4 Ekim 2009 Pazar

ATATÜRK'ÜN DÜNYASI

Tarihte ad bırakmış kişiliklerden pek azı Atatürk'ün başarılarından herhangi birinin benzerini elde edebilmiştir. Ulusunun bağımsızlığının kurtarıcısı. Yenilemez ve dünyada baskıcılığın en amansız düşmanı. Bir cumhuriyetin yaratıcısı. Siyasal, yasal ve toplumsal-ekonomik devrimlerin mimarı. Söz sanatının büyüleyici ustası. Kültür devrimcisi. Laikliğin ufuk açıcı öncüsü. İnsan sevgisini yücelten uluslar arası barışçı. Bağımsızlık savaşlarının yol gösterici önderi. 20. yüzyıl aydınlanmasının bir kahramanı.
Bu başarıların birkaçını birden elde edenler ise Doğu'da da Batı'da da, çağımızda olsun, geçmiş dönemlerde olsun, çok daha azdır. Tümünü, bunca kısa zamanda ve öylesine derin izler bırakacak biçimde gerçekleştiren başka hiçbir tarihsel kişilik göstermeye ise olanak yoktur.
Winston Churchill O'nu “Büyük kahraman” olarak niteledi. John F. Kennedy için O, “20. yüzyılın büyük önderlerinden biri” idi. Ronald Reagan O'nun için “yüce kişilik” diyordu. İsrail'in kurucularından Başbakan David Ben Gurion, “O'ndan daha büyük devlet adamı bilmiyorum.” Demişti. Hindistan'ın Başbakanı Jawaharlal Nehru, Atatürk'ü “Modern Çağın yaratıcılarından birisi” sayıyordu. Dwight D. Eisenhower, O'nu “Tüm dünyada bağımsızlığı için savaşanların esin kaynağı” olarak övüyordu. Fransa devlet başkanı Charles De Gaulle, “Atatürk'ten öğreneceğimiz çok şey var… Dünya önderleri arasında en büyük başarıları ele eden kişi O'ydu. Çünkü ulusunu çağdaşlaştırdı.” Diyordu. 1934'te Yunanistan Başbakanı Eleutherios Venizelos Atatürk'ü Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterdi ve gerekçe olarak da şunları belirtti: “Bir ulusun yaşamında bunca kısa zaman içinde bunca köklü değişiklerin başarıldığı pek enderdir… Bu oğlan çalışmaları Atatürk'e, sözcüğün tam anlamıyla 'Büyük Adam' sanını kazandırmıştır.”
“Türklerin kahramanı” 1923'te köhnemiş bir imparatorluğun yıkıntılarından bir cumhuriyeti yarattı ve ölüm tarihi olan 10 Kasım 1938ê kadar geçen 15 yıl gibi kısa bir süre içinde çağdaşlaşma yolunda çok kapsamlı devirler gerçekleştirdi:
- Arap alfabesi yerine Latin kökenli bir alfabe getirerek çocukların da, yetişkinlerin de çok daha kolay okuryazar olmalarını sağladı;
- Yönetim ve eğitim düzeni dinden bağımsızlaştırıldı;
- Hukuk düzeni laik temeller üzerinde Avrupa hukukuna göre düzeltildi;
- Geleneksel başlılar yerine şapka giyildi, kadınların peçe takmaması önerildi;
- Demokratik parlamenter düzen yolunda büyük adımlar atıldı;
- Özellikle kentlerim yaşamında çok kapsamlı ilerlemeler gerçekleşti;
- Kültür yaşamı, teknolojide olduğu gibi opera, bale ve yontu da içinde olmak üzere güzel sanatlar alanlarının birçoğunda Batı Uygarlığı'nı kucakladı;
- Okullar ve üniversiteler çağdaşlaştırıldı;
- Ekonomide, sanayi ve tarım alanlarında reformlar başlatıldı.
Atatürk, bu yadsınması olanaksız başarıları ve sanatsal anlatımlı özlü düşünceleri ile dostun ve düşmanın özgüsünü kazandığı gibi, geleceğe de damgasını vuruyor:
- “İnsanlığın tümünün gönenci açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya yurttaşları çekememezlik, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak biçimde eğitilmelidir.”
- “Savaşın ne korkunç bir yıkım olduğunu anlamaya kimi önderler saldırgan amaçlar güdüyorlar… Onlar kendi uluslarını yanıltıp baştan çıkartıyorlar… Dünyanın yazgısı, vicdan ve karakter sahibi önderlerin elinde olmalı.”
Bu çapta bir uzak görüşlü kahramanı yaratan güçler neler olabilir? Eski Çağ felsefesi, kahramandaki olağanüstü insani nitelikleri görmekle birlikte, tanrısal güçlere ağırlık tanırdı. Klasik mitolojide tanrılar insan biçiminde sunuluyor, insanlar tanrılaştırılıyordu.
Çağdaş felsefe için kahraman, birçok güçlerin elbirliği ile yarattığı kişidir. Carlyle, tarihi büyük insanların yaptığını söylerdi. Kimi düşünürler kahramanı Zeitgeist (çağın ruhu )'nun cisimleşmiş belirişi olarak gördüler. Efsanelerin gerçek olay ve kişilere dayalı olduğunu savunanlar, tarihin temelinde bu tür güçlerin ve olayların yattığını öne sürerler. Toplumbilimsel anlayışa göre ise kahraman, kendi kişiliği ile biçimlendirdiği toplusal zorunlulukların ürünüdür. Birçok düşünür, bu değişik yorumların bileşimini yapmaktadır.
En geniş bir bakışla kahraman, korkunç altüst oluşlar ortamında karşı konulamaz bir biçimde ortaya çıkan, kişiliğin gücüyle o âna egemen olan, görüş derinliği ve ustalığı ile olayların akışına yön veren ve kalıcı etkiler yapan karizmatik bir eylem adamıdır. Bu anlamda kahraman, aynı zamanda hem efsanevi ve tanrısal varlık, hem tarihin seçtiği ve ona yeniden biçim veren yaratıcı güç, hem de çağın simgesi ve geleceğe doğru atılmış dev adımıdır.
Atatürk evrensel uyum ve barış ülküsüne kendini adamıştı. Bayrağı, “Yurtta barış, dünyada barış”, ilkesiydi. Birçok savaşlar ve çarpışmalar geçirmiş olarak, “Ulusun yaşamı tehlikeye uğramadıkça savaş cinayettir.”diyebiliyordu. Atatürk bir insan sever (hümanist) ve uluslar arası barış kurucusuydu. Laik demokrasi davasına O'ndan daha başarılı hizmette bulunan devlet adamı pek azdır. Türkiye Cumhuriyeti'nde Atatürkçü düşüncenin yaşamakta süregitmesi nedensiz değildir. Gerçekten de Atatürkçü (Kemalist) ideoloji, yalnız laiklik karşıtı karanlıkçı güçlere karşı bir kale olarak değil, aynı zamanda ülkenin aydınlanması ve demokratik gelişmesi yolunda yapıcı bir siyasal sisten olarak da yeniden yükselen bir dalga olmuş bulunuyor.
Atatürk'ün demokrasi ülküsünün özünde kadın-erkek eşitliği yatmaktaydı. “Olanak var mı?” diye soruyordu, bir topluluğun yarısı topraklara zincirle bağlı kaldıkça, öbür bölümü göklere yükselebilsin?” Atatürk, gerçek bir ulusal kimliğin önemini de vurguluyordu: “Bir ulusal eğitim programından söz ederken, eski dönemin boş inançlarından ve doğal özelliklerimizle hiç de ilişkisi bulunmayan yabancı düşüncelerden, Doğu'dan ve Batı'dan gelebilen her türlü etkilerden tümüyle uzak, ulusal ve tarihsel karakterimize bütünüyle uygun bir kültürü anlatmak istiyorum.” Var gücüyle hükümeti, sözcüğün tam anlamıyla ulusun hizmetine bir hükümet yapmaya çalıştı. O'na göre ulusun istencini gerçekten temsil eden cumhuriyet, bütün kaynakları tüm ulusun yararına kullanmak ve bunun için de ahlaki sağlamlılığı en yüksek düzeyde tutmakla yükümlüydü. “Cumhuriyet erdem üzerine dayalı bir devlet düzenidir.” Diyordu. “Her birey istediğini düşünmek, istediğine inanmak, … bağlı olduğu dinin gereklerini yapmak ya da yapmamak hak ve özgürlüğüne maliktir…”” Biz dine saygılıyız. Din anlayışı vicdan işi olduğundan, Cumhuriyet din düşüncelerini devlet ve dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı, ulusumuzun çağdaş ilerlemesinde başlıca başarı etkeni olarak görür.”
İki bin yıl önce Latin şair Horatius şöyle diyordu: “Övgüsüne Lâyık olan kahramanın - Ölmesine izin vermez ilham perisi.”
Mustafa Kemal Atatürk, dipdiri Cumhuriyetinde ve uluslar arası alanda, mükemmel bir esin kaynağı, hayranlık uyandırıcı, yol gösterici kahraman olarak yaşamakta devam ediyor.

Profesör Talat HALMAN
“Dünya Düşünürleri Gözüyle
Atatürk ve Cumhuriyet”
Önsözü

DÜNYA DÜŞÜNÜRLERİNDEN ÇAĞLARIN ÖNDERİ ATATÜRK

Dünyada ve dünya milletleri arasında sükun, huzur ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendisi için ne yaparsa yapsın, huzurdan mahrumdur.
M. Kemal ATATÜRK

“Çünkü sağcısından solcusuna, 20. yüzyılın büyük devrimci liderlerinden pek büyük bölümünün başarısızlığa uğradığını, kimisinin yıkımla sonuçlandığını; rejimlerin devrildiğini, ilke ve programlarının nefret içinde terk edildiğini görüyoruz. Buna karşılık Atatürk bakımından bunların hiçbirinin söz konusu olmadığını görüyoruz. Tam tersine ölümünden sonraki ilk zaferi, yerine geçecek kişinin kurduğu düzene uygun biçimde belirlenmesi oldu. Bu gerçekleştirilmesi kolay bir şey değil. Devrimle kurulmuş rejimlere bakıldığında, iktidardaki kişinin yerinin, başkaldıran yöneticiler, sadık kalmayan subaylar, sabırsız iktidar düşkünlerince doldurulduğu görülür. Oysa Atatürk öldüğünde, yerine geçecek yeni önderin, sakin huzurlu ve düzene uygun bir biçimde belirlendiğini gördük...
Atatürk yalnız Türkiye’nin değil, aynı zamanda Türklerin’de özgürlüğünü amaçlıyordu. Bence O’nunla yüzyılımızın bütün öteki devrimcileri arasındaki en temel fark burada yatmaktadır...”
Prof. Dr. Bernard LEWIS
Tarihçi
ABD Princeton Üniversiteis Öğretim Üyesi

“Atatürk hem geçmişin uygarlık tohumlarını bulup değerlendirdi, hem de geçmişin zincirleri
ni koparmayı başardı.”
“Bence Atatürk, bir “Dünya insanı” kimliği
ile uygarlığın 21. yüzyıla ulaşacak yeni modelini başlatmıştır.”
“Atatürk, şiddetin yaygın olduğu bir dönemde geldi. Bu dönemde, ülkeler ve haklar birbirine karşı silah kullanıyordu. “Yurtta Barış Dünyada Barış ilkesinin savunulması, yeni bir uygarlık çekimi örneğini (paradigma) oluşturdu ve bugün 20. yüzyılın sonu 21. yüzyılın eşiğinde bu düşünce gerçek genişlemesini buluyor.”
“Atatürk tercihlerinde ve anlatmalarında Batılı politikacıların yabancıdan korkma duygusunu (ksenofobi), güç kullanmadan aşma modelini verebilmiştir. Atatürk’ün Moskova’ya yönelmesi yolundaki iddialar doğru değildir. Atatürk Moskova’ya yönelmedi. Dünya’da bağımsız ve yeni ilişki modellerinin uygulamaya konulmasına yönelmişti.
Prof. Dr. Vitali ŞEREMET
Tarihçi
Rusya Bilimler Akademisi
Doğu Araştırması Bölümü Öğrt. Üyesi
“Cumhuriyetin bilim ve eğitime verdiği önem, eğitimin insanları özgürleştireceğini düşünmesi çok büyük değer taşır. Hiç kuşkum yok ki, zaman içinde ülkenin geleceğini özgür bireyler belirleyecekti.
“İslamın demokrasiyle bağdaşmadığı kanısında değilim. Bütün sorun, islamı kimin yorumladığına bağlıdır. Eğer Afganistan’da ki gibi Talibanlar İslamı yorumluyorsa, islamın demokrasiyle, kadınların özgürleşmesi vb. ile bağdaşmasına olanak yoktur. Bu geriye dönük bir rejimdir. Ama benim araştırmalarıma göre, Türkiye Cumhuriyeti’nde rejim laik olmakla beraber İslama karşı değildir. Günümüzde İslamcı hareket denilen yönden bir tehlike geldiği, ülkenin geriye götürüleceği kanısı var. Ama bence buna artık olanak yoktur...
“Kemalist ekonomi politikası çok daha ileriye bakan, uzun süreli düşünen, kısa dönemde kar elde etmeye çok önem vermeyen bir politikaydı. Bu nedenle de çok büyük bir başarı elde etti.”
Kemalistler yeni “Türk”ü, yeni dilleriyle birlikte yarattı. Bence rejim için izlenecek mantıki yol da buydu.”
Prof. Dr. Feroz AHMAD
Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihçisi
ABD Massachussetts Üniversitesi Öğretim Üyesi

“Mustafa Kemal’in beni en çok ilgilendiren yanı, Osmanlı İmparatorluğu’nda doğmuş, Osmanlı İmrapatorluğu içinde yetişmiş olmasına karşın, yepyeni bir kuruluş düşünmüş olmasıydı. Bu neye benzer biliyormusunuz? Fizikçiler Newton’dan sonra hep Newton’un düşüncelerini devam ettirdiler. O’ndan sonra bir gün bir Einstein geliyor bu sefer bütün o çalışmalar değişiyor, yepyenileşiyor. Ben Atatürk’ü buna bezetiyorum. Çünkü kendisi Osmanlı İmparatorluğu kültüründen türemiş bir insan. Ama kafasında yepyeni bir demokrasi düşüncesi, parlamento düşüncesi var. Bence Atatürk’ün dehalığı buradadır yepyeni bir şey yaratması.
Bence becermiştir de. Çünkü halk O’nu seviyordu. Ben O’nu hatırlıyorum. Bu günde gene öyledir. Benim bildiğim Türkiye’de, benim muhitimde, Mustafa Kemal’i sevmeyen yoktur.”
Cornelius BISCHOFF
Alman Edebiyatçı

“Türkiye’deki yörükler arasında yaşarken, beni çok duygulandıran bir gözlemim oldu: Yaşlı bir yörüğün, “Ben Atatürk’ün elini öptüm!” derken sergilediği Atatürk tasarımı, O’nun elini öpmekle bir nişan almış gibi övünüşü. Bu, sıradan insanların Atatürk’ün verdiği mesaja ne denli açık ve duyarlı olduğunun bir kanıtıdır...
“Bir de baktım ki Atatürk, Türk adetlerinin en güzellerini yeniden yürürlüğe kokuyordu. Bu önemlidir; çünkü bir dehası yüzlerce yıl süregider ve günümüzde de kendini gösterir.”
“Gerçek diktatörleri gördük. Hepsi, çok büyük yıkımlara yol açıp ortadan kalktılar. Mussolini, Hitler, Stalin...Oysa Atatürk, yaşayan bir eser kurdu. Bu, Atatürk’ü asla diktatörlere benzetmemek gereğinin kanıtıdır.”
Prof. Dr. Jean Paul Roux
Fransız Dilbilimci ve Tarihçi
“Atatürk insanlık tarihinin kaydettiği zafer taklarının altından, asıl olarak bütün zamanların en büyük komutanlarından biri özelliği ile değil, bir ulusu bağımsızlığına kavuşturup yeni, çağdaş ve gönençli bir devlet kurucusu niteliği ilede değil, asıl olarak siyaset kuramının en büyük filozaflarından biri olarak geçmiştir. Atatürk, insanlığın geleceği için geniş olanaklar içeren bir siyasal plan katkısında bulunmuştur. Ortaya attığından tümüyle devrimci nitelik taşıyan bir düzen; ekonominin yönetiminde temel sorumluluğu devlete veren ve devleti, zorunlu ve yararlı olduğu ölçüde ekonomiye karıştıran, ama onun ötesine de geçirtmeyen, ekonomik ve toplumsal nitelikte bir siyasal düzen; ve yöneticilerini seçmekte, kendi düşüncelerini benimsemekle, vicdanı inançlarında tam anlamıyla özgür olan ve seçim hakkına sahip bulunan bir ulus yarattı.”
Prof. Dr. Jarge Blanco Villalta 1930-1935 yılları arasında Türkiye’de Arjantin’i temsil etmiş. (Diplomat)

“Atatürk sayesinde Türkler kişisel hayatlarında birçok özgürlüğe sahip olmuşlardır. Bu özgürlük halk tarafından, bireyler tarafından takdir ediliyor.
“Atatürk devrimleri Türkiye’de herkesin yaşantısını birçok açıdan etkiliyor. En temel olarak milli egemenlik ve Türkiye’nin bağımsızlığı. İstiklal Savaşı ve Atatürk’ün liderliği olmasaydı Türkiye bağımsız bir ülke olmayacaktı. En temel etkisi bundan kaynaklanıyor. Ama bundan sonra birçok etkisi daha var. Mesela ekonomik kalkınma ve ekonomik hamle. İkincisi laiklik, hukuk reformu ve geleneksel Ortadoğu toplumlarından ayrılıp modern bir topluma yönelmesi. Bu süreç 60-70 seneden beri devam eden bir süreçtir. Ama Atatürk’ü kritik bir rolü var. O olmasaydı bu kadar başarılı olmazdı.”
“Cumhuriyet kurulduktan ve İstiklal Savaşı sona erdikten sonra Atatürk herkes tarafından alkışlanıyordu. Atatürk’e karşı çıkan kimse yoktu o tarihlerde. Sonra bazı çevrelerde Atatürk’ü eleştirmek moda oldu. Ama bence eleştirenler Atatürk’ün yaptıklarını ve başardıklarını iyi bilen kişiler değil...Atatürk sıradan bir adam değildi. O gerçekten bir dehaydı. O dehanın bir dinamizmi vardı, değişik yanı vardı. O dönemden beri sağ olanlar Atatürk’ün sıradan adamlardan daha farklı olduğunu kabul ediyordu. Deha kavramını biz ender olarak kullanıyoruz. Bu kavramın kökünü bilmeliyiz. Atatürk tarihin dehalarından biriydi.
David BARCHARD
Gazeteci

Kaynak:
Özer OZANKAYA-Dünya Düşünleri Gözüyle ATATÜRK ve CUMHURİYETİ

KURTULUŞ SAVAŞI'NDA DİN ADAMLARI

“Evet din lüzumlu bir kurumdur. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası var ki din Allahla kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddi çıkar temin eden kimseler, menfur kimselerdir. İşte biz bu vaziyete muhalifiz ve buna müsaade etmiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan insanlar saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizlerin asıl mücadele edeceğimiz ve ettiğimiz bu kimselerdir.”
Atatürk (Temmuz 1932)

Mustafa Kemal Atatürk’e din karşıtı ve dinsiz diyenler yukardaki sözünü sindirerek tekrar tekrar okumalıdır. Din de en büyük günahlardan birisi iftiradır. Unutulmamalı.
Büyük önder, inançlara, dine ve gerçek din adamlarına gereken önemi vermiş ve saygı göstermiştir. Dili de Dininide Arabizmin etkisinden kurtarmaya çalışmış, hiçbir zaman hiç kimsenin yapamadığını yaparak tarihte ilk defa devlet eliyle Kur’an’nın meal ve Tefsirin yaptırmış, Türk halkının anlamasını sağlamış, Dinde “öze dönüşü” gerçekleştirmiştir. Karşı olduğu din adına kutsal değerleri sömüren, insanları kandıran ve çıkarlarını düşünen softalardır.
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda gerçek din adamlarının katkısı büyük olduğu gibi, din aktörlerinin ve softaların zararlarıda o kadar büyük olmuştur. Örnek mi? İngiliz sevenler derneği üyesi Sait Molla, Mustafa Sabri, Konyalı Zeynel Abidin Atatürk ve arkadaşları için ölüm fetvasını (İstanbul) veren, ismine Seyyid kelimesini de eklemekten kaçınmayan Dürrizade El-Seyid Abdullah ve daha niceleri...
Buna karşılık Ankara fetvasını hazırlayan Ankara Müftüsü Hoca Rifat (Börekçi) ve yirmi arkadaşı ile 153 il ve ilçe müftü ve din adamlarının imzaladığı Ankara fetvası. Birbirinin zıddı iki fetva. İşte gerçek din adamı farkı. Öyle bir Müftü ki Rifat Efendi, kendisi ve eşi Samiye Hanım için ayırdığı “cenaze parasını” kurtuluşta harcamak için Mustafa Kemal’e vermiştir. Aynı zamanda Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin de Başkanı olan Müftüye 24 Nisan 1920’de Padişahın iradesiyle işten el çektirildi. “Kuva-yı Milliye adı altında çıkarılan fitne ve fesadın hazırlayıcısı ve teşvikçilerinden olduğu” iddiasıyla 4. Örf Divan-ı Harbince ölüme mahkum edildi. Sultan Vahdettin tarafından 15 Haziran 1920’de tasdik edildi. (1)
“Yüzyıllardır bir din adamı için bir Osmanlı Padişahı ve İslam Dünyası Halifesi’nin verdiği ölüm fermanı idi. Mehmet Rifat Efendi de hakkında böyle ağır karar alınan ilk ve son müftü oluyordu.”(2)
Müftü Mehmet Rifat Efendi Ankara hükümetince yerinde bırakılmış ve ölümüne kadar Diyanet işleri Başkanlığı yapmış örnek bir din adamıdır.
İzmir Valisi Kambur İzzet’in Yunan işgaline karşı çıkmaması emri üzerine “Vali Bey...bu sakalım kanımla kızarabilir, ama bu alına Yunan alçağını sukunetle selamlamış olmanın karasını sürerek huzuru ilahiye çıkamam” diyen ve toplantıyı terk eden İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi(3)
Denizli’de ilk direniş örgütünü kuran ve ilk fetvayı veren Müftü Ahmet Hulusi Efendi “Muhterem Denizliler! Bu gün sabahın erken saatlerinde İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bu tecavüze karşı hareketsiz kalmak, din ve devlete ihanettir. Müftünüz olarak Cihad-ı Mukaddes Fetvasını ilan ve tebliğ ediyorum...Elinizde silahınız olmasa dahi üçer taş alarak düşman üzerine atmak suretiyle mutlaka eylemde bulununuz...”(4)
“Paşam! Bütün Amasya emrinizdedir. Kazanız mübarek olsun” diyen ve İngiliz Intellicens servisince hakkında rapor düzenlenen Amasya Müftüsü Hacı Tevfik Efendi. Raporda: “Tahkikat Komisyonlarımızın beldesine girmesini istemeyen ve icap ederse, halkın silahlandırılarak üzerimize saldırtacağı haberini gönderip mümessillerimizi kabul etmeyen sarıklılardan birisin.”
Ne yazık ki utkuyu görememiş 1921 yılında zatürreye yakalanarak vefat etmiştir.
Mustafa Kemal Paşa’yı tanıdıktan sonra halka “Bu Paşa, başka paşa, Bu paşa bildiğimiz paşalardan değil diyen Abdurrahman Kamil Efendi.
Mustafa Kemal’in “Baba bu işte muvaffak olmakta var, olmamak da var. İnşallah muvaffak olacağız. Eğer olmazsak bizi asarlar, kelle gider ne dersin?” sorusun üzerine
“Oğul, senki genç yaşta başını vatan ve millet uğruna feda etmişsin, benim bu ihtiyar kelleyi de koy senin uğruna feda olsun” (5-6)
Yine Mustafa Kemal Paşa’nın halkı aydınlatmak üzere bir konuşma yapmak için gönderdi pusulayı öpen “Başım gözüm üstüne” diyerek bu güne dahi örnek olacak şu konuşmayı yapmıştır.
“Muhterem Evlatlarım! Türk Milletinin, Türk hakimiyetinin artık hikmet-i mevcudiyeti kalmamıştır. Madem ki, milletimizin şerefi, haysiyeti, istiklali tehlikeye düşmüştür, artık bu hükümetten iyilik ummak bence abestir. Şu andan itibaren Padişah olsun, isim ve unvanı ne olursa olsun, hiçbir şahsın ve makamın hikmet-i mevcudiyeti kalmamıştır. Yegane çare-i halas halkımızın doğru olan doğruya, hakimiyetini eline alması ve iradesini kullanmasıdır.”
13 Haziran 1919 Cum günü Sultan Beyazıt camiinde yapılan bu konuşma halkı coşturmuş ve bağımsızlık savaşı için kenetlenmiştir.(7)
Denizli-Sarayköy Müftüsü Ahmet Şükrü Efendi:
“İzmir’in kafir Yunanlılar tarafından işgal edildiğini, bu kafirlerin bulunduğu yerde namaz kılınamayacağını ve kılmasının caiz olmadığını bildirerek düşmana karşı konmasını istemiştir.”
Denizli-Çal Müftüsü Ahmet İzzet (Çalgüner) Efendi: “Çöken Saray Saltanatının yerine milletin kalbindeki iman nuru bir kat daha parlamıştır...(8)
Bozöyüklü Hacı Süleyman Efendi, “Yalnız Yunanlılarla kalsak kolay, fakat mültefikleri de var ne kuvvetli” diyen Çine Müftüsüne “Hoca! İngiliz, Fransız kim olursa olsun memleketimizi kurtarmaya çalaşcağız. İcap ederse hepimiz şerefimizle öleceğiz.(9)
Özbek Tekkesi ve Şeyhi Ata Efendinin Kurtuluş Savaşı’na katkıları büyük olmuştur. İstanbul’dan Anadolu’ya silah ve cephane kaçırdığı gibi, Kurtuluş Savaşı’nın lider kadrosunda yer alacak İsmet Paşa, Fevzi Paşa Halide Edip Adıvar eşi Adnan Adıvar, Mehmet Akif ve daha birçok kişinin Anadolu’ya geçmesini sağlamıştır.(10)
Milli Mücadeleye tüm kalbiyle inanmış gerçek bir din adamı Cemal hocayı’da anmak gerekiyor. İşgal kuvvetlerinin Maçka Silahhanesinden ölüyü alacağını söyleyerek tabutla girmiş, tabuta silah doldurarak çıkmış, silahları Ulusal güçlere vermiştir.(11)
Erzurum, Sivas, Balıkesir, Alaşehir Kongrelerine katılanların bir kısmı, müftü ve müderrislerden oluşmuştur. “Demiray” ve “Çelikalay” ları hazırlayanlar ve bunlar gibi yüzlercesi...Hacıbektaşta Çelebi Mehmet Efendi ve Hacı Bektaş Dede Pontus vekili Niyazi Salih Baba ile görüşen Atatürk onların tam desteğini almıştır.(12)
Ulusal Mücadele sırasında belli başlı Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin sayısı 47’dir. Bu cemiyetlerin yönetimindeki din adamı sayısı 84’dür. 16 tanesinin başkanı din adamıdır. Bu cemiyetlere başkan olan din adamları şunlardır.
1- Ankara : Müftü Rifat Efendi (Börekçi)
2- Afyon : “ Sait Efendi
3- Amasya: “ Hacı Tevfik Efendi
4- Bilecik : “ Mehmet Şükrü Efendi
5- Bolu: Müderris Kürtzade Mehmet Sıtkı E fendi.
6- Çankırı : Müftü Bakizade Ata Efendi
7- Denizli : Müftü Ahmet Hulusi Efendi
8- Erzurum : Hoca Raif Efendi
9- Nakkacı : Müftü Ziyaeddin Efendi
10- İsparta : Şeyh Ali Efendi
11- Kırşehir : Müftü Halil Hilmi Efendi
12- Konya : Ali Kemali Efendi
13- Sivas : Müftü Abdurrauf Efendi
14- Van : Müftü Şeyh Masum Efendi
15- Yozgat : Müftü Mehmet Hulusi Efendi
16- Zonguldak : Müftü İbrahim Efendi (13)
Dün olduğu gibi günümüzde de ülkemizi bölmeye, kardeşi kardeşe düşman etmeye, Sevr’i geri getirmeğe çalışanlar vardır. Türk halkı her zaman olduğu gibi bütünlük içinde hareket edecek ve ülkeyi böldürmeyecektir.
Ata’sının çizdiği yolda çağdaş uygarlık seviyesine ulaşacaktır, ulaşmalıdır.
Fatih Rıfkı Atay Çankaya
Kazım Özalp-Milli Mücadele
Mahmut Goloğlu-Erzurum Kongresi
Mazhar Müfit Kansu-Erzurum’dan ölümüne kadar Atatürk’le Beraber.

Kaynaklar:
1- Ali Sarıkoyuncu-Milli Mücadelede Din Adamları
2- Cemal Kutay-Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi
Mimarları
3- Ali Sarıkoyuncu-Yunan Megola İdeası
4- Sadi Borak-Atatürk’ün Özel Mektupları-Atatürk ve Din
5- Hüseyin Menç-Milli Mücadelede ilk kıvılcım
7- Nafiz Yetkin-Hatıralarım
8-9- Orhan Vural-İstiklal Savaşında Müft. Hizmetleri
10-11-13- Sinan Meydanı Atatürk ile Allah arasında
12- Baki Öz - Kurtuluş Savaşında Alevi ve Bektaşiler.

ATATÜRK VE TÜRKLÜK

Bu memleket, dünyanın beklemedigi, asla ümid etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik en aşağı, bir türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı: beşiğin içindeki çoçuk tabihatın yağmurlarıyla yıkandı; o çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlar alıştı; onları tabiatın babası tanıdı; onların oğlu oldu. Bir gün o tabiatın çocuğu tabiat oldu; Şimşek, Yıldırım, Güneş oldu; Türk oldu.
Türk budur: Yıldırımdır, Kasırgadır, Dünyayı Aydınlatan Güneştir.

ATATÜRK

ZAFERİN DEĞERİ
Yıllar sonra bir ressam, Mustafa kemal’e sakarya savaşını gösteren bir tablo hediye etti. Kendisi, ön planda, yağız bir savaş hayvanına binmiş olarak görünüyordu. Ressam, tebrik beklerken, birdenbire Mustafa kemal’in “Bu tabloyu kimseye göstermeyin.” demesi üzerine şaşırıp kaldı. Kimse ne söyleyecegini bilmiyordu. Mustafa Kemal açıkladı: “Savaşa katılmış olan herkes bilir ki, hayvanlarımız bir deri, bir kemikten ibaretti, bizim de onlardan arta kalır yerimiz yoktu. Hepimiz iskelet halindeydik. Atları da savaşçıları da böyle güçlü kuvvetli göstermekle Sakarya’nın değerini küçülmüş oluyorsunuz dostum.”
(Behçet Kemal Çağlar) Atatürk Denizinden damlalar SA:193
YENMEYEN TAVUK
O gün Duatepe’de düşmanın iniltisini sevinç gözyaşlarıyla kutluyorduk. Kolordu Kur başkanı Hayrulluh (Fişek), bir akşam yemeği hazırlamıştı. Ortada bir cılız tavuk ile, dört beş dilim siyah ekmekten başka bir şey yoktu. Dünden beri ağzımıza en ufak bir lokma girmemiştir. Fevzi Paşa, İsmet Paşa ben, Kazım Bey sofraya bağdaş kurduk. Hayrullah bey (Fişek), Tevfik bey (Bıyıkoğlu),Salih bey, (Omurtak), Muzaffer bey (Kılıç), Salih bey (Bozak) biraz uzaktaydılar. Atatürk Kazım bey’e dönerek:
- Erlere yiyecek ne verebildiniz? dedi. Kazım bey şaşırdı, durakladı, kurmaybaşkanına dönerek:
- Hayrullah bey, erlere ne verebildik? Diye sordu.
- Efendim, dün sabah tedarik ettiğimiz buğdayı kavurmaları için birliklere dağıtmıştık...
Mustafa Kemal Paşa biraz durakladıktan sonra ayağa kalktı ve tavuğa el atmadan yürüdü, biz de onu takip ettik, diğer arkadaşlar da ne tavuk ne de bir dilim ekmeğe el sürebilmişti.O akşam hepimiz aç yattık. Çok iyi hatırlarım, birkaç gün evvel Çaldağ bölgesinde yaver Muzaffer Bey başkumundana Fevzi Paşaya ancak bir tek yumurta bulabilmişti. Düşman tarlaları köyleri yakmış, bir sefalet ve yokluk bölgeyi kasıp kavurmuştu.
İhsan Ilgar (Asım Gündüz’ün Hatıraları S:83-84)
BAYRAK, BİR MİLLETİN İSTİKLAL ALAMETİDİR“YUNAN BAYRAGINI
YERDEN KALDIRINIZ”

30 Ağustos 1922 günü sabahı. Başkumandan Mustafa Kemal cephede dolaşırken binlerce insan ve hayvan cesedi, karşısında duygulamış, şunları söylemiştir:
-Bu feci manzara bütün insanlığı utandırabilir. Ama bu, meşru bir vatan müdafaasının tabif bir neticesidir. Fakat türkler başka milletlerin vatanında aynı şeyi yapmayacaklardır. Bizi mecbur ettiler.
Yerde yatan bir Yunan bayrağını kaldırmalarını işaret ettikten sonra:
-Bayrak, dedi: bir milletin istiklal alametidir. Düşmanın da olsa hürmet etmek lazımdır.
“BİR GÜN YANILMIŞIM”
“Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir. İleri!” emrine ve büyük taarruz hazırlıklarına takaddüm eden günlerdeyiz.
Şimdi sayın Falif Rıfkıyı dinliyeyim:
“Mustafa Kemal Keçiörende yakın adamlarıyla Ankarada son gecesini geçirdi. Ayrıldığı zaman bir hayli yorgundu. Yanındakilere:
Taarruz haberini alınca hesap ediniz. On beşinci gün izmirdeyiz.
Demişti. Acaba içkinin tesiri miydi? Arkasından hafifçe gülüştüler bile...
İzmirden dönüşünde karşılayıcılar arasında o gece beraber bulunduklarından bir ikisini görünce:
- Bir gün yanılmışım.
Dedi.
Falih Rıfkı Atay

Bir Ulusal Kurtuluş Savaşı ki, Dünya tarihinde eşi ve benzeri yoktur.Birinci paylaşım savaşı’nın mağrur galipleri yeni devlet kurma sevdasına düşenler iç odaklarla çok cephede savaş verilmiş ve kazanılmıştır. Aç, susuz, uykusuz aç dolu yıllar. Türk ulusu tüm yokluklara rağmen emperyalizmi, yere sermiş, bağımsızlığına kavuşmuş ve ezilen bütün uluslara örnek olmuştur.
Binlerce şehidin kanıyla kurulmuş Üniter ve Ulus Devlet sonsuza dek yaşayacaktır.
Şehitlerimiz nur içinde yatsınlar.
Zafer Bayramı kutlu olsun.
Kaynak: Avni Altıner - Her Yönüyle Atatürk

KUR'AN'DAN AYETLER

“Bizi yanlış yola sevk eden kötü niyetliler, bilesiniz ki çoğu zaman din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep sözleriyle aldatılmışlardır… Görürsünüz ki milleti yok eden, esir eden, harap eden kötülükler hep din görüntüsü altındaki küfür ve melanetten gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıstırırlar… Oysa elhamdülillah hepimiz müslümanız, hepimiz dindarız… Hangi şey ki akla, mantığa, halkın menfaatine uygundur, biliniz ki o bizim dinimize de uygundur… Eğer bizim dinimiz akla, mantığa uygun düşen bir din olmasaydı en mükemmel olmazdı, son din olmazdı”
“Ey arkadaşlar! Tanrı birdir, büyüktür.”
“Türk Kur'an'ın arkasından koruyor, fakat onun ne dediğini anlamıyor ve bilmeden ibadet ediyor. Benim maksadım arkasından kostusu kitapta neler oldugunu Türk anlasın.”
ATATÜRK

Müddesir -11: “Kendisini tek olarak yarattığım kişiyi bana bırak.”
İslam'ın kitabı Kur'an böyle derken bazı kişilerin Yaratıcı ile yaratılan arasına girmesi bilgisizlik değil de nedir?
Al -i İmran-66: “ İşte siz öyle kimselersiniz ki! Hakkında biraz bilginiz olan şeyde tartışırsınız. Fakat bilgi sahibi olmadıgınız konularda niçin tartışıyorsunuz?”
Necm-28: “Hâlbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uymaktadırlar. Zan ize, gerçekten yana hiçbir şey ifade etmez.”
Hac-3: “İnsanların bazıları vardır ki, hiçbir ilme sahip olmadan Allah hakkında tartışıp her inatçı şeytanın arkasından gider.”
Bilmeden konuşmanın ve zannın anlamsızlığını ne kadarda güzel vurgulamaktadır.
Enfal -22: “Allah katında yeryüzünde yürüyen canlıların en kötüsü akıllarını kullanmayan sağır ve dilsizlerdir.”
Furkan-44: “Yoksa sen onların çoğunun işittiklerini veya akıllarını kullandıklarını mı sanıyorsun? Onlar ancak hayvanlar gibidir. Hatta onlar yol açısından hayvanlardan da daha aşağıdırlar.”
Yunus-100: “…Allah, murdarlık azabını akıllarını kullanmaya verir.”
Canlıların en akıllısı olan insan, aklını kullanmadığı zaman canlıların en kötüsü olmaktadır. Aklı kullanmanın önemi daha nasıl anlatılacaktır? Kendi aklıyla değil de başkalarının akıl ve düşüncelerine göre hareket edenlerin vay haline!
Zariyat-10-11: “Kahrolsun yalancılar”. “Onlar koyu bir cehalet içinde yüzen gafillerdir.”
Yalancılar, cehalet içinde olanlar, bilgisizler mi insanları doğru yola getireceklerdir?
En'am -50: “Resulüm! De ki: Ben size, Allah'ın hazineleri yanındadır demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size ben meleğimde demiyorum. Ben ancak bana vahyolunana uyuyorum. De ki: Hiç kör ile gören bir olur mu? Hala düşünmüyor musunuz?”
Maide -105: “Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz hidayette olursanız, başkalarının sapması size zarar vermez…”
Zümer-3: “Dikkat edin! Halis din sadece Allah'a mahsuzdur. Ondan başkalarını veliler edinerek: Biz onları yalnız bizi Allah'a yaklaştırmaları için ibadet ediyoruz diyenlere gelince, hiç şüphesiz Allah onlar arasında tartışıp durdukları şeyler hakkında hükmünü verecektir.”
Bakara -119: “Resulüm! Biz seni hak olan Kur'an ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen Cehennem'in halkından sorumlu değilsin.”
Peygamber bile kendine vahy edilenlere uyarken bazı kimselerin kendine göre din adına hüküm vermeye kalkışmaları nasıl açıklanabilir?
Allah insanları özgür yaratmıştır ve akıl vermiştir. Her birey kendisinden sorumludur. Hiç kimse başkaları adına karar veremez. Başkalarının hele hele bilmeyenlerin peşinden gitmek insanları zarara uğratır. İnanç Allah'la birey arasındadır. Şeyh'in şıyhın ve hiç kimsenin elinde Cennet'in anahtarı yoktur. Var diyenler dini çıkarları için kullananlardır.
Zümer-44: “De ki: Bütün sefaat Allah'a aittir…”
Başkalarından şefaat beklemek ve öylelerinin peşinden gitmek ayete ters düşmek değil midir?
En'am -162: “De ki: Benim namazım, ibadetlerim hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.”
Herkes kendisinden sorumludur. Başkalarının ibadetine karışılmaz.
A'raf -31-32: “Ey Ademoğulları! Her mescide girişinizde güzel elbiselerinizi giyin. Yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri hiç sevmez.”
“Resulüm De ki: Allah'ın kulları için yarattığı ziyneti ve temiz rızkları haram kılan kimdir? De ki : Bunlar Dünya hayatında Müminler içindir.
Allah yiyin, için, temiz giyinip Dünya nimetlerinden faydalanın derken “Bir hırka, bir lokma” mantığı ile insanları uyutan ve onların sırtından geçinenler hangi inanç anlayışı ile hareket ettiklerini sanıyorlar?
Bakara -156: “Dinde zorlama yoktur…”
Dinde olmayan, dine sonradan ilave edilen (bidat) hükümlerle dini zorlaştıranlar, dine hizmet ettiklerini mi sanıyorlar?
Dini bilmeden, Kur'an'ın ne dediğini anlamadan hüküm vermeye kalkışmak Kur'an ayetlerine ters düşmek demektir.
Eğer ilahi bir mucize olsa İslam'ın Peygamberi Hz. Muhammed (sav) yeniden Dünya'ya gelse ilk işi bilmeden din adına konuşanların ve dincilerin yakasına yapışır, yüzlerine tükürürdü.
Belki de yaşamında bir Kur'an meali, bir tefsir, bir içtihatçının, din bilginin ve akademisyenin kitabını okumayanlar din adına hüküm vermeye nasıl kalkışırlar? Konunun uzmanları anlı şanlı, Proflarımız böylelerine nasıl müsaade ederler? Böyleleriyle mücadele etmek gerekmez mi?
Türkiye Cumhuriyet'inin kurucusu büyük önder ATATÜRK'E hangi bilgileriyle din karşıtı veya dinsiz diyebilirler? Atatürk, Ceatani'nin İslam Tarihi, Corci Zeydan'nın Medeniyeti İslami'ye Tarihi, Şerafettin Günaltay'ın İslam Tarihi, Enrico İnsaba'nın İslam ve Müttefiklerimiz, Cemil Sait'in Kur'an-ı Kerim Tercümesi Buharî'nin Sahih-i Buharî ve bunlara benzer gerçek anlamda 144 adet dinle ilgili eser okumuş ve notlar almıştır.
Atatürk'ü dinsizlikle, dine karşıtlıkla suçlayanlar yukarıda isimleri verilen eserleri veya benzerlerini okumuşlar mıdır? Atatürk Kur'an'ın meal ve tefsirini yaptırarak gerçek anlamda İslam'da “öze dönüşü” sağlamaya özen göstermiş, dili de dini de Arabizm'in etkisinden kurtarmıştır.
Çamur at, izi kalsın mantığı ile hareketin kişilere de ülke ve ulusa da hiçbir faydası yoktur.
BİZİ YANLIŞ YOLA SEVK EDEN KÖTÜ NİYETLERDEN ALLAH KORUSUN!
Atatürk'ün yolunda çağdaş, laik, ulus ve üniter devlet var olsun!