misak-i Milli(Mili Yemin)
Çağların önderi 16 Kasım 1919’da Sivas’ta Komutanlar-Heyeti Temsiliyye üyeleri ile bir toplantı yapmıştır. Toplantıya 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir-20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Cebesoy-3. Kolordu Komutan’ı Selahaddin Bey ve 12.Kolordu Kurmay Başkanı Şemseddin Bey katılmışlardır.
Toplantıda alınan kararlar:
1- Millet Meclisinin bütün sakınca ve tehlikelere rağmen İstanbul’da toplanması zorunlu olmuştur. Yalnız bütün milletvekillerini durum hakkında aydınlatmak ve milli örgütün takip ettiği programın esaslarının mecliste savunacak kuvvetli bir grup meydana getirmek için gerekli işler yapılmalıdır.
2-Komutanlar Cemiyetin teşkilatını yaymak ve kuvvetlendirmek için her türlü önlemi alacaklardır.
3-Millet Meclisinin İstanbul’da toplanıp emniyet ve serbestlik içinde çalıştığı görülünceye kadar Heyeti Temsiliye Anadolu’da kalarak mili vazifesine devam edecektir.
4-Paris Barış Konferansı Türkiye hakkında olumsuz bir karar verildiği Hükümet ve Millet Meclisi de bunu kabul ve onayladığı takdirde bu hususta milletin isteği öğrenilecek Cemiyet Yönetmelik hükümlerine göre gereği yapılacaktır.
Kısacası alınacak olumsuz kararları komutanlar kabul etmeyeceklerdir.
Mustafa Kemal Aralık’ta Sivas’tan arkadaşları ile birlikte ayrılır.Kayseri’den sonra Kırşehir’e ve Hacı Bektaş ilçesine uğrar.Hacı Bektaş’da Alevi Dedesi Cemalettin Çelebi Efendi ile görüşür ve gerekli desteği alır.
İstanbul yanlısı Ankara valisi Muhittin Paşa Keskin’de tutuklanarak İstanbul’a gönderilmiş yerine ise halk tarafından seçilen Yahya Galip vali vekili olarak göreve başlamıştır.
Ankara’da 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa gerekli hazırlıkları yapmaktadır.
Büyük Kurtarıcı 27 Aralık’ta Ankara’ya gelmişlerdir.
Yanında Rauf Orbay-Ahmet Rüstem ve Cevat Abbas Gürer ve diğer otomobillerde bulunan Süreyya Yiğit-Mazhar Müfit Kansu-Hakkı Behiç-Refik Saydam- Hüsrev Gerede ve katipler bulunmaktadır.
Kendilerini Dikme Sırtarında Vali Vekili Galip-Ankara Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Rıfat Hoca(Börekci)-yönetim kurulu üyeleri-Ali Fuat -3.000 atlı 700 yayadan oluşan Seymenler ekibi-esnaf ve tüm çevre illerinden gelen halkla birlikde Ankaralılar coşku içinde karşılarlar.Karşılayanların 30.000 üzerinde olduğu söylenmektedir.O günkü Ankara’nın 22.000 nüfuslu olduğu düşünülürse muazzam bir kalabalık olduğu görülmektedir.
Ali Fuat Paşa ‘Paşam Ankara’yı nasıl buldunuz’ sorusuna Atatürk: Cidden fevkalade tebrik ederim. Ankara hakikaten milli bir merkez haline gelmiştir’ demektedir.
Ankara: Mustafa Kemal ve arkadaşları ile birlikte İstanbul’a karşı gelen ilk şehirdir.Ayrıca İngiliz ve Fransızlara karşı da gücünü göstermeyi bilmiştir.Karargah olarak
Ziraat Mektebine yerleşmiştir.
Mutafa Kemal Paşa 27 Aralık 1919’da bütün örgütlere telgraf çekerek Ankara’nın önemini ve merkezin Ankara olduğunu belirtmiştir.29 Aralık 1019 da yayınladığı bir bildiri ile Milletvekillerinin Ankara’ya gelmelerini-kendisi ile görüştükten sonra İstanbul’a gitmelerini istemiştir.2 Ocak 1920’de ise Erzurum ve Sivas Kongresinin kararlarının korunacağını ifade etmiş ve Hakimiyet-i Milliye Gazetesinin çıkarılmasını sağlamıştır.
Meclis 12 Ocak 1920 Pazartesi günü İstanbul’da toplanmıştır.Son Osmanlı Meclisinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin bir grubunu kurmak yerine Milliciler ‘Felah-ı Vatan’ grubunu kurmuşlardır.Ancak bu grup başarılı olamamış ve Mustafa Kemali başkan seçtirememişlerdir.
Son Osmanlı Meclisi’nin aldığı en önemli kararı:Erzurum ve Sivas Kongrelerinde kabul edilen başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Heyet-i Temsiliye tarafından hazırlanan Misak-i Milliyi kabul etmesidir.Milli Yemin (Ahd-i Milli de denilmektedir). 28 Ocak 1920 de gizli oturumda kabul edilmiştir. Edirne Milletvekili Şeref Bey’in önergesi 17 Şubatta görüşülerek karara bağlandı.Ve basında yayınlanması benimsendi.18 Şubat 1920 de bütün dünyaya duyuruldu.
Misak-i Milli—Milli Yemin
1-30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi imzalandığında düşman ordularının işgali altında bulunan ve çoğunluğu ile Arap olan yerlerin kaderi oranın halkının serbestçe vereceği karara bağlı olacaktır. Bunun dışında kalan ve o gün işgal edilmeyen Türk ve İslam çoğunluğunun bulunduğu bölge bölünmez ve ayrılmaz bir bütün sayılacakdır.
2-Halkın oyu ile anavatana katılmış Elviyeyi Selase(Kars-Ardahan-Artvin) için gerekirse halkın oyuna müracat kabul edilecektir.
3-Türkiye ile yapılacak barışa bırakılan Batı Trakya’nın hukuki durumunun tespiti de halkın tam ve serbestlikle beyan edecekleri oya uygun olacaktır.
4-İstanbul şehri ve Marmara’nın güvenliği he türlü tehlikeden uzak kalmalıdır.Çanakkale ve Karadeniz Boğazlarından ticari serbesti ve ulaştırma ilgili devletlerin oybirliği ile verecekleri karara bağlı kalacakdır.
5-Azınlıkların hakları komşu memleketlerdeki Müslüman halkın haklarının korunması şartı ile kabul edilecek ve sağlanacakdır.
6-Milli ve İktisadi gelişmemizi mümkün kılmak amacıyla tam serbesti ve istiklal sağlanması siyasi –adli-mali gelişmemize engel olan sınırlamanın kaldırılması gerekecekdir.
Misaki Millinin sonunda: Milli ve bölünmez Türkiye’nin sınırları çizilmiştir.İtilaf Devletlerinin desteği ile Yunanlılar taarruza geçmişlerdir.13 Kasım 1918 de İstanbul’a çıkan İtilaf Devletleri 16 mart’ta İstanbul’u resmen işgal etmişlerdir.18 mart günü ise başta Rauf Orbay olmak üzere milletvekillerini tutuklamışlardır.Meclis zorla kapatılmıştır.
Tüm bu baskılara rağmen Mustafa Kemal Paşa geri adım atmamış ve büyük tepki göstererek İstanbul’un işgalini protesto ederek dünyaya duyurmuştur.
19 Mart 1920’de bir genelge yayınlayarak milletvekillerini yeni seçileceklerle birlikte Ankara’ya davet edecektir. Bu daveti Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşuna ilk adımdır.
Mustafa Kemal ve arkadaşları Sivas’tan Ankara’ya giderken bir okka zeytin ve yirmi ekmek azıkla gitmişlerdir.
Atatürk’ün ve O’nun kurduğu Cumhuriyet’in karşısında olup nimetlerinden faydalanan vurguncular-soyguncular-yiyiciler-köşeyi kısa zamanda dönenler-her türlü sömürücüler- yerli işbirlikçiler- ikinci cumhuriyetçiler-laikliği kendi çıkarlarına göre yorumlayanlar !
Atatürk’ün isminden yarar sağlamaya çalışan laf ebeleri: kararlılık ve programcılık ilkesini
Yok etmeye çalışanlar – dakstil Atatürkçüleri !
Kainatta hiçbir giz saklı kalmaz. Bir gün gelir bu gök kubbe başlarına yıkılır.
4-Şubat-2009
Mehmet Demirağ
Kaynaklar:
1- Prof. Dr. Hamza Eroğlu-Türk İnkilap Tarihi
2- Ali Fuat Cebesoy-Milli Mücadele Hatıraları
3- İlhan Bardakcı-Taşhandan Kadife Kaleye
4- Seahaddin Tansel-Mondros’dan Mudanya’ya
5- Nutuk
6- G. Jaschke
Toplantıda alınan kararlar:
1- Millet Meclisinin bütün sakınca ve tehlikelere rağmen İstanbul’da toplanması zorunlu olmuştur. Yalnız bütün milletvekillerini durum hakkında aydınlatmak ve milli örgütün takip ettiği programın esaslarının mecliste savunacak kuvvetli bir grup meydana getirmek için gerekli işler yapılmalıdır.
2-Komutanlar Cemiyetin teşkilatını yaymak ve kuvvetlendirmek için her türlü önlemi alacaklardır.
3-Millet Meclisinin İstanbul’da toplanıp emniyet ve serbestlik içinde çalıştığı görülünceye kadar Heyeti Temsiliye Anadolu’da kalarak mili vazifesine devam edecektir.
4-Paris Barış Konferansı Türkiye hakkında olumsuz bir karar verildiği Hükümet ve Millet Meclisi de bunu kabul ve onayladığı takdirde bu hususta milletin isteği öğrenilecek Cemiyet Yönetmelik hükümlerine göre gereği yapılacaktır.
Kısacası alınacak olumsuz kararları komutanlar kabul etmeyeceklerdir.
Mustafa Kemal Aralık’ta Sivas’tan arkadaşları ile birlikte ayrılır.Kayseri’den sonra Kırşehir’e ve Hacı Bektaş ilçesine uğrar.Hacı Bektaş’da Alevi Dedesi Cemalettin Çelebi Efendi ile görüşür ve gerekli desteği alır.
İstanbul yanlısı Ankara valisi Muhittin Paşa Keskin’de tutuklanarak İstanbul’a gönderilmiş yerine ise halk tarafından seçilen Yahya Galip vali vekili olarak göreve başlamıştır.
Ankara’da 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa gerekli hazırlıkları yapmaktadır.
Büyük Kurtarıcı 27 Aralık’ta Ankara’ya gelmişlerdir.
Yanında Rauf Orbay-Ahmet Rüstem ve Cevat Abbas Gürer ve diğer otomobillerde bulunan Süreyya Yiğit-Mazhar Müfit Kansu-Hakkı Behiç-Refik Saydam- Hüsrev Gerede ve katipler bulunmaktadır.
Kendilerini Dikme Sırtarında Vali Vekili Galip-Ankara Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Rıfat Hoca(Börekci)-yönetim kurulu üyeleri-Ali Fuat -3.000 atlı 700 yayadan oluşan Seymenler ekibi-esnaf ve tüm çevre illerinden gelen halkla birlikde Ankaralılar coşku içinde karşılarlar.Karşılayanların 30.000 üzerinde olduğu söylenmektedir.O günkü Ankara’nın 22.000 nüfuslu olduğu düşünülürse muazzam bir kalabalık olduğu görülmektedir.
Ali Fuat Paşa ‘Paşam Ankara’yı nasıl buldunuz’ sorusuna Atatürk: Cidden fevkalade tebrik ederim. Ankara hakikaten milli bir merkez haline gelmiştir’ demektedir.
Ankara: Mustafa Kemal ve arkadaşları ile birlikte İstanbul’a karşı gelen ilk şehirdir.Ayrıca İngiliz ve Fransızlara karşı da gücünü göstermeyi bilmiştir.Karargah olarak
Ziraat Mektebine yerleşmiştir.
Mutafa Kemal Paşa 27 Aralık 1919’da bütün örgütlere telgraf çekerek Ankara’nın önemini ve merkezin Ankara olduğunu belirtmiştir.29 Aralık 1019 da yayınladığı bir bildiri ile Milletvekillerinin Ankara’ya gelmelerini-kendisi ile görüştükten sonra İstanbul’a gitmelerini istemiştir.2 Ocak 1920’de ise Erzurum ve Sivas Kongresinin kararlarının korunacağını ifade etmiş ve Hakimiyet-i Milliye Gazetesinin çıkarılmasını sağlamıştır.
Meclis 12 Ocak 1920 Pazartesi günü İstanbul’da toplanmıştır.Son Osmanlı Meclisinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin bir grubunu kurmak yerine Milliciler ‘Felah-ı Vatan’ grubunu kurmuşlardır.Ancak bu grup başarılı olamamış ve Mustafa Kemali başkan seçtirememişlerdir.
Son Osmanlı Meclisi’nin aldığı en önemli kararı:Erzurum ve Sivas Kongrelerinde kabul edilen başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Heyet-i Temsiliye tarafından hazırlanan Misak-i Milliyi kabul etmesidir.Milli Yemin (Ahd-i Milli de denilmektedir). 28 Ocak 1920 de gizli oturumda kabul edilmiştir. Edirne Milletvekili Şeref Bey’in önergesi 17 Şubatta görüşülerek karara bağlandı.Ve basında yayınlanması benimsendi.18 Şubat 1920 de bütün dünyaya duyuruldu.
Misak-i Milli—Milli Yemin
1-30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi imzalandığında düşman ordularının işgali altında bulunan ve çoğunluğu ile Arap olan yerlerin kaderi oranın halkının serbestçe vereceği karara bağlı olacaktır. Bunun dışında kalan ve o gün işgal edilmeyen Türk ve İslam çoğunluğunun bulunduğu bölge bölünmez ve ayrılmaz bir bütün sayılacakdır.
2-Halkın oyu ile anavatana katılmış Elviyeyi Selase(Kars-Ardahan-Artvin) için gerekirse halkın oyuna müracat kabul edilecektir.
3-Türkiye ile yapılacak barışa bırakılan Batı Trakya’nın hukuki durumunun tespiti de halkın tam ve serbestlikle beyan edecekleri oya uygun olacaktır.
4-İstanbul şehri ve Marmara’nın güvenliği he türlü tehlikeden uzak kalmalıdır.Çanakkale ve Karadeniz Boğazlarından ticari serbesti ve ulaştırma ilgili devletlerin oybirliği ile verecekleri karara bağlı kalacakdır.
5-Azınlıkların hakları komşu memleketlerdeki Müslüman halkın haklarının korunması şartı ile kabul edilecek ve sağlanacakdır.
6-Milli ve İktisadi gelişmemizi mümkün kılmak amacıyla tam serbesti ve istiklal sağlanması siyasi –adli-mali gelişmemize engel olan sınırlamanın kaldırılması gerekecekdir.
Misaki Millinin sonunda: Milli ve bölünmez Türkiye’nin sınırları çizilmiştir.İtilaf Devletlerinin desteği ile Yunanlılar taarruza geçmişlerdir.13 Kasım 1918 de İstanbul’a çıkan İtilaf Devletleri 16 mart’ta İstanbul’u resmen işgal etmişlerdir.18 mart günü ise başta Rauf Orbay olmak üzere milletvekillerini tutuklamışlardır.Meclis zorla kapatılmıştır.
Tüm bu baskılara rağmen Mustafa Kemal Paşa geri adım atmamış ve büyük tepki göstererek İstanbul’un işgalini protesto ederek dünyaya duyurmuştur.
19 Mart 1920’de bir genelge yayınlayarak milletvekillerini yeni seçileceklerle birlikte Ankara’ya davet edecektir. Bu daveti Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşuna ilk adımdır.
Mustafa Kemal ve arkadaşları Sivas’tan Ankara’ya giderken bir okka zeytin ve yirmi ekmek azıkla gitmişlerdir.
Atatürk’ün ve O’nun kurduğu Cumhuriyet’in karşısında olup nimetlerinden faydalanan vurguncular-soyguncular-yiyiciler-köşeyi kısa zamanda dönenler-her türlü sömürücüler- yerli işbirlikçiler- ikinci cumhuriyetçiler-laikliği kendi çıkarlarına göre yorumlayanlar !
Atatürk’ün isminden yarar sağlamaya çalışan laf ebeleri: kararlılık ve programcılık ilkesini
Yok etmeye çalışanlar – dakstil Atatürkçüleri !
Kainatta hiçbir giz saklı kalmaz. Bir gün gelir bu gök kubbe başlarına yıkılır.
4-Şubat-2009
Mehmet Demirağ
Kaynaklar:
1- Prof. Dr. Hamza Eroğlu-Türk İnkilap Tarihi
2- Ali Fuat Cebesoy-Milli Mücadele Hatıraları
3- İlhan Bardakcı-Taşhandan Kadife Kaleye
4- Seahaddin Tansel-Mondros’dan Mudanya’ya
5- Nutuk
6- G. Jaschke
SİVAS KONGRESİ 4-11 EYLÜL 1919
Mustafa Kemal ve arkadaşları Sivas Kongresini toplamak için 29 ağustos 1919 günü Erzurum’dan ayrılmışlar ve geceyi bir köyde geçirerek 30 ağustos ‘ta Erzincan ‘a gelmişlerdir. Erzincan’daki görüşmeler olumlu geçmiş, tüm Erzincan halkı bütün varlıkları ile kurtuluş mücadelesine katılacaklarını bildirmişlerdir. Ertesi gün öğleden sonra da Erzincan’dan ayrıldılar. Erzincan boğazına geldiklerinden jandarmalar tarafından durduruldular. “Dersim Kürtleri boğazı tutmuştur. Tehlike var. “Her türlü tehlikeyi göze alarak yola devam etmişlerdir.
2 Eylül akşamı Sivaslıların coşkun gösterileri arasında şehre geldiler. Sadrazam Damat Ferit, Sivas Kongresini engellemek için her çareye başvurmuş, amacını gerçekleştirmek için de Kurmay Albay Ali Galip’i Elazığ (Elaziz) valiliğine atamıştır. Ali Galip ayrıca İngiliz subayı Ed Word Noel’le de işbirliği yapmıştır. Fransız Binbaşı Bruno Kongreyi engelliyeceğini ve gerekirse asker kullanacağını belirtmiştir. Tüm bu çabalar Mustafa Kemal ve arkadaşlarını yıldırmamıştır.
Sivas Kongresi 4 Eylül 1919 günü saat 14’te Sivas Lisesi (Sultanisi) salonunda toplanmıştır. Çeşitli kişilerin karşı çıkmalarına rağmen kongre üyeleri Başkanlığa Mustafa Kemal’i seçmişlerdir. Başkan seçilen Mustafa Kemal, ülkenin içinde bulunduğu durumu kesin çizgilerle anlatan konuşmasını yapmıştır.
Damat Ferit, Sivas Kongresinin açıldığı gün bir Fransız gazetesine “ Mustafa Kemal Paşa tarafından icra edilen hareketin mahiyeti nedir? Sorusuna, bu hareketi “Milletin esaslı kısmına dayanmadığı, hiçbir askeri şekli haiz olmadığı, harb zamanında zabit olup bu gün her hangi bir sanatı icra etmek için Anadolu’nun ötesine berisine dağılmış kimseler olduğunu söylemiştir.
Gündeme gecikmeden önce kongreye çeşitli öneriler yapılmıştır. Padişah’a bağlılık ve İttihat Terakki Cemiyeti ile hiçbir bağın bulunmadığının belirtilmesi maddeleri kongrede üç gün tartışılmıştır. Sonunda Kongre 5 Eylül 1919’da Padişah’a socolo kartını bildirmiştir.
Tartışmalar sonunda kongre üyeleri ittihatçı olmadıklarını kabul eden bir yemin metni hazırladılar.
Yemin metni: “Saadet ve selamet-i vatandan başka hiçbir maksad-ı şahsi takip etmeyeceğime, ittiha ve Terakki Cemiyeti’nin ihyasına çalışmayacağıma, mevcud fırak-ı siyasiden hiç birinin emeli siyasisine hadim olmayacağıma v’Allah’i, billahi”
Bu durum çözüldükten sonra Amerikan Mandası üzerine sert tartışmalar yaşandı. Kongre üyeleri Bekir, Sami, Kara Vasıf, İsmail Fazıl Paşa, İsmail, Nami Bey, Refet Bele ve bazıları mandayı savunmuşlardır.
Manda taraftarları Amerika Chicago Daily News gazetesi Avrupa Muhabiri Brown adındaki gazeteciyi Sivas’a getirmişlerdir. Brown Sivas’ta 18 gün kalmış ve kongre lehine yazılar yazmıştır.
Manda tartışmaları sırasında Askeri Tıbbiye öğrencisi ve İstanbul delegesi Hikmet (Boran) ateşli konuşmalarında Mustafa Kemal Paşa’ya: Manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddeder. Mustafa Kemal vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı olarak adlandırılır ve telin ederiz” demiştir. Mustafa Kemal gencin konuşmasından memnun kalmış ve parolayı belirtmiştir. “ Ya istiklal, Ya ölüm”
Sonunda Rauf Orbay’ın önerisi ile Sorun halledilmiştir.
Öneri Şöyledir.” Amerika’da senelerden beri aleyhimizde yapılmakta olan olumsuz propagandaların oluşturduğu fikir cereyanlarını düzeltmek için her şeyden öne amerikan Kongresinden memleketimizi tetkik edecek ve gerçeği görecek bir heyeti davet etmek lazımdır.
Amerika Senatosu Başkanlığına telgraf çekilmiştir.
20 Eylül 1919’da Amerikalı general Harbord 46 kişilik bir heyetle Sivas’a gelmiştir. Mustafa Kemal, Rauf Bey, Bekir Sami ve Rüstem Beylerle görüşülmüştür. Tercümanlığı Robert Kolej öğretmeni Hüseyin Bey yapmıştır.
Sivas Kongresine 120 delege gelmesi gerekirken , baskılar, olanaksızlıklar ve davaya inanmama gibi nedenlerden ötürü katılım az olmuş 38 kişi ile toplanmıştır.
Kongreye Katılan Delegeler
Mustafa Kemal Paşa, Rauf Orbay (Sivas), Bekir Sami Kunoluk (Sivas),Rifat Dinç Bele (Canik) İsmail Paşa, İsmail Nami Danişmend, Hikmet Boran (İstanbul) , Yusuf Başkaya, Necip Ali Küçüko, Ahmet Şükrü, Hakkı Behiç(Bayiç) (Denizli),Necati Bey (Alaşehir),
İbrahim Süreyya Yiğit ( Manisa), Mehmet Tevfik, Abdurrahman Dursun ( Çorum), Yusuf Bahri (Yozgat),Nuri Sami (Kastamonu), Salih Sıtlı Keskinoğlu, Mehmet Şükrü Koçzade, Bekir Bey (Afyonkarahisar), Ahmet Nuri, Osman Nuri Özpay, Asat(Bursa), Halil İbrahim Sipahi, Hüseyin Bayraktar, Hüsrev Sami Kızıldoğan (Eskişehir), Mustafa Soylu (Niğde), Dellahzade Hacı Osman (Nevşehir), Halil Hamit (Bor), Ömer Mümtaz, Nuh Naci, Ahmet Hilma (Kalac), Kara Vasıf (Gaziantep), Boşanlı Süleyman (Samsun), Mazhar Müfit Kansu (Hakkari)
Sivas Kongresi Kararlarından
Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, parçalanamaz.
İstanbul Hükümeti, dışarıdan gelecek bir baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk mecburiyetinde kalırsa, vatanın bağımsızlığı ve bütünlüğünü temin eve edecek her türlü tedbir ve karar alınmıştır.
Aynı gaye ile milli vicdandan doğan cemiyetler “ Anadolu ve Rumeli Müdafaayı
Hukuk cemiyeti “ adı altında birleştirilmiştir.
Kuvayı Milliye’yi tek kuvvet tanımak ve ulusal iradeyi hâkim kılmak esastır.
Her türlü işgal ve müdahaleye karşı, millet birlik olarak kendini savunacak ve direnecektir.
Genel teşkilatı yönetmek ve alınan kararları yürütmek için kongre tarafından bir “Heyet-i Temsiliye” seçilmiştir.
Milli iradeyi temsil etmek üzere, Millet Meclisi’nin derhal toplanması mecburidir.
Sivas Kongresinin Sonuçları
1. Tüm Ulusal Örgütler Anadolu ve Rumeli Müdafaa-İ Hukuk Cemiyeti altında toplanmıştır.
2. Erzurum Kongresi Doğu Vilayetlerinin bağımsızlığını içerirken, Sivas Kongresi tüm ülke için genelleşmiştir.
3. Manda sorunu kapanmıştır.
4. Damat Ferit Paşa baskılara dayanamayarak istifa etmiş, yerine Milli Mücadeleye yakın olan Ali Rıza Paşa Hükümeti kurulmuştur.
5. Ali Rıza Paşa Hükümeti Almanya’da yapılan görüşmeler sonunda Sivas Kongresi kararlarını tanımıştı.
6. Sivas Kongresinin seçtiği Heyeti Temsiliye Mustafa Kemal’in Başkanlığını da ülkenin gerçek yönetici durumuna gelmiştir.
7. Kongre Padişahın iradesiyle değil, halkın iradesiyle toplanmıştır.
8. Ali Fuat Cebesoy’u Batı Anadolu Kuvayi Milliye Komutanlığı atayarak yürütme yetkisini göstermiştir.
“Anadolu ve müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliye Reisi Mustafa
Anadolu ve Müdafaa_i Hukuk Cemiyeti Temsiliye reisi Mustafa Kemal’ i iktidarı hukuken vesilen elinde bulundurduğu için, 11 Eylul 1919 dan itibaren mili Hükümetin Şefi olarak kabul etmek gerekir .”
Jean Deny
“Sivas Kongresinden Osmanlı İmparatorluğu ile Türk Milleti arasında daha bariz bir ayırım yapılarak Erzurum Kogresinden alınan kararlarla daha ileri gidilmiştir.”
Benois- Mechin,
İngiliz amirali deroberkin 17 EYLÜL 1919 ‘da Lord Curcona gönderdiği raporda: “Alınan bütün haberlere göre milli hareket Anadoludan müstakil bir cumhuriyete doğru gitmektedir… Bu yeni milliyetçi parti bugünkü damat Ferit Hükümetinden ziyade Halk efkarını temin etmektedir.”
O günleri bilmeden günümğzün önemi bilinemez yokluğu varlığa olanaksızlığı olanaklı hale getirmek için izleyeceğimiz yol ulusal bağımsızlık ve ulusal egemenlik yoludur.
Bu yol ATATÜRK yoludur.
KAYNAKLAR
1- Dr. Selahattin Tansel - Mondrostan Mudanya’ya kadar.
2- Tayip Gökbilgin,
3- Mazhar Müfit Kansu
4- Veh Bicem Aşgun
5- Nimet Arsan
6- Büyük Larousse
7- Prof. Dr. Hamza Eroğlu
8- Söylev
9- Eric Jan Zürcher.
2 Eylül akşamı Sivaslıların coşkun gösterileri arasında şehre geldiler. Sadrazam Damat Ferit, Sivas Kongresini engellemek için her çareye başvurmuş, amacını gerçekleştirmek için de Kurmay Albay Ali Galip’i Elazığ (Elaziz) valiliğine atamıştır. Ali Galip ayrıca İngiliz subayı Ed Word Noel’le de işbirliği yapmıştır. Fransız Binbaşı Bruno Kongreyi engelliyeceğini ve gerekirse asker kullanacağını belirtmiştir. Tüm bu çabalar Mustafa Kemal ve arkadaşlarını yıldırmamıştır.
Sivas Kongresi 4 Eylül 1919 günü saat 14’te Sivas Lisesi (Sultanisi) salonunda toplanmıştır. Çeşitli kişilerin karşı çıkmalarına rağmen kongre üyeleri Başkanlığa Mustafa Kemal’i seçmişlerdir. Başkan seçilen Mustafa Kemal, ülkenin içinde bulunduğu durumu kesin çizgilerle anlatan konuşmasını yapmıştır.
Damat Ferit, Sivas Kongresinin açıldığı gün bir Fransız gazetesine “ Mustafa Kemal Paşa tarafından icra edilen hareketin mahiyeti nedir? Sorusuna, bu hareketi “Milletin esaslı kısmına dayanmadığı, hiçbir askeri şekli haiz olmadığı, harb zamanında zabit olup bu gün her hangi bir sanatı icra etmek için Anadolu’nun ötesine berisine dağılmış kimseler olduğunu söylemiştir.
Gündeme gecikmeden önce kongreye çeşitli öneriler yapılmıştır. Padişah’a bağlılık ve İttihat Terakki Cemiyeti ile hiçbir bağın bulunmadığının belirtilmesi maddeleri kongrede üç gün tartışılmıştır. Sonunda Kongre 5 Eylül 1919’da Padişah’a socolo kartını bildirmiştir.
Tartışmalar sonunda kongre üyeleri ittihatçı olmadıklarını kabul eden bir yemin metni hazırladılar.
Yemin metni: “Saadet ve selamet-i vatandan başka hiçbir maksad-ı şahsi takip etmeyeceğime, ittiha ve Terakki Cemiyeti’nin ihyasına çalışmayacağıma, mevcud fırak-ı siyasiden hiç birinin emeli siyasisine hadim olmayacağıma v’Allah’i, billahi”
Bu durum çözüldükten sonra Amerikan Mandası üzerine sert tartışmalar yaşandı. Kongre üyeleri Bekir, Sami, Kara Vasıf, İsmail Fazıl Paşa, İsmail, Nami Bey, Refet Bele ve bazıları mandayı savunmuşlardır.
Manda taraftarları Amerika Chicago Daily News gazetesi Avrupa Muhabiri Brown adındaki gazeteciyi Sivas’a getirmişlerdir. Brown Sivas’ta 18 gün kalmış ve kongre lehine yazılar yazmıştır.
Manda tartışmaları sırasında Askeri Tıbbiye öğrencisi ve İstanbul delegesi Hikmet (Boran) ateşli konuşmalarında Mustafa Kemal Paşa’ya: Manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddeder. Mustafa Kemal vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı olarak adlandırılır ve telin ederiz” demiştir. Mustafa Kemal gencin konuşmasından memnun kalmış ve parolayı belirtmiştir. “ Ya istiklal, Ya ölüm”
Sonunda Rauf Orbay’ın önerisi ile Sorun halledilmiştir.
Öneri Şöyledir.” Amerika’da senelerden beri aleyhimizde yapılmakta olan olumsuz propagandaların oluşturduğu fikir cereyanlarını düzeltmek için her şeyden öne amerikan Kongresinden memleketimizi tetkik edecek ve gerçeği görecek bir heyeti davet etmek lazımdır.
Amerika Senatosu Başkanlığına telgraf çekilmiştir.
20 Eylül 1919’da Amerikalı general Harbord 46 kişilik bir heyetle Sivas’a gelmiştir. Mustafa Kemal, Rauf Bey, Bekir Sami ve Rüstem Beylerle görüşülmüştür. Tercümanlığı Robert Kolej öğretmeni Hüseyin Bey yapmıştır.
Sivas Kongresine 120 delege gelmesi gerekirken , baskılar, olanaksızlıklar ve davaya inanmama gibi nedenlerden ötürü katılım az olmuş 38 kişi ile toplanmıştır.
Kongreye Katılan Delegeler
Mustafa Kemal Paşa, Rauf Orbay (Sivas), Bekir Sami Kunoluk (Sivas),Rifat Dinç Bele (Canik) İsmail Paşa, İsmail Nami Danişmend, Hikmet Boran (İstanbul) , Yusuf Başkaya, Necip Ali Küçüko, Ahmet Şükrü, Hakkı Behiç(Bayiç) (Denizli),Necati Bey (Alaşehir),
İbrahim Süreyya Yiğit ( Manisa), Mehmet Tevfik, Abdurrahman Dursun ( Çorum), Yusuf Bahri (Yozgat),Nuri Sami (Kastamonu), Salih Sıtlı Keskinoğlu, Mehmet Şükrü Koçzade, Bekir Bey (Afyonkarahisar), Ahmet Nuri, Osman Nuri Özpay, Asat(Bursa), Halil İbrahim Sipahi, Hüseyin Bayraktar, Hüsrev Sami Kızıldoğan (Eskişehir), Mustafa Soylu (Niğde), Dellahzade Hacı Osman (Nevşehir), Halil Hamit (Bor), Ömer Mümtaz, Nuh Naci, Ahmet Hilma (Kalac), Kara Vasıf (Gaziantep), Boşanlı Süleyman (Samsun), Mazhar Müfit Kansu (Hakkari)
Sivas Kongresi Kararlarından
Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, parçalanamaz.
İstanbul Hükümeti, dışarıdan gelecek bir baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk mecburiyetinde kalırsa, vatanın bağımsızlığı ve bütünlüğünü temin eve edecek her türlü tedbir ve karar alınmıştır.
Aynı gaye ile milli vicdandan doğan cemiyetler “ Anadolu ve Rumeli Müdafaayı
Hukuk cemiyeti “ adı altında birleştirilmiştir.
Kuvayı Milliye’yi tek kuvvet tanımak ve ulusal iradeyi hâkim kılmak esastır.
Her türlü işgal ve müdahaleye karşı, millet birlik olarak kendini savunacak ve direnecektir.
Genel teşkilatı yönetmek ve alınan kararları yürütmek için kongre tarafından bir “Heyet-i Temsiliye” seçilmiştir.
Milli iradeyi temsil etmek üzere, Millet Meclisi’nin derhal toplanması mecburidir.
Sivas Kongresinin Sonuçları
1. Tüm Ulusal Örgütler Anadolu ve Rumeli Müdafaa-İ Hukuk Cemiyeti altında toplanmıştır.
2. Erzurum Kongresi Doğu Vilayetlerinin bağımsızlığını içerirken, Sivas Kongresi tüm ülke için genelleşmiştir.
3. Manda sorunu kapanmıştır.
4. Damat Ferit Paşa baskılara dayanamayarak istifa etmiş, yerine Milli Mücadeleye yakın olan Ali Rıza Paşa Hükümeti kurulmuştur.
5. Ali Rıza Paşa Hükümeti Almanya’da yapılan görüşmeler sonunda Sivas Kongresi kararlarını tanımıştı.
6. Sivas Kongresinin seçtiği Heyeti Temsiliye Mustafa Kemal’in Başkanlığını da ülkenin gerçek yönetici durumuna gelmiştir.
7. Kongre Padişahın iradesiyle değil, halkın iradesiyle toplanmıştır.
8. Ali Fuat Cebesoy’u Batı Anadolu Kuvayi Milliye Komutanlığı atayarak yürütme yetkisini göstermiştir.
“Anadolu ve müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliye Reisi Mustafa
Anadolu ve Müdafaa_i Hukuk Cemiyeti Temsiliye reisi Mustafa Kemal’ i iktidarı hukuken vesilen elinde bulundurduğu için, 11 Eylul 1919 dan itibaren mili Hükümetin Şefi olarak kabul etmek gerekir .”
Jean Deny
“Sivas Kongresinden Osmanlı İmparatorluğu ile Türk Milleti arasında daha bariz bir ayırım yapılarak Erzurum Kogresinden alınan kararlarla daha ileri gidilmiştir.”
Benois- Mechin,
İngiliz amirali deroberkin 17 EYLÜL 1919 ‘da Lord Curcona gönderdiği raporda: “Alınan bütün haberlere göre milli hareket Anadoludan müstakil bir cumhuriyete doğru gitmektedir… Bu yeni milliyetçi parti bugünkü damat Ferit Hükümetinden ziyade Halk efkarını temin etmektedir.”
O günleri bilmeden günümğzün önemi bilinemez yokluğu varlığa olanaksızlığı olanaklı hale getirmek için izleyeceğimiz yol ulusal bağımsızlık ve ulusal egemenlik yoludur.
Bu yol ATATÜRK yoludur.
KAYNAKLAR
1- Dr. Selahattin Tansel - Mondrostan Mudanya’ya kadar.
2- Tayip Gökbilgin,
3- Mazhar Müfit Kansu
4- Veh Bicem Aşgun
5- Nimet Arsan
6- Büyük Larousse
7- Prof. Dr. Hamza Eroğlu
8- Söylev
9- Eric Jan Zürcher.
ERZURUM KONGRESİ 23 TEMMUZ - 7 AĞUSTOS
Mustafa Kemal Paşa Erzurum Kongresini toplamak için 3 Temmuz 1919’da Erzurum Ilıca’ya gelmiştir. Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti temsilcileri ve 15. Kolordu komutanı Kazım Karabekir ve kurmay heyetince karşılanır.
5 Temmuz 1919 günü yakın arkadaşları ile bir toplantı yapmıştır. Bu toplantıya Kazım Karabekir, Hüseyin Rauf (Orbay), Erzurum Valisi , Münir (Akkaya), Eski İzmit Mutasarrıfı, Süreyya (Yiğit), 3. Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı Kazım (Dirik), Kurmay Binbaşı Hüsrev (Gerede), Dr. Binbaşı Refik (Saydam), ve Mazhar Müfit Kansu katılırlar. Bu toplantıda izlenecek genel görüşler tespit edilmiştir.
Mustafa Kemal’in Erzurum2a hareket ettiğini okuyan İngiliz Amiral Calthorpe; İstanbul hükümetinden “Kanun dışı muamele görmesini istemiştir.”
7-8 Temmuz gecesi Harbiye nazırı ve saray görüşmesinden sonra istifasını verir. Hükümet Mustafa Kemal’i azleder. Azline dair hükümet bildirisi 3596 sayılı yazı ile Takvim-i Vakayi’de yayınlanmıştır. “3. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal’in memnuniyetine hitam (son) verilmiştir. İş bu irade-i Seniye’nin icrasına (yerine getirilmesine) harbiye nazırı memnundur. Altında, sadrazam vekili Şeyh-ül İslam Mustafa Sabri, Harbiye Nazırı Ferid .. Karar tarihi 8 Temmuz 1919’dur.
Mustafa Kemal’in istifası sonrası 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir 10 Temmuzda bağlılığını bildirmek için Mustafa Kemal’i ziyarete gelir. Hazır ol durumunda selamlayarak; “Bundan sonra da kolordum ve ben emirlerinizi eskisi gibi yerine getirmeyi bir şeref bileceğim.” Demiş. 13.07.1919 tarihinde de bir telgrafla bağlılığını bildirmiştir.
9 Temmuz 1919 günü Mustafa Kemal Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine istifa ettiğini bildirmiştir. Cemiyet kendi adına düzenlediği Heyet-i Faale ( Aktif Heyet) Başkanlığına 10 temmuz da Mustafa Kemal’i getirmiştir. Mustafa Kemal çok duygulanır. Çünkü bu cemiyet onu bağrına basan ilk kuruluştur. Mustafa Kemal’in aktif heyet başkanlığına getirilmesi ile ilk toplantısı bölge toplantısına dönüştürülmüştür. Kongreye üye iki kişi istifa ederek yerlerini Mustafa Kemal ve Rauf Bey’lere bırakmışlardır.
Erzurum Kongresi 23 Temmuz 1919’da bir okulun küçük salonunda toplanmıştır. Toplantıya Erzurum’dan 24, Trabzon’dan 17, Sivas’tan 10, Bitlis’ten 3 ve Van’dan 2 delege olmak üzere 56 delege katılmıştır. Engellemeler yüzünden bazı il delegeleri gelememişlerdir.
Mustafa Kemal 48 oyla Başkanlığa seçilmiştir.
Toplantıyı Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Raif Efendi kısa bir konuşma ile açmış Şiran üyesi Müftü Hasan Efendi amaca uygun bir dua etmiştir.
Toplantıyı yöneten Mustafa Kemal’in sırtında askeri elbise vardır. Bazı delegeler örneğin Sivas delegesi Feyzullah Moralı sivil elbise giymesini ister. Sivil elbisesi olmayan Mustafa Kemal Erzurum valisinin sivil elbiselerinden birini giymiştir.
Erzurum kongresi Mustafa Kemal’in şu söyleviyle 7 ağustosta kapanmıştır;
Muhterem Efendiler;
Milletimizin kurtuluş umudu ile çırpındığı en heyecanlı bir zamanda fedakar muhterem heyetiniz her türlü zahmetlere katlanarak burada, Erzurum da toplanalı, hassas ve büyük bir ruh, iman ile vatan ve milletimizin kurtuluşuna ait önemli kararlar aldı. Özellikle bütün dünyaya karşı milletimizin varlığını gösterdi. Tarih bu kongremizi şüphesiz çok ender ve büyük bir eser olarak kaydedecektir. Muhterem heyetinizin, sayın arkadaşlarımın hakkımda gösterdiği samimi sevgi ve güvene buradan açıkça teşekkür etmeyi bir görev sayarım. Ferahlık veren toplantımız sona ererken Cenab-ı Vacib-ül amal hazretlerinden Avnü Hidayet ve Peygamber-i Zi Şanımızın rüh-i Pür-fütuhundan Fevz-i Şafaat niyaziyle vatan ve milletimize devlet-i ebed müddetimize meslud akıbetler temenni ederim. M. Müfit Kansu 1-s./133
7 Ağustos’ta yayımlanan bildiri toplam 10 maddeden ibarettir.
1). Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünemez.
2). Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı Osmanlı Hükümetinin iş yapamaz duruma gelmesi halinde millet topyekun olarak kendini savunacak ve direnecektir.
3). Vatanı korumaya ve bağımsızlığı elde etmeye İstanbul Hükümeti muktedir olmadığı takdirde gereği gerçekleştirmek için bir geçici hükümet kurulacaktır. Bu hükümet üyeleri Milli Kongre tarafından seçilecektir. Kongre toplantı halinde değilse seçimi Heyet-i Temsili-ye yapacaktır.
4). Kuvvayı Milliye’yi tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hakim kılmak esastır.
5). Hıristiyan azınlıklara siyasi egemenlik ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez.
6). Manda ve himaye kabul edilemez.
7). Milli meclisin derhal toplanmasına ve hükümet işlerinin meclis tarafından kontrol edilmesini sağlamak için çalışılacaktır.
Erzurum Kongresinin sonuçları;
1). Aslında Doğu Anadolu’nun kaderini görüşmek üzere toplanan Erzurum Kongresi memleketin tümünü ilgilendiren sorunlar hakkında kararlar alarak ulusal mücadelenin programını hazırlamıştır.
2). Kayıtsız ve koşulsuz istiklal ve milli hakimiyet vurgulanmış, vatanın bütünlüğü ve parçalanmayacağı belirtilmiştir.
3). Kongre bildirisi ülkenin her tarafına ve İstanbul’ da ki işgal kuvvetleri temsilciliklerine gönderilmiş. Yurdun her yerinde olumlu karşılanmış ve kurtuluş örgütleri gelişmiştir.
4). Sonrasında toplanacak ve vatanın bütününü içine alacak Sivas kongresine öncülük etmiştir.
5). Erzurum Kongresi, İstanbul Hükümeti ve işgal kuvvetleri tarafından hiç de iyi karşılanmamıştır. Damat Ferit 30 Temmuz 1919’da yayınladığı bir emirle Mustafa Kemal ve Rauf Bey’in hükümetin kararlarına karşı geldikleri için yakalanarak İstanbul’a gönderilmeleri için yerel görevlilere emir verilmiştir. ( Tevfik Bıyıkoğlu, Atatürk Anadolu’da s.51-53)
Son olarak kendisinden sonraki bütün mücadele safhalarının gelişmesinde, çelişkiye düşmeden, devamlı ilerleme öncüsü olmuştur.
KAYNAKÇA
Mazhar Müfit Kansu – Erzurum’dan ölümüne kadar Atatürk ile beraber
Kazım Karabekir – İstiklal Harbimiz
Tevfik Bıyıkoğlu – 1-s/13
Cevat Dursunoğlu – s/108
Vehbi Cem Aşkun –s/71
Bekir Sıtkı Baykal – s/23
Prof. Dr. Hamza Eroğlu , Dr. S. Tansel - Mondros’tan Mudanya’ya
5 Temmuz 1919 günü yakın arkadaşları ile bir toplantı yapmıştır. Bu toplantıya Kazım Karabekir, Hüseyin Rauf (Orbay), Erzurum Valisi , Münir (Akkaya), Eski İzmit Mutasarrıfı, Süreyya (Yiğit), 3. Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı Kazım (Dirik), Kurmay Binbaşı Hüsrev (Gerede), Dr. Binbaşı Refik (Saydam), ve Mazhar Müfit Kansu katılırlar. Bu toplantıda izlenecek genel görüşler tespit edilmiştir.
Mustafa Kemal’in Erzurum2a hareket ettiğini okuyan İngiliz Amiral Calthorpe; İstanbul hükümetinden “Kanun dışı muamele görmesini istemiştir.”
7-8 Temmuz gecesi Harbiye nazırı ve saray görüşmesinden sonra istifasını verir. Hükümet Mustafa Kemal’i azleder. Azline dair hükümet bildirisi 3596 sayılı yazı ile Takvim-i Vakayi’de yayınlanmıştır. “3. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal’in memnuniyetine hitam (son) verilmiştir. İş bu irade-i Seniye’nin icrasına (yerine getirilmesine) harbiye nazırı memnundur. Altında, sadrazam vekili Şeyh-ül İslam Mustafa Sabri, Harbiye Nazırı Ferid .. Karar tarihi 8 Temmuz 1919’dur.
Mustafa Kemal’in istifası sonrası 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir 10 Temmuzda bağlılığını bildirmek için Mustafa Kemal’i ziyarete gelir. Hazır ol durumunda selamlayarak; “Bundan sonra da kolordum ve ben emirlerinizi eskisi gibi yerine getirmeyi bir şeref bileceğim.” Demiş. 13.07.1919 tarihinde de bir telgrafla bağlılığını bildirmiştir.
9 Temmuz 1919 günü Mustafa Kemal Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine istifa ettiğini bildirmiştir. Cemiyet kendi adına düzenlediği Heyet-i Faale ( Aktif Heyet) Başkanlığına 10 temmuz da Mustafa Kemal’i getirmiştir. Mustafa Kemal çok duygulanır. Çünkü bu cemiyet onu bağrına basan ilk kuruluştur. Mustafa Kemal’in aktif heyet başkanlığına getirilmesi ile ilk toplantısı bölge toplantısına dönüştürülmüştür. Kongreye üye iki kişi istifa ederek yerlerini Mustafa Kemal ve Rauf Bey’lere bırakmışlardır.
Erzurum Kongresi 23 Temmuz 1919’da bir okulun küçük salonunda toplanmıştır. Toplantıya Erzurum’dan 24, Trabzon’dan 17, Sivas’tan 10, Bitlis’ten 3 ve Van’dan 2 delege olmak üzere 56 delege katılmıştır. Engellemeler yüzünden bazı il delegeleri gelememişlerdir.
Mustafa Kemal 48 oyla Başkanlığa seçilmiştir.
Toplantıyı Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Raif Efendi kısa bir konuşma ile açmış Şiran üyesi Müftü Hasan Efendi amaca uygun bir dua etmiştir.
Toplantıyı yöneten Mustafa Kemal’in sırtında askeri elbise vardır. Bazı delegeler örneğin Sivas delegesi Feyzullah Moralı sivil elbise giymesini ister. Sivil elbisesi olmayan Mustafa Kemal Erzurum valisinin sivil elbiselerinden birini giymiştir.
Erzurum kongresi Mustafa Kemal’in şu söyleviyle 7 ağustosta kapanmıştır;
Muhterem Efendiler;
Milletimizin kurtuluş umudu ile çırpındığı en heyecanlı bir zamanda fedakar muhterem heyetiniz her türlü zahmetlere katlanarak burada, Erzurum da toplanalı, hassas ve büyük bir ruh, iman ile vatan ve milletimizin kurtuluşuna ait önemli kararlar aldı. Özellikle bütün dünyaya karşı milletimizin varlığını gösterdi. Tarih bu kongremizi şüphesiz çok ender ve büyük bir eser olarak kaydedecektir. Muhterem heyetinizin, sayın arkadaşlarımın hakkımda gösterdiği samimi sevgi ve güvene buradan açıkça teşekkür etmeyi bir görev sayarım. Ferahlık veren toplantımız sona ererken Cenab-ı Vacib-ül amal hazretlerinden Avnü Hidayet ve Peygamber-i Zi Şanımızın rüh-i Pür-fütuhundan Fevz-i Şafaat niyaziyle vatan ve milletimize devlet-i ebed müddetimize meslud akıbetler temenni ederim. M. Müfit Kansu 1-s./133
7 Ağustos’ta yayımlanan bildiri toplam 10 maddeden ibarettir.
1). Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünemez.
2). Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı Osmanlı Hükümetinin iş yapamaz duruma gelmesi halinde millet topyekun olarak kendini savunacak ve direnecektir.
3). Vatanı korumaya ve bağımsızlığı elde etmeye İstanbul Hükümeti muktedir olmadığı takdirde gereği gerçekleştirmek için bir geçici hükümet kurulacaktır. Bu hükümet üyeleri Milli Kongre tarafından seçilecektir. Kongre toplantı halinde değilse seçimi Heyet-i Temsili-ye yapacaktır.
4). Kuvvayı Milliye’yi tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hakim kılmak esastır.
5). Hıristiyan azınlıklara siyasi egemenlik ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez.
6). Manda ve himaye kabul edilemez.
7). Milli meclisin derhal toplanmasına ve hükümet işlerinin meclis tarafından kontrol edilmesini sağlamak için çalışılacaktır.
Erzurum Kongresinin sonuçları;
1). Aslında Doğu Anadolu’nun kaderini görüşmek üzere toplanan Erzurum Kongresi memleketin tümünü ilgilendiren sorunlar hakkında kararlar alarak ulusal mücadelenin programını hazırlamıştır.
2). Kayıtsız ve koşulsuz istiklal ve milli hakimiyet vurgulanmış, vatanın bütünlüğü ve parçalanmayacağı belirtilmiştir.
3). Kongre bildirisi ülkenin her tarafına ve İstanbul’ da ki işgal kuvvetleri temsilciliklerine gönderilmiş. Yurdun her yerinde olumlu karşılanmış ve kurtuluş örgütleri gelişmiştir.
4). Sonrasında toplanacak ve vatanın bütününü içine alacak Sivas kongresine öncülük etmiştir.
5). Erzurum Kongresi, İstanbul Hükümeti ve işgal kuvvetleri tarafından hiç de iyi karşılanmamıştır. Damat Ferit 30 Temmuz 1919’da yayınladığı bir emirle Mustafa Kemal ve Rauf Bey’in hükümetin kararlarına karşı geldikleri için yakalanarak İstanbul’a gönderilmeleri için yerel görevlilere emir verilmiştir. ( Tevfik Bıyıkoğlu, Atatürk Anadolu’da s.51-53)
Son olarak kendisinden sonraki bütün mücadele safhalarının gelişmesinde, çelişkiye düşmeden, devamlı ilerleme öncüsü olmuştur.
KAYNAKÇA
Mazhar Müfit Kansu – Erzurum’dan ölümüne kadar Atatürk ile beraber
Kazım Karabekir – İstiklal Harbimiz
Tevfik Bıyıkoğlu – 1-s/13
Cevat Dursunoğlu – s/108
Vehbi Cem Aşkun –s/71
Bekir Sıtkı Baykal – s/23
Prof. Dr. Hamza Eroğlu , Dr. S. Tansel - Mondros’tan Mudanya’ya
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)