29 Mart 2009 Pazar

ÇARŞAF

ÇARŞAF

Farsç, çader-şebden (gece örtüsü) olarak Türkçeye girmiş bir kelimedir. Yatak ve yorgan örtüsü anlamı taşımaktadır. İslam ülkelerinde kadınların tesettür gereği ev dışında giydikleri üstlüktür. Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan gayri müslim kadınlarda sokakta giymişlerdir.
Tarih içinde çarşaf; ilk defa Sümerlerde görülmektedir. “Sümer tapınaklarında rahibeler genel kadın görevi yapıyorlardı. Bunlar Tanrı namına seks yaptıklarından kutsal sayılmış ve diğer kadınlardan ayrılmaları için başları örtülmüştür. Daha sonraları İ.Ö. 1500 yıllarında bir Asur Kralı yaptığı bir kanunun kırkıncı maddesi ile evli ve dul kadınlarında başlarını örtmeye mecbur etmiştir. Fakat kızlar, cariyeler ve sokak fahişelerinin örtünmesi yasak edilmiş, örtünenlere ceza verilmiştir.” Çok tanrılı dinlerde genel görünüm böyle olmuştur.
Yahudi fahişeleri yüzlerine peçe koyuyorlardı. (Tevrat-Tekvin 38:15)1
İslam dininde ise, örtünme ile genel olarak Araf-26, Nur. 30-31 ve Ahzap-59 sure ve ayetleri hüküm getirmektedir.
“Erkeğin ve kadının namus ve iffetlerini korumaları ve kadının örtünmesi gerektiğinden söz eden bu ayetlerde, örtünme için belli bir şekil şartı ve model önerilmediği görülür, bu sebeple Kur’an’ın bu anlamından yola çıkarak kadınların ancak çarşaf ve peçe ile dışarı çıkabileceği, yabancı erkeklerin yanında ağzını ve burnunu örtmesi, hatta bir gözünü kapatması gerektiğini söylemek isabetli olmaz. Dikkat edilirse konuyla ilgili Kur’an ayetleri, kadın ve erkeğin fitneye ve şüpheye sebep olmayacak karşı cinsin arzusunu kışkırtmayacak, ağır başlılığını koruyacak tarz ve biçimde örtünmesini istemektedir. Buna karşılık erkeklerin şalvar, kadınların etekleri yerlerde sürünen uzun etek ve pardösüler giymesi dini gereği olarak değilde kişisel tercih ve zevk olarak görülmelidir.”2
Çarşaf Abbasi hükümdarlarından Melik zamanında İslamiyet’e girmiş ve yayılmıştır. Bizans İmparatorluğu ile komşu olunca, Bizans halkının Müslüman olmasını sağlamak için çareler araştırılmış, çocukların yetiştirilmesinde anaların rolü gözönüne alınarak, Müslümanlığı seçmeleri için şöyle bir fetva verilmiştir:
“...Bundan sonra İmparatorluğun sınırları içinde bulunan bütün Gayri Müslim kadınlar bal rengi çarşaf giyeceklerdir. Çarşaf giymemekte direnenler derhal idam edilecektir. Müslüman bir erkekle evlenen gayri müslim kadınlar bu çarşafı giymekten kurtulaclardır.” Melik’in gayri müslim kadınlara zorla kabul ettirmek istediği çarşafı giymeyen kadınlar idam edilince, zorunlu olarak çarşaf giymişlerdir. O zaman bu acayip kılıktan kurtulmanın yolu fetva gereği, müslüman olmak, müslüman bir erkekle evlenmektir. Melik’in bu hareketi sonrası çok sayıda kadın çarşaftan kurtulmak için Müslüman oluyor ve Müslüman bir erkekle evleniyor.
Zaman içinde, çok evlilik, taassup, cariye, odalık, kapatma vs. gibi nedenlerle çarşaf yön değiştirerek, müslüman kadınların giysisi haline geliyor.3
Peçenin öyküsü ise şöyledir:
Şikarı isimli tarihçi, el yazması Karaman Tarihinde peçenin toplum hayatına girmesini şöyle anlatmaktadır: “Karamanoğlu Alaadddin, Hamitoğlu İlyas diyarını katliam ettiğinde burada bulunan üç kabile ki bunlar Türkmen Oymaklarıdır. Osmanlı diyarına firar ederek sığınmışlardır. O zaman Murat Han (1360-1389) bunları görüp pek temiz ve uslu insanlar olduğunu anladığından, kendi şehrinde (Bursa) yerleştirmiş idi. İşte bu kabile kadınları pek güzel olduğundan herkes bunları temasa “seyretmeye” başlayınca ulemalar tarafından bu kabilenin hatunlarının yüzlerinin siper edilmesi “peçeyle örtülmesi” emredilmiş idi. İşte bu vakit taşraya “dışarı” çıkarlar o kabile hatunları yüzlerini siper ederler idi. Fakat bu hal sonradan diğer kadın ve kızlarında (Bursalı Hanımların) pek hoşuna gittiğinden, herkes daima güzelce her tarafını örtmeye başladı...” 4
600 yıl önce Anadolu’da seyahat eden İbni Batuda, kadınların örtünmediklerini yazmaktadır.5
“Viyana Seksoloji Cemiyeti Üyelerinden bilim adamı Dr. Richard Le Winsohn’un Histoir De La Cie Sewulle ismi ile Fransızca tercüme ettiği ve 1957 yılında yayınladığı bu eserin 116-117 sayfalarında çarşaf ve haremin çok eskilere hatta tarihin ilk dönemlerine dayandığını, çarşafla, Haremin İslamiyet esasları ile hiçbir ilgisi bulunmadığını yazmakta, bu iki nesnenin erkek kıskançlığının bir ürünü olduğunu anlatmaktadır.6
Çarşaf XIX. yüzyılın başında Suriye Valiliğinden dönen Suphi Paşa’nın eşi tarafından ilk defa İstanbul’da kullanılmıştır.7
Araplar ve İranlılardan alınmıştır. Bid’at olduğu öne sürülerek başlangıçta pek tutmamış ise de; 1870 yılında çıkarılan bir emirname ile ince yaşmak ve feracenin yasaklanmasından sonra gelişmiştir.
İstanbul’da kap-kaç ve soygun olaylarının artması sonucu yapılan incelemeler sonunda olayları yaratanların çarşafa giymiş erkek olduğu görülmüştür. Bunun üzerine 4 Ramazan (1 Nisan) 1892 yılında II. Abdülhamit tarafından yayınlanan bir fermanla çarşaf yasaklanmıştır.8 Yıldız Sarayı Başkatip Süreyya Bey tarafından kaydedilmiştir.
Görülmekte dir ki, çarşaf ve peçe giymek dini bir zorunluluk taşımamakta, çeşitli nedenlerden ötürü kullanılmaktadır.
Devrim yasalarına ve 3 Aralık 1934 tarih ve 2596 sayılı yasaya ayrılık taşımadığı ölçüde de normala sayılabilir.
Ayrıca her birey ve siyasi parti inançlara saygılı olmak zorundadır. Ülke insanlarının her kesiminden oy istemek hakkına da sahiptir, kınanamaz.
Ancak inançlara saygılı olmak başka, dini siyasete alet etmek başkadır. Bu konuda bir yarış başlarsa sonucunu kimse kestiremez, laik Türkiye Cumhuriyeti hızla şeriat yolu alır. ABD’nin tasarımladığı “Ilımlı İslam” modeline istemeden destek sağlanmış olunur.
Türkiye’de din işleri ile görevli Diyanet İşleri Başkanlığı ve onun taşra örgütü İl ve İlçe Müftülükler vardır. Kur’an Kursları onların görevleridir.
Özünü Kuvva-yi Milliye’den, Halk Fırkasından alan Atatürk’ün Partisiyiz Atatürkçüyüz laik anlayışa ters düşmeye hakları olmasa gerek. Devrimin partisi olduğunu savlayanların sömürüye, talana, vurguna, soyguna karşı durmaları, halkımızın insanca yaşamalarını sağlayacak önlemler alarak ve gerçekleştirerek laik anlayıştan ödün vermeden bilgi çağının gereklerini, sosyal devlet anlayışını yaşama geçirmeleri gerekir diye söylemde bulunmayı bir görev bilmekteyim.

Hiç yorum yok: