29 Kasım 2008 Cumartesi

MILLI MUCADELE BASLARKEN

1919 yılı Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım.Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir:
“Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, 1.Dünya Savaşı’nda yenilmiş,Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, ağır bir ateşkes anlaşması imzalamış. Büyük Savaş’ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi 1.Dünya Savaşı’na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilafet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakca tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet aciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı.
Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta.
İtilaf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar. Birer bahane ile İtilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da. Adana ili Fransızlar. Urfa, Maraş, Ayıntap(Gaziantep) İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya’da İtalyan askeri birlikleri, Merzifon ve Samsun’da İngilz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabanncı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919’da, İtilaf Devletlerinin uygun bulması ile Yunan ordusu İzmir’e çıkartılıyor.
Bundan başka, memleketin her tarafında Hristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye, devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar.
Sonradan elde edilen güvnilir bilgi ve belgelerle iyice anlaşılmıştır ki, İstanbul Patrikhanesi’nde kurulan Mavri Mira Hey`eti illerde çeteler kurmak ve idare etmek, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptımakla meşgul. Yunan Kızılhaç’ı ve Resmi Göçmenler Komisyonu, Mavri Mira Hey’etinin çalışmalarını kolaylaştırmakla görevli. Mavri Mira Hey’eti tarafından yönetilen Rum okullarının izci teşkilatları, yirmi yaşından yukarı gençleri de içine almak üzere her yerde kuruluşunu tamamlıyor.
Ermeni Patriği Zevan Efendi’de Mavri Mira Hey’eti ile birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığıda tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor. Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahillerinde örgütlenmiş olan ve İstanbul’daki merkeze bağlı bulunan Pontus Cemiyeti hiç bir engelle karşılaşmadan kolaylıkla ve başarıyla çalışıyor.
İşgal edilen yurdumuzda MÜDAFAA-i MİLLİYE ve REDD-i İLHAK CEMİYETLERi adıyla çeşitli cemiyetler kurulmuştur. Kurtuluş için genelde üç görüş egemen olmuştur:
1-İngiliz himayesi,
2-Amerikan mandası,
3-Bölgesel kurtuluş çareleri
MUSTAFA KEMAL ise: Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da milli hakimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir TÜRK devleti kurmak!
Bu kararın dayandığı en güçlü muhakeme ve mantığı Büyük Önder şöyle aşıklamaktadır:
Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ile, ancak tam istiklale sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, istiklalden yoksun bir millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak evkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez. Öyle ise YA İSTİKLAL YA ÖLÜM. Kurtuluş Savaşı’nın parolası olmuştur.
21-22 Haziran 1919 gecesi Yaveri Cevat Abbas Beye Amasya’da yazdırdığı GENELGE’nin esas noktalar şunlardı:
1-Vatanın bütünlüğü.milletin istiklali tehlikededir.
2-İstanbul hükümeti üzerine aldığı sorumluluğun gereğini yerine getirememektedir. Bu durum milletimizi yok olmuş gibi gösteriyor.
3-Milletin bağımsızlığını.yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
4-Milletin içinde bulunduğu durum ve şartların gereğini yerine getirmek ve haklarını gür sesle cihana duyurmak için her türlü baskı ve kontroldan uzak milli bir hey’etin varlığı zaruridir.
5-Anadolu’nun her bakımdan en güvenli yeri olan SIVAS’ta hemen milli bir kongrenin toplanması kararlaştırılmıştır.
6-Bunun için bütün illerin her sancağından milletin güvenini kazanmış üç temsilcinin mümkün olan en kısa zamanda yetişmek üzer yola çıkarılması gerekmektedir.
7-Her ihtimale karşı, bu mesele milli bir sır olarak tutulmalı ve temsilciler, gereğinde yolculuklarını kendilerini tanıtmadan yapmalıdırlar.
8-Doğu illeri adına, 23 Temmuzda, Erzurum’da bir kongre toplanacaktır. O tarihe kadar ötekilerin temsilcileri de Sivas’a gelebilirlerse, Erzurum Kongresi’nin üyeleride Sıvas genel kongresine katılmak üzere hareket ederler.
ÇAĞLARIN ÖNDERİ MUSTAFA KEMAL, ulusun ve yurdun kurtarılması için her türlü çalışmayı yaparken Padişah`ın ve İstanbul Hükümet’inin Dahiliye Nazırı ALİ KEMAL şu genelgeyi yayınlayacaktır:
23 Haziran 1919 tarihli ve 84 sayılı Genelge
Mustafa Kemal Paşa büyük bir asker olakla birlikte günün siyasetini pek bilmediği için, olağan üstü sayılacak sayılacak vatansverlik ve gayretine rağme , yeni görevinde asla başarılı olamadı. İngiliz Olağanüstü Temsilcisi’nin istek ve ısrarıyla görevden alındı, bundan sonra yaptıkları ve yazdıkları ile de bu kusurlarını daha çk açığa vurdu. REDD-İ İlhak Cemiyetleri gibi, Balıkesir ve Aydın dolaylarında Müslüman halkı boş yere kırdırmaktan ve bu fırsattan yararlanarak halkı haraca kemekten başka bir iş görmeyen emirsiz, saygısız ve kanunsuz olarak kurulan bazı heyetle için öteden beri çektiği telgraflarla siyasi hatasını idari yöndende artırdı. Kendisinin İstanbul’a getirilmesi Harbiye Nezareti ile ilgili bir iştir. Ancak, Dahiliye Nezareti’nin size kesin emri, artık o zatın görevden alınmış olduğunu bilmek, kendisi ile hiçbir resmi işleme girişmemek, hükümet işleri ile ilgili hiçbir isteğini yerine getirmemektir. Bu genelgeye uygun hareket etmekten gibi sorumlulukların giderilmiş olacağını takdir buyuracağınızdan eminim.Ayrıca, bu önemli ve tehlikeli günlerde memur, halk, her Osmanlı’ya düşen en büyük görev, barış konferansınca geleceğimiz üzerinde karar verilirken ve beş yıldır yaptığımız deliliklerin hesapları örülürken, artık aklımızı başımıza devşirdiğimizi göstermek, akıllıca ve tedbirlice davranışları benimsemek, parti mezhep ,ırk ayrılıklarını gözetmeksizin her ferdin hayatını, malını ırzını koruyarak, medeni dünyanın gözünde bu memleketi bir daha lekelemek değil midir?
Neymiş efendim? Mustafa Kemal Paşa başarılı olamamış, niçin olamamış, yurdu ve ulusu işgal edenlere ve onların her türlü emirlerini yerine getirenlere karşı olduğu için.
Niçin geri çağrılmış? İngilizler istediği için, Allah rızası için sadaka isteyen sokak dilencilerinin durumunda olanlara isyan ettiği için. Halkımızın ırzını, canını ve malını korumak istediği, kurtuluş kongreleri düzenlediği için.
Kim tarafından görevinden alınmıştır? Vahdettin`in bakanı tarafından. Hani Mustafa Kemal`i yurdu kurtarmak için Samsun`a Vahdettin göndermiştir. Amasya`da yeni hazırlıklar yapmaya başladığında yurt kurtarılmışmıydı ki, geri çağırılsın.
Yalan yanlış ve yutturmacalarla gerçekler saklanamaz, tarih değiştirilemez.

16 Kasım 2008 Pazar

MAZLUM ULUSLARIN ÖRNEĞİ

Mazlum Ulusların Örneği
Çağların Önderi

“Devletimizin Kurucusu, Ulusumuzun gerçek hizmetçisi, insanlık ülküsünün aşık ve benzersiz siması. Eşsiz kahraman ATATÜRK! Vatan sana minnettardır.
İsmet İNÖNÜ
Büyük insan kişiliğine ve çok yönlü dehaya sahiptir. Selanik Askeri Rüştiyesinde okurken Ondaki üstün zekâyı gören matematik öğretmeni Yzb. Mustafa Efendi. KEMAL adını vermiştir.
Harp okulu öğrencisi iken arkadaşı Ali Fuat Cebesoy’un babası İsmail Fazıl Paşa tarafından Osman Nizami Paşa ile tanıştırılır. Osman Nizami Paşa; “sen bizler gibi sadece bir kurmay subay olarak kalmayacaksın; üstün zekân yüksek yeteneklerinle memleketin geleceği üzerinde söz sahibi olacaksın, sende büyük adamlara has seçkin bir yaradılış ve engin bir yetenek görmekteyim” demiştir.

İngiliz generali Townshend 12 Haziran 1922’de Adana’ya gelmiş, oradan İstanbul’a geçerken Konya’ya da uğramış. Mustafa Kemal’le de görüşmüştür. Uzun görüşmeden sonra Atatürk’e: “ Ben sizi Napolyon’a benzetiyordum. Hayır, tam değil. Sizde öyle başkalıklar var ki, şu anda kararımı verdim. Her büyükten bir parça almış bir büyüksünüz. Aynı general şöyle de demektedir. “ Ben şimdiye kadar on beş hükümdar ve Cumhurbaşkanı ile hususi ve resmi konuşmalar yaptım. Bu gece kadar ezildiğimi hatırlamıyorum. Mustafa Kemal’de üstün bir ruh kuvveti var.”
Loyd Corc; İngiliz parlamentosunda yapılan eleştirilere karşı şöyle diyecek ve Başbakanlıktan ayrılacaktır. “ Arkadaşlar! Yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğe bakınız ki, o büyük dahi çağımızda Türk ulusuna nasip olmuştur. Mustafa Kemal’in dehasına karşı elden ne gelirdi.”
Halkını düşünen, onların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan halk kahramanıdır.
Herriot anılarında: “Atatürk gibi milletiyle kaynaşan, onun için savaşan, onun için ıstırap çeken ve birçok engele rağmen onu asıl alınyazısının gerçekleşmesine sevk eden şefe tarihte az rastlanır. Bu eski kurmay subay bize Kant Okulundan filozof gibi görünüyor.”
Aynı Herriot: “ Bir duyan adam ki, çoğunun duymasına ihtiyaç bırakmıyor.”
Bir köylü Atatürk’e küfrettiği için mahkemeye verilmek istenmektedir. Atatürk sorar:
“ Ne yapmışım ben?”

“ Gazete kâğıdına sardığı sigarayı yakarken, kâğıt tutuşmuş, eli yanmış. Alsın bunu içsin demiş, küfretmiş...”
Atatürk bunları söyleyen bakana sorar:
“ Sen hiç gazete kâğıdına sarılmış sigara içtin mi?”
“ Hayır” cevabı alınca der ki; “ Ben Trablusgarp’ta içtim. Bilirim, pek berbat bir şeydir. Köylü haklıdır. O’nu mahkemeye vereceğinize doğru dürüst sigara içmesini temin ediniz.”
Gerçekçidir. “ Bizim akıl, mantık ve zekâ ile hareket etme şiarımızdır. “ Millete adi politikacılar gibi yalancı vaatlerde bulunmaktan nefret ederiz” demiştir.
Az konuşur, çok iş yapar ve öyle olmasını isterdi. Bir milletvekili adayının seçim konuşmasında “ köprü vaadi ” hikâyesini anlatır ve gülerdi. Hikâye şöyledir: Bir aday nutkunda halka köprü vaat eder. Orada köprü yapacak dere olmadığı söylenince de “ Onu da yaparız” der.
Hoşgörülü, kin gütmeyi sevmez, cesaret örneğidir. Kurtuluş savaşında Kılıcını teslim eden Yunan Başkomutanın elini sıkar. “ her kumandan yenilebilir, bir isteği olup olmadığını” sorar ve teselli eder.
Yunan Ordusunu Anadolu’ya saldırtan kral için Karşıyaka’da bir ev hazırlanır. Kral eve merdivenlere serilen Türk bayrağını çiğneyerek çıkar. Atatürk zaferden sonra aynı eve gelmiş, merdivenlere serilmiş Yunan bayrağını görünce, “ Bir ordu mağlup edilebilir, fakat bir ulusun bayrağı çiğnenemez, diyerek bayrağı kaldırmıştır.
Vefasızlığı ve dedikoduyu hiç sevmez, duygulu ve vefakârdır. Vefasızlara kırılır, üzülürdü. Yakınlarının özel hatta aile sorunlarını dinler, şefkatle çareler arar, teselli eder ve hatta yardımda bulunurdu.
Hazır cevaplı ve naziktir. İlk mecliste bir gün laiklik tartışılmaktadır. Bir milletvekili kürsüye çıkar ve alaylı bir tavırla söze şöyle başlar:
“ Arkadaşlar, bir laikliktir gidiyor. Affedersiniz ben bu laikliğin manasını anlamıyorum.”
Başkanlık kürsüsünde oturan Mustafa Kemal dayanamaz, elini kürsüye vurarak soruyu cevaplandırır.
“ Laiklik, adam olmak demektir hocam, adam olmak!”
Yugoslavya Kralı Aleksandr, baş başa konuştuğu Atatürk’e bir ara yavaş sesle şöyle der: “size bir sır ifşa edeceğim Ekselans. Eğer bazı Avrupa devletlerinin vaatlerine aldırmış olsaydım, yunanlıların yerine Anadolu’ya biz çıkacaktık.”

Atatürk gülerek kralın omzunu okşar:
“ Geçmiş olsun majesteleri.”
Dürüsttür, ulusuna hizmet etmeyi erek edinmiştir. Yakınlarını asla kayırmamış, ulusun malını üstün tutmuş, çıkar arayanları yanından uzaklaştırmıştır.
Yıldırım Orduları Komutanı Alman General Falkenhayn’ın dost edinmek için kendisine verdiği altınları reddetmiş, ordu levazım dairesine vermiştir.
Önsezi sahibi ve geleceği görme yetisini sahiptir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında İzmir’den gelen heyet adına yaptırılacak bulvarın genişliği sorulunca 80m olsun demiştir.
“ Dünya sulhu içinde insanlığın hakiki saadeti, ancak bu yüksek ideal yolcularının çoğalmasıyla mümkün olacaktır.” Diyerek İkinci, Dünya Savaşını görmüş ve amacını dile getirmiştir.
1938 yılında Sanayi Planı kendisine Dolmabahçe’de verildiğinde ikinci dünya savaşını kastederek: “ Fırtına kopmak üzeredir. Önümüzde bu işleri başarmak için çok kısa bir zaman kaldı. Memleketin bütün kuvvet kaynaklarını seferber ederek, bu işleri yapmak gerekir.”
Barış ve insanlık sevgisi ile doludur. “ Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız” sözleriyle insanlık sevgisini net bir şekilde açıklamıştır.
Barışa katkı için Balkan ve Sadabat Paktına öncülük etmiştir.
1934 yılında Çanakkale’de Anzaklar için bakanına söylettiği nutkunda şöyle seslenmektedir.
“ Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra bizim evlatlarımız olmuşlardır.” Bu sözleri duyan bütün dünya haber ajanları hayretler içinde nutku tekrar tekrar yayınlamışlar, Atatürk’e büyük saygı duymuşlardır.
Demokrasiye inanmış, yasalara saygılı olmuştur. Türk halkını kulluktan bireyliğe taşımış, demokrasi fikrini geliştirmek için “Yurttaşlık Bilgisi” ve “Medeni Bilgiler” kitabını yazmıştır. “ Ben fikirlerimi kongrelerden, T.B.M.M.’den aldığım yetkiyle tatbik ettim” demiştir.
Ulusal egemenlik ve ulusal bağımsızlıkçıdır. Ulusal egemenlik uğruna canımı vermek, benim için namus ve onur borcudur.” “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir… Ben yaşayabilmek için kesinlikle bağımsızlık bir ulusun çocuğu olarak kalmalıyım” sözlerinde açıkça ifade edilir.

Ulusal Birlik ve Beraberlik, Bilimsel ve Akılcılık, Çağdaşlaşma O’nun en büyük özelliklerindendir. Kuvvetin milletin olduğuna inanır.
Bir tren yolcuğunda kondüktör bilet kontrolüne gelir. Atatürk’ü görünce geri çekilmek ister. Atatürk kondüktöre seslenir. “Görevini yap! ( Diğerlerini göstererek ) Bu efendilere niçin bilet sormuyorsun?”
Milletvekilleri : “ Paşam biz milletvekiliyiz. Tren bileti almayız. Parasız bineriz.” deyince hayret ve alaylı,
“ Bu ayrıcalığı hiç beğenmedim. Çok ayıp ve acayip bir kural! Çok güzel halkçılık” der.
Hatay sorununu kişisel sorun olarak görmüş, eğer hükümet kısa sürede çözemezse milis kuvvetleriyle çözmeye karar vermiş, bunun içinde Kolordu Komutanı Mustafa Muğlalı Paşadan tamamı sivil giyinmiş beş bin kişiyi on beş gün içinde hazırlamasını istemiştir. Gerektiğinde sivil kuvvetlerin başında Hatay’ı almak için.
O’ ülkesi ve halkı için ölümle dansı ile göze almış bir kahramandır. Doktorla günün yirmi üç saatini dinlenerek geçirmelerini istedikleri halde halkın sorunlarını yerinde görmek, Mussoli’nin gibilere meydan okumak için güney illerine gezi yapmıştır.
Söz Mussoli’ni den açılınca şu olayı anlatmak doğru olacaktır.

Bu Kıyafetimi de Yazınız
Mussoli’nin Roma İmparatorluğunun Akdeniz kıyısındaki topraklarından söz ettiği bir sırada İtalyan büyük elçisi Atatürk tarafından kabul edilir. Elçi, Türkiye ile dost geçinmek arzusunu tekrarlarken diplomatik bir dille “ en çok müsaadeyi mazhar ülke” olmadan söz eder. Atatürk sivil elbiselidir. Konuğuna “ birkaç dakika bekleyin” der. Döndüğünde mareşal üniformalıdır.
Gülerek yerine otururken:
“ Sinyor, Mussolini’ye son cümlenizi ve bundan sonra benzerlerini bu kıyafetimle dinlediğimi de yazınız” der. Elçi maksadını anlatamamış olmanın özrüne sığınarak izin ister ve çıkar.

Atatürk yaptıkları ile öğünen bir lider asla olmamıştır.
Bir gün Milli Eğitim Bakanlarından Vasıf Çınar Atatürk’e sorar: “ En büyük inkılâbınız hangisidir”? Atatürk cevap verir: “ Benim yaptıklarım birbirine bağlı ve gerekli işlerdir. Bana yaptıklarımdan değil, yapacaklarımdan sorunuz.” O’nun yaptıklarını dünya takdir etmektedir. Büyük lider karanlığı bilgisizlik ve cehalet olarak kabul etmektedir. Her yeniliğe “Gâvur icadı” demenin ve karşı çıkmanın ne demek olduğunu elbette en iyi bilendir. Koskoca bir Cihan İmparatorluğunun karanlık sonunda yok olduğunu gözlemlemiş ve yaşamıştır. Karanlıktan korkmak şöyle dursun; karanlığın, bilgisizliğin en büyük düşmanıdır. Yaşamını Türk Ulusunun aydınlığa çıkmasına harcamıştır. Türk’e yaraştığı, Türk istediği için devrimleri yapmıştır. Kaymak Hafız ve onun gibilere kızdığı için değil.
O, bir program adamıdır. Çok düşünür, danışır, kararlar alır ve uygulamaya geçer.
Atatürk, Napolyon’a ait okuduğu bir kitapta şu fıkraya rastlanıyor: Napolyon’a sormuşlar:
“Programınız nedir?” o da cevap verir.
“Ben yürürüm, program benim hareketimden çıkar. Atatürk bu fıkrayı okuduktan sonra ilave ediyor: “ Evet ama o türlü giden sonunda başını Sent Helen kayalarına çarpar.”

Atatürk yalnız Türk ulusuna değil, mazlum uluslara da örnek olmuş büyük bir lider ve devrimcidir. Dünya o’nu hayranlıkla anlatmakta ve anmaktadır.
“İşte çöküşün en dip noktalarına gelindiği ve Osmanlı İmparatorluğunun son kalıntısı da Dünya haritasından silinmek üzere bulunduğu bir zamanda Mustafa Kemal ortaya çıkar. Gerçekleştirdiği, tarihte eşi görülmemiş bir eserdir”
Benoıst Mıchen-Mustafa Kemal, Bir İmparatorluğun ölümü s/15

“Büyük önderlerin köklü vasıflarına sahip. Talih! Fakat sadece talih değil, onu havada yakalama” önsezi ve sonuna kadar kullanma yeteneği…”
Otto Liman Von Sanders

“1920’lerde Türk toplumu ya gelişecek ya da ölecekti. Her ne pahasına olursa olsun yaşamayı yeğlemiştir. Bununla birlikte Türkiye’deki tek parti yolu, hiçbir zaman faşist-Nazi-komünist tipi bir diktatörlük biçimi olmamıştır. Bu rejimin sonrası umut ve cesaret verici olmuştur.”
Prof. Dr. Arnold J. Tonybe-Atatürk’e Saygı S/386

“… Türk tek partisinin yapısında da totaliter bir taraf yoktu. Bu yapı ne hücrelere, ne milise, hatta nede gerçek anlamda ocaklara dayanıyordu… Üyelik herkese açıktı.
Maurice Duvargel “Siyasi Partiler” S/359-316

“Büyük Yunan Filozofu Platonun “Krallar filozof olsa ve filozoflar kralların tahtında otursaydı” şeklindeki dileği tarihte gerçekleşmedi. Hâlbuki yirminci yüzyılda ilk defa olarak Atatürk’ün şahsında Platon’un istediği gibi, kelimenin tam anlamıyla bunu görmekteyiz. “O, bir dahi bir fikir adamı olarak bir milletin, yani Türk Milletinin mukadderatını ele almış ve bu milletiyle atıldığı Kurtuluş Savaşı, bu milletin medeni durumunu değiştirmiş, bir inkılâp ve diğer milletlerin haklarını da koruyan barış ile insanlığa büyük muhteşem bir örnek vermiştir.
Prof. Dr. Herbert Melzig

“ Atatürk olmasaydı Türk belki Özbekistan’da olurdu, ama Trakya ve Anadolu’da kalmazdı. Yüzyılda tüm civar büyük coğrafyadan sürülmüş ve katledilmiş Türklerin Konya Ovasından sürülmeleri ve atılmaları ne kadar sürerdi sanıyorsunuz? Ne Türk nede Türkiye kalırdı. Mustafa Kemal sadece Türkiye’yi kurtarmadı. Türk neslini de kurtardı.
Justin Mc Cart

“Atatürk’ü diktatör sayanlar olmuştur. Bence bu hem yanlış, hem de yanıltıcı bir görüştür… Kanunlara aykırı davranışlarda bulunmaktan kaçınmıştır. T.B.M.M.’ne ise büyük saygısı vardı… Pek çok kimsenin sandığı gibi sağa sola emirler yağdırmak şöyle dursun Atatürk, Bakanları her zaman kendi sorumluluklarını yüklenmeye zorlardı”
Sir Percy Lorraine, “Atatürk’e Saygı” S/287-294

“Yaklaşık 700 yıl boyunca Ortadoğu ve Orta Avrupa kanlı savaşlara sahne olmuş, fakat Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuyla bölgedeki istikrarsız durum, sona ermişti. Barış davasına bu değerli katkını sahibi olan Türkiye Cumhuriyeti Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk önder, dünya barışının öncüsü ve olağan üstü bir devrimci olması nedeniyle NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ’NE adaylığını sunmakta büyük onur duymaktayım.
Venizelos - Yunanistan Başbakanı

Dahası:
Unesco’nun, 1979 yılında 156 ülkenin oybirliği ile aldığı Atatürk ile ilgili kararda:
“ Uluslar arası anlayış ve barış yolunda çapa harcamış üstün bir kişi, olağan üstü bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, insanlar arasında hiçbir renk, din, ırk ayrımı gözetmeyen eşsiz devlet adamı, Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu…” denilmektedir.
Ve daha dahası:
20.yüzyılda yaşamış 377 lider arasında Atatürk, 20. yüzyılın en büyük Devlet Başkanı seçilmiştir.
“ The Nature Of, Political Leadership” adlı eser A.M. Ludwing adlı ünlü bir psikiyatrın yaptığı ve yirmi yılda tamamlanmış araştırma Eylül 2002’de ABD Kongresinin televizyonunda tüm dünyaya açıklanmıştır.
Bu dünya görüşlerinden sona Atatürk Diktatördü diyenler ya diktatörün anlamını bilmemekte veya Atatürk’ü tanımamakta yakutta Atatürk düşmanlığı yapmaktadır.

Ne Yazık Ki Türk Değilim

Büyük matem günü. İki küçük okul öğrencisi ellerine geçirdikleri bir gazetede Atatürk’ün tabutunun resmine bakıyor, baş başa hüngür hüngür ağlıyorlardı. O sırada oradan geçen bir yabancı subayı çocukları görünce birden bire durdu… Hayretle uzun uzun ona baktı. Yürümek istedi, yürüyemedi; durdu. Keskin ve sert bir selam vererek kendi kendine “Ne Yazık ki Türk Değilim.” diye mırıldandı. Fakat oda ağlıyordu.
80 yerli ve yabancı imza Atatürk’ü Anlatıyor’dan.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu Büyük Elçidir. Hindistan’ın genç elçisi de Gandi’nin sağ kolu olan Desai’nin oğludur. Hintli diplomatla arkadaş olduktan sonra bir anısını şöyle anlatır.
“Okuldan her eve dönüşümde babam beni yanına çağırır ve ne öğrendiğimi sorardı. Bende gerekli bilgileri verirdim. Sık sık şöyle derdi: “Bir insan olarak bu derslerden yararlanman elbette gereklidir. Fakat bir Hintli olarak muhtaç olduğum en büyük ders Türkiye Kurtuluş Savaşı tarihidir. Şimdi yanıma otur, onu da sana ben anlatayım.”
Endonezyalı bir diplomatta Yakup Kadri Karaosmanoğlu’na bir anısını anlatmıştı:
“Dokuz yıl önce bir ticaret işi için Saygon’a gitmiştim. Baktım ki, halk tapınaklara toplanmış bir yas ayini yapıyor. “Ne oldu? Kim öldü?” diye sordum. “Mustafa Kemal sonsuzluğa göçtü dediler…”
Vatan gazetesinin başyazarı Ahmet Emin Yalman’dan:
Uzun gezilerinin birinde İngiliz Güyanı’na uğrar ve orada bir yerli ile arasında şu konuşma geçer:
“ Siz hangi millettensiniz”?
“Türk’üm”
“Öyleyse dost ve hatta kardeş sayılırız.”
“Neden, Müslüman mısınız”?
“Hayır, Hıristiyan’ım. Fakat bağımsızlığına susamış bir Günyan’lı Hıristiyan’ım ve bir çok yurttaşım gibi sizin Kurtuluş Mücadelenizin hayranlarındanım. Günün birinde bizde büyük önderiniz Mustafa Kemalin açtığı yoldan yürüyeceğiz…”
Ahmet Taner Kışlalı-Dünden Gelen Işık

Ölümü Üzerine Dünya Basınında Çıkan Örnekler

“Atatürk, tarihte görülmüş olan büyük adamların hiçbirine benzemez. Çünkü onun yaptıkları âdemoğullarını yapabilecekleri işlerden değildir. O, büsbütün başka bir insandır”.
El-Muri Gazetesi
“Atatürk, eski Türkiye’den modern bir devlet çıkarmıştır.”
Stipi-Arnavut Gazetesi
“Atatürk devrimleri kuşağımızın en olağan üstü olayıdır.”
Daily Telegraphi-İngiliz Gazetesi
“Tarih silinmez harflerle bu devlet adamının adını hak edecektir”
Politika-Yugoslav Gazetesi
“Atatürk, milli enerjiyi harekete geçirdi”
Slova-Bulgar Gazetesi
“Atatürk olmasaydı, yeni Türkiye mevcut olmazdı”
Hufsud Statbaldet- Fin Gazetesi
“Hiçbir kimse bu muzaffer general, bu yılmaz devrimci bu insan Kahraman, bu çok popüler adam kadar halkın kalbine yakın olmamıştır.”
Eko Dö Frans-Fransız Gazetesi
“O, hiçbir zaman kendini düşünmedi, bütün varlığını memleketine ve ileri bir insanlık ülküsüne vakfetti. Hiçbir zaman hayal peşinde koşmadı.”
Lord Kinross-İngiliz Yazarı
“Atatürk, ölümü köleliğe üstün tutan bir ulusun neler yapabileceğini göstermiştir. Bu örnek unutulmayacak.”
Habib Burgiba- Tunus Devlet Başkanı
“Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken, onun bakışlarıyla Dünyayı aydınlatan bir Güneş haline geldi”
Muhammed İkbal- Pakistan Ulusal Şairi-Mutasaffıf
“Dehanızın en büyük eseri laik bir Türkiye yaratmak olmuştur.”
Edourat Herriot-Fransa Meclis Başkanı
“O’nun adı, dünyanın en büyük ilham kaynaklarından biri olarak yaşayacak ve Müslümanların en derin yurtseverlik içinde yaşamalarına önderlik edecektir. O’na duyulan sevgi, daima bütün Müslüman dünyasına ve insanlığa yararlı olacaktır.
Muhammed Azan Khan-Pakistanlı General

Bazı şairlerden şiirler

Davullar zurnalar döğende
Ben seni hatırlarım
Binip trende gezende
Ben seni hatırlarım
Cahit KÜLEBİ

Yıl otuz sekiz on Kasım Perşembe
Hatırdan çıkmayacak bir sonbahar
Sarsılıyor İstanbul yedi tepe
Yaman esmiş Dolmabahçe’den rüzgâr
Cahit Sıtkı TARANCI

Bir milletin melalini söyler derin derin
Derya, önünde çırpınarak Dolmabahçe’nin
İbrahim Alaaddin GÖVSA

Hani bir vakitler Kubilay’ı kestiler
Gün bu yurdun: Kesenleri astılar
Sen uyudun onlar dirildi
Mustafa’m, Mustafa Kemal’im
Mithat Cemal KUTAY





Senin dalın yaprağın biz senin fidanların,
Biz bunları yapmadık.
Sen, elbette bilirsin, bilirsin Mustafa Kemal
Elsiz ayaksız bir yeşil yılan
Yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa Kemal
Derdimiz öyle büyük davamız öyle az ki…
Nasıl dindirilir gözyaşlarımız
Öz ağlamazsa, göz ağlamazsa
Atilla İLHAN

Siz Ali Bey, Veli Efendi busunuz
Gelecekler önünde suçlusunuz
Ne olmuş, ne yapmışlar bize
Nasıl bağlanmış elimiz kolumuz
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

Dörtnala uçan
Bir atlı gibi geçiyor zaman
Nerde o altın başlı komutan
…………
Tanrının rahmeti üstüne olsun
Atatürk adlı kahraman
Halim YAĞCIOĞLU

ATATÜRK’ÜN çizdiği yolda bütünleşerek tüm engelleri yenme dileğimle.

NOT: 10 Kasım anma törenini 30 Ağustos İlköğretim Okulunda izledim. “Atatürk Oratoryosunu” seslendiren genç Mustafa Kemalleri selamlıyorum. Ayrıca Koro başarılıydı. Her iki çalışmada görev alan öğretmenleri kutluyorum.

Mehmet DEMİRAĞ
12/11/2008

29 Eylül 2008 Pazartesi

ÇAĞLARIN ÖNDERİ’NİN, DEVRİM VE DEVRİMCİLERLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ

ÇAĞLARIN ÖNDERİ’NİNEGEMENLİK,­ DEVRİM VE DEVRİMCİLERLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ
Unutulmamalıdır ki, ulusun egemenliğini bir kişinin, yada bir kaç kişinin elinde bulundurmasından çıkar bekleyen cahil ve aymaz insanlar vardır. Hükümdarlar kendilerini, var sandıkları bir gücün temsilcisi sayarlar ve bundan zevk alırlar. Fakat onların çevresindeki çıkarcılar bu durumu din kılığına büründürerek bütün ulusu aldatmaya çalışırlar, nitekim şimdiye kadar çalışmışlardı da. Sonunda ulusun kulakları bu kişilerin şakımalarıyla dolar ve hak kendisine aşılanan düşünceleri din gereği ve gerçek sayar. Bu kişiler mürteci gerici yapıklarına da irtica gericilik denir.
(Ocak 1923,S.D.!!)
Haklarımız gayet yasal ve açıktır. Onları elde etmek için gücümüz de vardır, erkimizde, vardır. Ordularımız ve ordularımızı oluşturan ulusumuz güçlüdür Ve bu yurdun, bu ulusu yaşatan zenginlik kaynakları vardır. Bunların üstünde de bir gücümüz vardır ki, o da eriştiğimiz ve gerçek olarak elimizde bulundurduğumuz ve bulunduracağımız eylemli olarak kanıtladığımız ulusal egemenliğimizdir.
(Ocak 1923,S.D.!!)
Ulusun egemenliği öyle bir ateştir ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, yok olur. Temeli ulusların köleliklerine dayanan kuruluşlar her yerde ergeç. Yıkılacaklardır.
(Ağustos 1924,)
Türkiye Cumhuriyeti yalnız iki şeye güvenir, birisi ulusun kararı, diğeri, en acı ve göç koşullar altında dünyanın takdirlerine hakkıyla layık olan ordumuzun kahramanlığı, işte bu iki şeye dayanır.
(Şubat 1924,S.D.!!)
Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlern amacı Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamıyla çağdaş ve bütün anlam ve biçimleriyle uygar bir toplum haline getirmektir. Devrimlerimizin temel ilkesi budur. Bu gerçeği kabul edemeyen kafalar değiştirmek zorunludur. Şimdiye kadar ulusun kafasını paslandıran uyuşturan bu düşüncede bulunanlar olmuştur. Ne olursa olsun kafalara yerleşmiş bu boş inanlar tümüyle çıkarılacaktır. Onlar çıkarılmadıkça kafalara gerçeğin aydınlığını sokabilmek olanağı yoktur.
(1927,N)
Gerçek devrimciler, ilerleme ve yenilik yolunda bir devrime yöneltmek istedileri insanların ruh ve vicdanlarındaki gerçek eğilimi kavrayabilenlerdir. Bununla ilgili olarak şunu da söyleyeyim ki, Türk ulusunun son yıllarda gösterdiği hayranlık uyandıran başarılarının, yaptığı siyasal ve toplumsal devrimlerin gerçek sahibi kendisidir, sizsiniz. Ulusumuzda bu yetenek ve gelişme duygusu doğal olarak var olmasa idi, onu yaratmaya hiç bir güç yetmezdi. Herhangi bir gelişme durumunda bulunan bir topluluğu bu durumdan çıkarıp damdan düşer gibi her hangi bir gelişme aşamasına ulaştırmanın olanağı olmadığını açıklamaya elbette gerek yoktur.
(Ağustos 1925,S.D.!!)
Devrimin amacını kavramış olanların onu her zaman korumaya güçleri yetecektir.
(1925)
Devrimin yasası var olan yasaların üstündedir. Biz öldürülmedikçe, bizim kafalarımızdaki akım durdurulmadıkça başladığımız devrim ve yenilik ve devrim yasası bir an bile durmayacaktır.
(1923,A.İ.B.T.)s.96
Ülkenin ve devrimlerin içerden ve dışardan gelebilecek tehlikelere karşı bütün uluscu ve cumhuriyetçi güçlerin bir araya gelmeleri gerekir.
(Mart 1931,S.d.!!!)
Akla uygun hiç bir kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin ve inanışların korunmasında direnip duran ulusların ilerlemesi çok güç olur, belki de hiç olmaz. İlerleme yolunda bağları ve koşulları aşamayan uluslar yaşamın akla uygun olduğunu ve eyleme dayandığını göremezler. Yaşamı geniş kapsamıyla gören ulusların egemenlği altında girip onlara esir olmaktan kurtulamazlar.
(Ekim 1922,S.D.!!)
Ülkemiz, ne olursa olsun çağdaş, uygar ve sürekli yenilenen bir ülke olacaktır. Benim için bu, önemli bir yaşam sorunudur. Bütün özverilerimizin verimli olması buna bağlıdır. Türkiye, ya yeni görüş ve düşüncelerle donanmış olarak dürüst biçimde yönetilecek, ya da böyle yönetilmeyecektir.
Göreceğimiz işlerde engeller hiç bir zaman halktan, bu yoğun topluluktan gelmeyecektir. Halk, refah içinde, bağımsız ve varlıklı olmak istiyor.Komşularının refah içinde olduğunu görerek yoksulluk içinde olmak çok ağırdır. Gerici düşüncelerle beslenmiş olanlar belirli bir sınıfa dayanabileceklerini sanıyorlar. Bu, kesinlikle kuruntudur, bir sanıdır. İlerleme yolumuzun önüne dikilmek isteyenleri ezip geçeceğiz. Yenileşme yolunda duracak değiliz. Dünya şaşılacak hızda bir akımla ilerliyor. Biz, bu düzenli gidişin dışında kalabilir miyiz?
(Aralık 1923,S.D.!!!)
Halkla sık sık ilişkim oldu. O temiz yürekli topluluk, bilmezsiniz, yenilikten ne denli yanadır.
(Aralık 1922,T.H.)
Bu güne kadar elda ettğimiz başarılar bize ancak ilerlemeye ve uygarlığa doğru bir yol açmıştır, yoksa daha tam anlamıyla ilerleyişe, uygarlığa ulaştırmış değildir. Bize ve torunlarımıza düşen görev, bu yol üzerinde duraksamadan ilerlemektir.
(Ağustos 1923,S.D.!)
Uygarlık yolunda başarı yenileşmeye bağlıdır. Toplumsal yaşamda, ekonomik yaşamda, bilim ve teknik alanında başarılı olmak için, tek gelişme ve ilerleme yolu budur. Yaşam ve geçime egemen olan kuralların zamanla değişmesi, gelişmesi ve yenilenmesi zorunludur. Uygarlığın yeni yeni buluşlarının, olağan üstü teknik başarılarının dünyayı değişmeden değişmeye sürüklediği bir çağda, yüzyılların eskitip yıprattığı görüşlerle, geçmişe düşkünlükle varlığını koruma olanağı yoktur.Uygarlıktan söz ederken şunu da kesinlikle belirtmeliyim. Uygarlığın temeli, ilerleme ve güçlülüğün temeli, aile yaşamındadır. Bu yaşamda aksama, kesinlikle, toplumsal, ekonomik ve siyasal güçsüzlüğe neden olur. Aileyi oluşturan kadın ve erkeklerin doğal haklarına sahip çıkmaları, aile görevlerini yapmaya güçleri olması gereklidir.
(Ağustos 1924,S.D.!!)
Medeni hukukta, yurttaşlık hukukunda, aile hukukunda izleyeceğimiz yol ancak uygarlık yolu olacaktır.
(Mart 1924,S.D.!)
Dağları delen, göklerde uçuşan, göze görünmeyen küçücük parçacıklardan yıldızlara kadar her şeyi gören, aydınlatan, inceleyen uygarlığın güç ve yücelği karşısında Ortaçağ kafasıyla, ilkel ve boş inanlarla yürümeye çalışan uluslar kesinlikle yok olacak veya hiç değilse esir olup aşağılanacaktır. Halbuki Türkiye Cumhuriyeti halkı yepyeni ve olgunlaşmış bir topluluk olara sonsuza dek yaşamaya karar vermiş, esirlik zincirlerini ise, tarihe benzeri görülmemiş kahramanlıkla parça parça etmiştir.
(Ağustos 1925,S.D.!!)
Uygarlık öyle güçlü bir ateştir ki, ona ilgisiz kalanları yakar, yok eder. İçinde bulunduğumuz uygarlık ailesinde bize yaraşan yeri bulacak ve onu koruyup yüksek bir düzeye çıkaracağız. Refah, mutluluk ve insanlık bundadır.
(Ağustos 1925,S.D.!1)
Ülkemizin ve ulusumuzun ilerlemesi, yükselmesi ve ileriye gitmesi için her bireyin sorumlu olduğu bilinmelidir.
Kaynak
Atatürk’ten Düşünceler - Enver Ziya KARAL

27 Eylül 2008 Cumartesi

ÇAĞLARIN ÖNDERİ'NİN DEVLET YÖNETİMİ HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ

Ulusun efendisi yoktur, Ulusa hizmet vardır . Bu ulusa hizmet eden onun efendisi olur. (Aralık 1921,S.D.!)Ülkemin ve ulusumun kurtuluşu ve mutluluğu için çalışmaktan başka bir amacım yoktur. Bu, insana yeter bir sevinç ve zevk sağlar. Kişinin, ailenin rahatı ve mutluluğu ancak ulusun rahat ve mutluluğu ile sağlanabilir. (Ocak 1925,V)Bireyler düşünmeyi bilmezse, topluluklar istenen yöne, herkesce iyi veya kötü yönlere götürülebilirler. Kendisini kurtarabilmek için her bireyin yazgısıyla kendisinin ilgilenmesi gerekir. Aşağıdan yukarıya, temelden çatıya doğru yükselen bir kuruluş elbette sağlam olur. Ancak kuşku yok ki, her işin başlangıcında, aşağıdan yukarı olmaktan ziyade yukarıdan aşağıya olmak zorunluluğu vardır. (Aralık 1920,S.D.!)Şunu bir gerçek olarak biliniz ki, şeref hiç bir zaman belli bir adamın değil, bütün ulusundur. Eğer yapılan bir iş önemliyse, elde edilen başarılar belirginse, dikkat çekiciyse, her birey kendini kutlamalıdır. Çünkü böyle büyük şeyleri ancak çok yetenekli büyük uluslar yapabilir ve bu ulusların her bireyi böylesine ve büyük bir ulustan olduğunu düşünerek kendisini kutlasın. (Mart 1923,S.D.!!)Baylar ellerine bir ulusun yazgısı emanet edilen kimseler, o ulusun güç ve erkini yalnız gene o ulusun gerçek ve elde edilebilir çıkarları yolunda kullanmakla yükümlü olduklarını bir an olsun unutmamalıdırlar. Bu kimseler düşünmelidirler ki, bir ülkeyi ele geçirmek, o ülkenin yurtaşlarına egemen olmaya yetmez. Bir ulusun ruhu ele geçirilmedikçe, bir ulusun kararlılık ve iradesi kırılmadıkça, o ulusa egemen olmaya olanak yoktur. Yüzyılların oluşturduğu ulusal bir ruha, sağlam, şaşmayan bir ulusal iradeye hiçbir güç karşı koyamaz. Birinin egemenliği altına girmek istmeyen bir ulusu esir olarak tutabilecek kadar güçlü zorbalar artık dünyada kalmamıştır. (Ağustos 1924,S.D.!!)Esin ve güç kaynağı ulusun kendisidir. Ulusun ortak eğilimi, genel düşüncesi olduğunu yadsıyanlar vardır. Böylelerini hepiniz çok dumuşsunuzdur. Ülkemizin başına gelmiş olan bunca felaketler, hiç kuşku edilmemelidir ki, bu aymaz insanların ülkenin yazgısı ve iradesini ellerinde tutmuş olmalarından ileri gelmiştir. (Eylul 1924,S.D.!!) Bizim açık ve uygulanabilir gördüğümüz siyasal yöntem "ulusal siyasettir." Dünyanın içinde bulunduğu genel koşullar ve yüzyılların kafalara vekarekterlere yerleştirdiği gerçekler karşısında düşe kapılmak kadar büyük yanılgı olamaz. Tarihin dediği budur, bilimin, aklın dediği budur.Ulusumuzun güçlü, mutlu ve sağlam bir düzen içinde yaşayabilmesi için devletin bütünüyle ulusal bir siyaset gütmesi, ve bu siyasetin iç örgütlenmemize uyumlu olması ve onlara dayanmasıdır. Ulusal siyaset dediğimiz zaman anlatmak istediğimiz şudur; "Ulusal sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak varlığımızı koruyup ulusun ve ülkenin gerçek mutluluğuna, ülkenin bayındırılığına çalışmak, gelişi güzel, ulaşılamıyacak istekler ardında ulusu koşturmamak ve zarara sokmamak, uygarlık dünyasının uygara ve insanca davranışını ve karşılıklı dostluğunu beklemektir. (Nisan 1920,N)Hizmet edenler, namuslarının gereği olan ödevlerini yerine getirmekten başka bir şey yapmamışlardır. (Ocak 1923,S.D.!!)Eğer bağlı olduğum ulusun ün ve onuru varsa, ben de ün ve onurluyum. Yoksa içinizden her hangi bir adam çıkar da, ün ve onur peşinden koşar ve herkesten ayrı olmak isterse biliniz ki o başınıza beladır, beladır, beladır. Ulus böyle kimselerin davranışına müsaade etmemelidir. (10 Kasım 1930.U)Her Türk'ün son nefesi, Türk ulusunun nefesinin tükenmeyeceğini, onun sonsuz olduğunu göstermelidir. Yüksek Türk! Senin için yükselmenin sınırı yoktur. (11 Ocak 1935,Mülkiye Mektebi Öğrencilerine)Durumu ve gerçeği bilenler, bağlı bulundukları ulusun insanlarını ellerinden geldiği kadar uyarıp aydınatarak onlara kurtuluş hedefine doğru yürüme yolunda kılavuzluk etmeyi en büyük insanlık ödevi bilmelidirler. (1927,N.)Tarih ne güzel aynadır. Özellikle ahlaktan yana gelişmemiş olan topluluklar en yüce kutsal kavramlar karşısında bile insanı küçülten duygulara bağlı kalmaktan kendilerini alıkoyamıyorlar. Tarihe geçen bütün olaylarda, bu olaylara yol açanların tutum, eylem ve davranışı onların ahlak düzeyini açıkça gösterir. (Temmuz 1915,Belleten,C.V!!.S.28)Biz esinlerimizi gökten ve bilinmeyen, görünmeyen dünyalardan değil, doğrudan doğruya yaşamdan alıyoruz. Bizim yolumuzu çizen, içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk ulusu, bir de, uluslar tarihinin binbir sıkıntı ve acı dolu yapraklarınan çıkardığımız sonuçlardır. (Kasım 1927,S.D.!)Bir ulusta, özellikle bir ulusun başında bulunan yöneticilerde bir takım kişisel tutkular ve atışmalar, ulusa, yurda karşı olan ödevin gerektirdiği yüce duygulara üstün geldiği ülkelerde çözülme ve çökme önlenemez. (Aralık 1921,S.D.!)Ülke olmassa parti kaç para eder? Önce ülke esenlğe çıkabilsin ki, partilerde ondan sonra siyasal, toplumsal bir temele, bir görüşe dayanarak kurulabilsin. (Ekim 1919,S.D.!!!)İnsanlar her zaman yüksek, temiz ve kutsal amaçlara doğru yürümelididir. Bu türlü davranıştır ki, insan olanın kafasını, vicdanını doyurur ve bütün insanlık kavramlarını karşılar. Böyle yürüyenler özverileri oranında yükselirler ve bu çeşit davranış hep açık olur.Çünkü alnı açık, kafası açık, vicdanı açık insanlar tarafından yönetilebilen toplumlar ancak bir anlamda hareketleri izleyebilirler. Düşünce, duygu ve girişimlerini gizli tutanlar, gizli araç kullanmaya kalkanlar kesin olarak utanç veren akıl ve mantık dışı harekelerde bulunanlar olabilir. Böyle girişimlerde bulunanların elde edecekleri sonuç, eninde sonunda, acı bir düş kırıklığından başka bir şey değildir. (1 Haziran1926,S.D.!!!)Ulusa dost görünüp de, ilk fırsatta iktidara geçtikten sonra onun gerçek ihtiyaçlarını düşünecek yerde, ülkeyi kendi istediği yönde götüren laf anlamayan, yetkililerin uyarılarına kulak asmayan, ulusta var olan güçleri kendisine bağlamaya çalışan kahraman görünüşlü insanlardan çok acı çekildi. Onun için karabasanların yinelenip süre gitmesi arzu edilir şey değildir. (Ekim 1919,S.D.!!!)Baylar sırası gelmişken, saygıdeğer ulusuma öğüt olarak şunu derim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamarı kan ve vicdanlarındaki gerçek özü dikkatle incelemeyi bir an olsun elden bırakmasınlar. (1927,N.)ULUSUN İRADE VE İSTEKLERİNE UYMAYANLARIN YAZGISI ACI BİR DÜŞKIRIKLIĞIDIR, ÇÖKÜŞTÜR. (Mart 1923,S.D.!) KAYNAKEnver Ziya KARAL - ATATÜRK'TEN DÜŞÜNCELER

ÇAĞLARIN ÖNERİ VE MİLLİ EĞİTİM

Şimdiye kadar izlenen öğrenim ve eğitim yöntemlerinin, ulusun gerileme sürecinde en önemli etkenlerden biri olduğu kanısındayım. Onun için ulusal eğitim programından söz ederken, eski dönemlerin boş inançlarından, doğuşta olan niteliklerimize aykırı düşen yabancı düşüncelerden, Doğu ’dan, Batı’dan gelebilecek bütün etkilerden tamamıyla uzak, ulusal karakter ve tarihimize uygun bir kültür demek istiyorum. Çünkü, ulusumuzun üstün zekasının bütünüyle gelişmesi ancak böyle bir kültürle sağlanabilir. Gelişigüzel bir yabancı kültürü kabullenmek, şimdiye kadar izlenmiş olan yabancı kültürlerin yıkıcı sonuçlarını yineleyebilir. Kültür ekildiği yerin niteliği ile orantılıdır. Bu yerde ulusun karekteridir.
Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken varlıkları ile, hakları ile birlikleri ile çatışan bütün yabancı öğelerle savaşmaları gerekliliği ve ulusal düşünceleri bütün coşkuları ile her türlü zıt düşünmeye karşı şiddetle ve özveriyle savunmak zorunluluğu benimsetilmelidir. Yeni kuşağın bütün ruhsal güçlerine bu niteliklerin ve yeteneğinin aşılanması büyük önem taşır. Ulusların bitip tükenmeyen korkunç bir savaş halinde beliren yaşam felsefesi, bağımsız ve mutlu kalmak isteyen her ulusun bu niteliklerini benimsemesini bütün şiddetiyle zorunlu kılmaktadır.
(Nutuk: 3 Ekim 1927)
Ayrıntılarını bütünüyle uzmanlara bırakmak istediğim bu sorun hakkındaki genel düşüncelerimi tamamlamak için yeni kuşakların donatılması için gereken manevi nitelikler arasında güçlü bir erdem sevgisi ve güçlü bir düzen ve disiplin anlayışından da söz etmek zorunluluğunu duyuyorum.
(Temmuz 1921; S.D.II.)
Eğitim,eğitim ileleri erek ve niteliğ kadar önmlidir.Bu konuda tutulan yön yanlışsa,koskoca bir ulus güvenip inandığı kitapları.kutsal kitapları tnık göstererek yol gösterici oldklarını ileri sürenlerin sözlerin inanıp yürürlerse ve bu yürüyüş yönü kendisini yok olmaya sürüklerse ,uç, bu yoldan gitmiş olan temiz,iyi huylu,özverili,öndelerine güvenen zavallı halktan ziyad o önerlerin dğilmidir.
( Eylul 1924.S.D.!!)
Eğitimdir ki,bir ulusu ya özgür,bağımsız,şanlı ve yüce bir toplum halind yaşatır,ya da onu esirliğe,yoksulluğa sürükler.
Baylar,ulusal eğitimin ne demek olduğunu karamkta artık hiç bir karanlık yön kalmamalıdır.Bir kereulusal eğitim ilke olarak alndıktan sonra onuo,dilini,yötemini,araçlarınıda ulusal hale getirmenin orunluluğu tartışma götürmez.Ulusal eğitimle geliştirilmek ve olgunlaştırılma istenen genç kaaları bir yandan da paslandırıcı,uyuşturucu,düşsel fazlaıklarla doldurmaktan özenle kaçınmak gerekir.
(Eylul 1924.S.D.!!)
Baylar,yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize,görecekleri öğrenimin sınırı ne olursa olsun,en önce,her şeyden önce,Türkiye’nn bağımsızlığna,kendi benliğine ve ulusal eleneklerine düşman bütün öğelerle savaşmak gereği öğretilmelidir.Bunun için,dünyanın uluslararası durumuna göre,böyle bir savaşın gerektirdiği öğeleriyle donatılmış olmayan bireylere ve bu bireylerden oluşmuş toplumlara yaşam v bağımsızlık hakkı yoktur.
(Mart 1922.S.D.!)
Gözlerimizi kapayıp dünyadan soyutlanmış olarak yaşadığımızı düşünemeyiz.Ülkemizi bir çember içine alıp dünyaya ilgi duymadan yaşaymayız.Tersine ,iler ve uygar bir ulus olarak uygarlık alanı içinde yaşayacağız,bu da anca bilimle,teknikle olur.Bilim veteknik nerdeyse oradan alacağız ve ulusun her bireyinin kafasına koyacağız.Bilim ve teknik edinmek hiç bir sınırlama v koşula bağlı değildir.
(Ekim 1922,M.E.S.D.!)
Eğitim ve öğretimde uygulanacak yöntem,bilgiyi insan için fazla bir süs,bir zorbalık aracı yahut uygar bir zevk olmaktan ziyade maddi yaşamda başarılı olmayı salayan işe yarar ve kullanılabilir bir arç haline getirmektir.
(Mart 1923.M.E.S.D.!)
Erkek ve kız çocularımzın aynı yolda bütün öğretim derecelerindeki öğretim ve eğtimlernin uygulamalı olarak yürütülmesi önemlidir.Ülke çocukları her öğrenim derecesinde ekonomik yaşamda yapıcı,etkili ve başarılı olacak biçimde donatılmaıdır.Ulusal ahlakımız uygar ilkeler ve düşüncelerle beslenip güçlendirilmelidir.Bu çok önemlidir,özellikle dikkatinizi çekerim.Korkutma temelin dayanan ahlak bir erdem olmadıktan başka güvenilebilir değildir.
(Ağustos 1924,M.E.S.D.!)
Gelecek için hazırlanan yurt çocuklarına hiçbir zorluk karşısında baş eğmeyerek sabırla,dirençle çalışmalarını veöğrenim gören çocuklrarın ana ve babalarına da yavrularının öğrenimlerini bitirmeleri için her türlü özveriyi göstermekten çekinmemelerini öğütlerim.
(Temmuz 192,M.E.S.D.!)
Dünyada her şey için,uygarlk için,yaşam için, başarı için en doğru yol gösterici bilimdir,tekniktir.Bilim ve teknik dışında bir yol gösteici aramak aymazlıktır,cahilliktir,sapkınlıktır.Yalnız bilim v e tekniğin yaşadığımız her dakikadaki aşamaların evrimini kavramak ve ilerlemelerinizamanla izlemek gerekir.Bin,ikibin,binerce yıl önce bilim ve tekniğin koyduğu kuralları şu kadar bin yıl sonra bugün olduğu gibi uygulamaya kalkışmak,kuşkusuz bilim ve teknik alanına girmiş olmak değildir.
(Eylul 1924.S.D.!!)
Okulun sağlıyacağı bilim ve tknikle Türk ulusu,Türk sanatı,Türk ekonomisi,Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleriyle belirip gelişcektr.
(Ekim 1922.S.D.!!)
Ulusları kurtaran yalnız ve ancak öğretmenlerdir.Öğretenen,eğiiciden yoksun bir ulus daha ulus adını alma yeteneğini elde etemiştir.Ona sıradan bir yğın denir,ulus denemez.Bir yığnın ulus olabilmesi içn,
Ne olursa olsun,eğiticilere öğretmenlere ihtiyacı vardır.Bir toplumu gerçek ulus yapan onlardır.

Kaynak
Enver Ziya KARAL-Atatürk’ten Düşünceler

ATATÜRK'ÜN ESERLERİ

1-Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet Halk Fırkası’nın 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında toplanan İkinci Büyük Kongresinde söylemiş olduğu NUTUK; 1927’de Osmanlıca, 1934 ve 1938 yıllarında bugünkü harflerle basılmıştır. Daha sonra onlarca baskısı yapılan Nutuk; çeşitli tarihlerde İngilizce, İtalyanca, Fransızca, Almanca, Rusça ve Bulgarca’ ya da çevrilmiştir. Türkçe ve diğer dillerde yayınlanan Nutkun yayın tarihleri ve yayınevleri aşağıdadır.
TÜRKÇELERİ
1) ATATÜRK, Gazi Mustafa Kemal.
Nutuk, Ankara, 1927, 303 s., Osmanlıca
2) ATATÜRK, Gazi Mustafa Kemal.
Nutuk, Ankara, 1927, 543s., Osmanlıca
3) ATATÜRK, Gazi Mustafa Kemal.
Nutuk, Ankara, 1927, 627., Osmanlıca
4) ATATÜRK, Gazi Mustafa Kemal.
Nutuk, 2.c 5000, 2cilt, Ankara: Türk Ocakları Heyeti Merkeziye Matbaası, 1927, Osmanlıca
5) ATATÜRK, Gazi Mustafa Kemal.
Nutuk, Ankara, Türk Teyyare Cemiyeti 1927, Osmanlıca
6) ATATÜRK, Gazi Mustafa Kemal.
Büyük Nutuk, Ankara, (yay.y.), 1927, Osmanlıca
7) ATATÜRK, Gazi Mustafa Kemal.
Nutuk Mühteviyatına Aid Vesaik, Ankara 1927, 302 s., Osmalıca (TBMM K.)
8) ATATÜRK, Gazi Mustafa Kemal.
Nutuk, 2.bs., 1934, İstanbul: Devlet Matbaası. Gazi Mustafa Kemal tarafından Cumhuriyet Halk Fıkrası’nın 15-20 teşrinievvel 1927 tarihleri arasında toplanan İkinci Büyük Kongresi’nde,
Söylenmiştir.(AAM K., Milli K., TBMM K. ve ATESE )
9) ATATÜRK, Gazi Mustafa Kemal
Nutuk, İstanbul, 1938.



YABANCI DİLLERDEKİLER
İNGİLİZCE
1)ATATÜRK, Mustafa Kemal,
Nutuk: A Speech delivered by Ghazi Mustapha Kemal, K.F.Koehler, Leipzig, 1929.
2) ATATÜRK, Gazi Mustafa Kemal,
A Speech delivered by Ghazi Mustafa Kemal, President of the Turkish Republic, October 1927, Leipzig, K.F. Koehler Verlag, 1929.
3) ATATÜRK, Gazi Mustafa Kemal,
A Speech delivered by Mustafa Kemal Atatürk, Milli Eğitim Bakanlığı Yayını, İstanbul, 1963.
4) ATATÜRK, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Ankara, Başbakanlık Basımevi, 1981.
5) ATATÜRK Gazi Mustafa Kemal,
The Speech. Mustafa Kemal Atatürk, Çeviren: Önder Renkliyıldırım, 2.bs., İstanbul, Abc Yayınları, 1982.
6) ATATÜRK,Mustafa Kemal,
Nutuk: A Speech delivered by Ghazi Mustapha Kemal Atatürk in October, İstanbul, Üçdal Neşriyat, 1985.
7) ATATÜRK,Mustafa Kemal,
The Speech, İstanbul, Metro, 1987.
İTALYANCA
ll Discorso di Mustafa Kemal, Sulle Vicende della Turchra del 1919-1927, Çeviri: E.Rossi, Roma, 1927.
FRANSIZCA
1)ATATÜRK,Gazi Mustafa Kemal,
Discours du Ghazi Moustafa Kemal, Leipzig, K.F.K OEHLER Verlag, 1929.
2) ) ATATÜRK,Gazi Mustafa Kemal,
Documents relatif au discours du Ghazi Mustafa Kemal Pacha, Leipzig, K.F. Koehler Verlag, 1929.

3) ) ATATÜRK,Mustafa Kemal,
Discours prononce par Kemal Atatürk, Ankara, Grande Assemblee Nationale de Turquie, 1937.
4) ) ATATÜRK,Gazi Mustafa Kemal
Discours du Ghazi Moustafa Kemal: President de la Republique Turque, Ankara, Başbakanlık Basımevi, 1981.
ALMANCA
1)ATATÜRK,Gazi Mustafa Kemal,
Der Wegzur freiheit 1919-1920, Leipzig, Verlag von K.F Koehler, 1928.
2) ATATÜRK,Gazi Mustafa Kemal,
Die Nationale Revolution: 1920-1927, Leipzig, Velag von K.F.Koehler, 1928.
3) ATATÜRK,Gazi Mustafa Kemal,
Der Wegzur Freiheit, 1919-1920, Ankara, Başbakanlık Basımevi, 1981.
RUSÇA
1)MUSTAFA KEMAL,
Put Novoy Turtsii, 1919-1927, 4 cilt, Moskova, 1919-1934, Devlet yayını.
2) ATATÜRK, Mustafa Kemal,
İzbrani reçi i vistupleniya, Moskova: Progress, 1966, 439s.
BULGARCA
ATATÜRK, Mustafa Kemal,
İzbrani reçi i izkazvaniya/Kemal Atatyurk, Sos. Stefan Velikov; red. Nikolay Todorov, Sofiya: Narodna prosveta, 1981.
ATATÜRK’ÜN ASKERLİĞE DAİR ESERLERİ
1) Zabit ve Kumandan ile Hasbihal, Minber Matbaası, İstanbul-Babıali, 1334.
2) Cumali Orduğahı (Sürvari: Bölük, Alay, Liva Talim ve Manevraları), Selanik, 1325.
3) Tabiye Tatbikat Seyahati, Selanik Matbai Askeriyesi, 1327.
4) General Litzmann, Takımın Muharebe Talimi, Tercüme: M. Kemal, Selanik Örtülü Çarşıda Asır Matbaası, 10 Şubat 1324.
5) Bölüğün Muharebe Eğitimi (Talimi), Mahmut Bey Matbaası, İstanbul.
6) Tabiye Meselesinin Halli ve Emirlerin Suret-i Tahririne Dair Nesayih, Edirne Sanayi Mektebi Matb.,1916.



DİĞER ESERLERİ
1- Geometri, 2. bs., Türk Dil Kurumu Yayını, Meteksan, Ankara, 1981.(Bu kitabı Atatürk III.Dil Kurultayı’ndan hemen sonra 1936-1937 yılı kış aylarında Dolmabahçe Sarayı’nda kendi eliyle yazmıştır. İlk baskı İstanbul: Devlet Basımevi, 1937.)
2-Not Defterleri
3-Tamim ve Telgrafları
4- Söylev ve Demeçleri
5- Mektupları (yerli ve yabancılara, aşiret reislerine, din adamlarına vb.)
Atatürk’ün Yazdıkları
1-Gazetelere adıyla veya müstear adlarla yazdıkları (İrade-i Milliye, Hakimiyet-i Milliye, Anadolu Ajansı vb.)
2-Hatıraları

KAYNAK
Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Silah Arkadaşları Ankara 1999

ANKARA FETVASI VE GERÇEK DİN ADAMLARI

Geçen günlerde bir yazımda" İstanbul Fetvası'nı" yazmıştım.(1) Bu yazımda da Ankara Fetvasını yazarak, kısaca karşılaştırmaya çalışacağım.(2)

ANKARA FETVASI

Başta Ankara Müftüsü Mehmet Rifat Efendi (BÖREKÇİ) ve yirmi kişi tarafından 14-Nisan-1920’ de hazırlanmış, 153 il ve ilçe müftüsü ve diğer din bilginleri tarafından imzalanmıştır. Her maddesi dini gerekçelere dayandırılmış ve Milli Mücadelenin pekişmesinde etkili olmuştur. 16-Nisan –1920’de Heyet-i Temsiliye Başkanlığınca Anadolu’ya gönderilmiştir. 19,22,25-Nisan-1920 tarihlerinde Öğüt, İrade-i Milliye ve Açıksöz Gazetelerinde yayınlanmıştır.

“Dünya nizamının sebebi olan İslam Halifesi Hazretlerinin Halifelik makamı ve saltanat yeri olan İstanbul, müminlerin emirinin (Padişahın) rızasına aykırı olarak Müslümanların düşmanı olan düşman devletler tarafından fiilen işgal edilerek, İslam Askerleri silahlarından uzaklaştırılıp,bazıları haksız olarak şehit edilmiş, Halifelik merkezini koruyan bütün istihkamlar, kaleler, savaş aletleri zapt edilmiş ve resmi işleri yürüten ve İslam Ordusunu donatmakla görevli Bab-ı Ali’ye (Başbakanlık) ve Harbiye Nezaretine el konmuştur. Bu suretle Halife milletin gerçek menfaatleri uğrunda tedbir almaktan fiilen men edilmiştir. Sıkıyönetim ilan edilip Harp Divanları kurulmuş, İngiliz Kanunları uygulanarak kararlar verilmek suretiyle Halife’nin yargı hakkına müdahale edilmiştir.

Yine Halife’nin rızası olmadığı halde, Osmanlı toprakları olan İzmir, Adana., Maraş, Antep ve Urfa taraflarına düşmanlar saldırıp oradaki Müslüman olmayan uyruklarımızla el ele vererek İslamları toptan yok etmeye,mallarını yağmalamaya ve kadınlarına tecavüze,Müslüman halkın bütün kutsal inançlarına hakarete kalkışmışlardır.

Anlatılan şekilde hakarete ve esirliğe uğrayan Halifelerini kurtarmak için,ellerinden geleni yapmaları bütün Müslümanlarca farz olur mu?
Cevap: Allah en iyi bilir ki, olur.

Bu suretle, Halifeliğin meşru hakkını elinden alanlardan kurtarmak ve fiilen saldırıya uğrayan vatan topraklarını düşmanlardan temizlemek için uğraşan ve çalışan İslam Halkı şeriatça Allah yolundan ayrılmış olurlar mı?

Cevap: Allah en iyi bilir ki, olmazlar.
Halifeliğin gasp edilen haklarını geri almak için düşmanlara karşı açılan mücadelede ölenler “şehit”, kalanlar”gazi” olurlar mı?

Cevap: Allah en iyi bilir ki, olurlar.

Bu suretle, din uğrunda savaşan ve görevini yapan halka karşı düşman tarafından iltizam ederek İslamlar arasında silah kullananlar ve adam öldürenler şeriat bakımından en büyük günahı işlemiş ve fesatlık etmiş olurlar mı?

Cevap: Allah en iyi bilir ki, olurlar.

Bu suretle, aslında istemediği halde düşman devletlerinin zoru ve kandırması ile, olaylara ve gerçeğe uymayarak çıkarılan fetvalar Müslümanlar için şeriatça dinlenir mi ve ona uyulur mu?

Cevap: Allah en iyi bilir ki , uyulmaz.

İstanbul Fetvası, Anadolu'daki Ulusal Bağımsızlık Hareketini"Huruç Alessultan" yani Padişah ve halifeye karşı yapılan isyan olarak göstermekte, Kuvva-yı Milliye'yi kötülemekte, padişahın sadık tebasına zulüm edenlerin katledilmeleri gerektiğini, ulus ve ülkenin bağımsızlığı için savaşanKuvva-yı Milliye'ye karşı savaşırken ölenlerin şehit olacağını vurgulamaktadır.
Ankara Fetvası ise; "Padişah ve Halife dahi esirdir. Makam-ı Hilafet ve saltanatın kurtarılması lazımdır." Düşmanlar Halifeye baskı uygulayarak zorla bir fetva yayınlatmışlardır ilkesinden haraket etmiştir.
İstanbul Fetvası sadece bir ayete dayandırılmaktadır.(Hucurat Suresi Ayet.9)(3)
Ankara Fetvası ise; çok yönlü ve gerekçeleri daha nettir. Hakiki düşman olan düşman devletlerine karşı birlik ve bütünlük sağlanmalı, yurt düşmanlardan kurtarılmalı esasına dayamaktadır.
İstanbul Fetvasını sadece Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi imzalamıştır.
Ankara Fetvasını ise, Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Mehmet Rıfat(Börekçi-İlk Diyayet İşleri Başkanı) Efendi başkanlığında yirmi kişi hazırlamış ve 153 Anadolu Müftüsü, din bilgini imzalamıştır.
İstanbul Fetvasının İngiliz baskısı alındığı belirtilmektedir.(4)
Dürrizade Abdullah'ın fetvayı işgal kuvvetlerinin baskısı ile verdiği ifade edilmektedir.(5)
27 Nisan 1920 günü T.B.M.Meclisinde konuşan Fevzi ÇAKMAK ".....Malumunuz vechile o fetva İngiliz süngüsü ile alınmış İslamı sinesinde birbirine düşürmek için ilk defa yazılmış acı bir vesikadır" demaktedir.(6)
Amerikan gizli belgelerinde, fetvanın İtilaf devletlerince dikte ettirildiği ve akıllıca olmadığı belirtilmektedir(7)
İstanbul Fetvası, İngiliz ve Yunan savaş uçaklarınca Anadolu'nun çeşitli yerlerine atıldığı gibi, İngiliz Konsolos ve ajanları, Rum ve Ermeni örgütleri dağıtımına yardıncı olmuşlardır.Yerli kişilerce de sandıklar ve torbalar içinde dağıtılmışlardır.(8)
Karadenizden geçen İtilaf gemilerinde, fetva, Hükümet Bildirisi ve Hatt-ı Humayun Türk halkına ulaştırılmıştır.(9)
İstanbul Fetvasının halk üzerinde çok büyük yıkıcı etkileri olmuştur. Bayburt'ta Şeyh Eşref, Yozgat'ta Hafız Şehabı, Bolu ve Gerede'de Kör Ali Hoca, Düzce'de Ahmet Hoca, Biga'da Gavur İmam, Konya ve Bozkır'da Zeynel Abidin Hoca ve diğer bölgelerde hoca adı altında Anadolu'da isyanlar olmuştur. Bu isyanları yapanlar, askerlerimizi öldürmüşler, subay ve yönetim görevlilerini soymuşlar"Şeyhülislamın Fetvası yerine geldi" diye bağıran cahillerdir.(10)
Bu fetva ile askerlerimiz silahlı veya silahsız kaçmışlar, ordu birliklerimizin mevcutları büyük ölçüde azalmıştır.
56. Tümen Komutanı Bekir Sami Bey Ankara'ya şu sözleri iletmiştir. "Eğer bu gece alelacele, Ankara ve saire baş müftüleri ve Ulema-ı Mefşure-i İslamiye'den mukabil fetvalar alınmazsa Bursa vilayetinde pek ziyade Kesb-i Vehamet etmesi muhtemeldir.(11)
Ankara Fetvası'nın Atatürk'ün önderliğinde Anadolu Bağımsızlık Hareketinin, Milli Birliği Sağlamada büyük başarısı olmuştur.
Din adına, kutsal değerler adına verilmiş iki fetva, Şeyhülislamın yazdığı, Sultan ve Halife'nin onayladığı İstanbul Fetvası. Karşısında Ankara Fetvası.
Kur'an 'da savaşı zorunlu kılan gerektiğinde Savaşmayı teşvik eden, ordu kurma ve donanımdan bahseden ayetler bulunmaktadır.(12)
Zamanlı zamansız savaş(cihat) naraları atanlar bilmeliler ki, Cihat yalnız Allah yolunda savaş değil; haksızlığa karşı gösterilen her türlü tepki, baskı, zulün ve sömürüye karşı da savaştır.
Ülkenin bağımsızlığını, yurttaşların namusunu, onurunu düşünerek savaş yapanları asi, isyancı, din düşmanı görüp düşmanla işbirliği yaparak ölüm fermanı çıkaranlar mı din adamı? Yoksa, düşmana, emperyalizme, sömürüye karşı mal ve bedenle savaşmayı emreden, fetva veren, vermekle kalmayıp savaşanlar mı gerçek din adamıdır? Asıl din görevlişi ve bilgini ulusu, ülkesi için canını bile esirgemeyendir. Bunların örneğide Ankara Fetvasını verenlerdir. Ankara Fetvası aynı zamanda hocanın din adamının Atatürkçüsü olurmu diyenlerede bir yanıttır.
Atatürk; bağımsızlığını, özgürlüğünü isteyen, ulusunu seven Türk halkının tümüyle haraket ederek kurtuluş mücadelesini vermiştir. Atatürkle birlikte hareket eden herkes; ismi, unvanı, görevi ne olursa olsun Atatürkçüdür. Atatürkçü olmaya devam edecektir de. Çünkü; Türk Halkı her zaman ulusal bağımsızlıktan, ulusal egemenlikten, üniter ulus devletten ve laik, çağdaş devletten yanadır.Tarih bunu her zaman kanıtlamıştır.
Ey kendi çıkarları için Atatürk düşmanlığı yapanlar! Bu gün bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşıyorsan bunu O, büyük insana ve O'nunla birlikte haraket ederek, gerçek bir iman ve inançla savaşanlara borçlu olduğunu unutma! Gerçeği gör!


KAYNAKLAR:

1-Ergün AYBARS -Türkiye Cumhuriyeti Tarihi
2-Sabahattin SELEK -Milli Mücadele
3-Diyanet İşleri Başkanlığı Yayını -Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı
4-G Jaeschk -Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri
5-Eşref EDİP -Sebilürreşat C.10, S/102
6-Fevzi ÇAKMAK -T.B.M.M Zabıt Ceridesi C-1, S/92
7-Orhan DURU -Amerikan Gizli Belgelerinde Türkiye'nin
Kurtuluş Savaşı Yılları S/88
8-Şevket Süreyya AYDEMİR -Tek Adam- C-2, S/286
9-Nurettin PEKER -İnebolu ve Kastamonu Havalisi S/170-171
10-Mustafa ÇALIŞKAN -Kurtuluş Savaşı Sırasında Din Faktörü S/92
11-HTVD(Harp Tarihi Vesikaları Dergisi) -Sayı-35 Vesika No-875
12-Prof.Dr. Ömer ÖZSOY -Konularına Göre Kur'an S.527-536
PROF.Dr.İlhami GÜLER
13-Prof. Dr Ali SARIKOYUNCU -Milli Mücadelede Din Adamları S.27-44

5 Eylül 2008 Cuma

KAZIM PAŞALAR

KAZIM PAŞALAR
Ulusal Kurtuluş Savaşı ve yakın tarihimizde genelde isimleri benzer olanlar karıştırılmaktadır.En çok karıştırılanlar da Kazım Paşalardır. Öyle ki bir çok araştırmacılar da zaman zaman yanılgıya düşmektedir. Bu yazımızda ATATÜRK’ÜN silah arkadaşı altı Kazım Paşayı konu edeceğim.

Musa Kazım Karabekir
İstanbul 1882- Ankara 1948
Mehmet Emin Paşa’nın oğludur.1905’te Kurmay Yüzbaşı olark Harp Akademilerini bitirdi.1911 yılında Harbiye Bakanlığına verdiği bir dilekçe ile aile adları olan Karabekir’i resmi yazışmalarda kullanmaya başladı. 1912 de Binbaşı oldu. Balkan Savaşına katıldı.Bulgarlara esir düştü.1914’te Yarbay, 1915’te Albay, 1918 de Tuğgeneral oldu. Birinci Dünya Savaşında çeşitli görevlerde bulundu. 1919 yılında merkezi Erzurum’da bulunan 15. Kolordu Komutanlığına atandı.Erzurum Kongresı’nin toplanmasında katkıları oldu. 1920’de TBMM meclisi başkanı Mustafa Kemal tarafından Şark Cephesi Komutanlığına atandı. Ermenilere karşı savaştı. Gümrü ve Kars anlaşmalarını imzaladı. Edirne ve istanbul Milletveilliği yaptı. İzmir İktisat Kongeresine başkanlık etti. 1923’de 1. Ordu Müfettişliğine atandı. 1924’de Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası kurucuları arasında yer aldı ve genel başkanı oldu. 1927’de emekliye ayrldı. İstanbul Milletvekili olarak 1946 yılında TBMM başkanlığı yaptı.
Bulgarca, Almanca, Fransızca ve Rusça bilmekte olup çeşitli madalyalarla ödüllendirilmiştir.
Kazım Fikri ÖZALP
Köprülü 1882 - Ankara 1968
“Köprülü Kazım” olarak da tanınır. Babası Suvari Albayı İsmail Nazmi Bey, annesi Yıldız Hanım’dır. 1902’de Harp Okulundan mezun oldu, 1905’de Harp Akademi’sini bitirdi. 31 Mart olayında (13 Nisan 1909) İstanbul’a gelen Hareket Ordusu ‘nda görev aldı. 1911’de Kıdemli Yüzbaşı, 1914 Binbaşı, 1915’de Yarbay ve 1917’de Albay oldu.
1919’da Balıkesir Bölgesi’nde 61. Tümen komutanlığına atandı. Batı Cephe’sini kuran 3 Albay’dan biridir. Kuvayı Milliye’nin örgütlenmesinde önemli görevler yaptı. Balkan ve 1. Dünya Savaşlarına katıldı. Alaşehir ve Balıkkesir Kongrelerinin toplanmasını sağladı. 1921’de Kocaeli grup komutanlığına atandı. Aynı yıl Tuğgeneralliğe yükseltildi. 1922’de Korgeneral, 1926’da Orgeneral oldu. 1927’de emekliye ayrıldı. Karesi, Balıkesir ve Van Miletvekilliklerinde bulundu. Milli Savunma Bakanlığı ve Meclis Başkanlığı (1924-1935) yaptı.
Atatürk tarafından ÖZALP soyadı verildi, 2 ciltlik “Milli Mücadele ve Atatürk’ten Anılar” isimli eseri vardır. Çeşitli madalyalarının yanında İstiklal madalyası ve nişanlarını almıştır.
Mehmet Kazım ORBAY
İzmir-1887-Ankara 1964
Beşiktaş Askeri Rüştiyesi’ni,Topçu İdadisi’ni, Mühendis Hane-i Berri’i Hümayun’u bitidi.Kurmay sınıfına ayrıldı.1907’de Akademiyi birincilikle bitirdi.1909’da Kıdemli Yüzbaşı,1914’te Binbaşı, 1916’da Yarbay ve 1918’de Albay oldu.
Enver Paşa’nın eniştesi olup yaverliğini yapmıştır. 1920’de Milli Mücadele’ye katılmak için Anadolu’ya geçti. 15. Kolordu Kurmay Başkanı olarak atandı. 1922’de Tuğgeneral, 1926’da Korgeneral oldu. Kafkas Tümen Komutanlığı, Genelkurmay 2. Başkanlığı yaptı. 1930’da Jandarma Genel Komutanlığı yaptı, 1935’de Orgeneral oldu, 3. Ordu Müfettişliği görevinde bulundu. Genel Kurmay Başkanlığı yaptı. 1946’da Yüksek Askeri Şura üyeliğine atandı. 1950’de emekli oldu.
6 Ocak 1961 yılında Kurucu Meclis üyeliği, 9 Ocak-26 Ekim 1961 tarihleri arası Kurucu Meclis Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı Kontenjan Senatörlüğü yaptı. 1964 yılında öldü.
Almanca, İngilizce, Fransızca ve İtalyanca biliyordu. Çeşitli madalyalar yanında İstiklal Madalyası ve nişanı almıştır. Samsun’da ismini alan “Kazım Orbay” İlköğretim Okulu bulunmaktadır.
Kazım İNANÇ
Diyarbakır 1880-Akara 1938
Alyanakzade Hakkı Bey’in oğludur.Bursa Askeri İdadisi’ni ve Harp okulunu bitirdi.1902’de Kurmay Yüzbaşı olarak Hap Akedemilerınden mezun oldu.
1905’te Kıdemli Yüzbaşı,1909’da Binbaşı oldu.Lisan ve bilgisini artırmak için Almanya’ya gönderildi.İtalyan,Balkan ve Birinci Dünya Savaşlarına katıldı.1913’te Roma Ateşemiliteri, 1914’te Yarbay oldu.1915’te Beşinci Ordu Kurmay Başkanı ve Albay oldu.1918’de Genel Kurmay İkinci Başkanlığına atandı ve Genel Kurmay Başkanı vekilliğinde bulundu. Samsun’a çıkacak Mustafa KEMAL PAŞA’ya geniş yetkiler veren belgeyi hazırlamada büyük emeği geçti.Görevinden azledildi.1920’de Anadolu’ya geçerek Milli Mücadele’ye katıldı.Büyü Taarruzda 6.Kolordu Komutanlığı yaptı 1924’te Korgeneal odu.9.Kolordu ve3.Ordu Müfettişliklerinde bulundu.1925’te görevinden istifa etti. 1926’da Samsun (Canik) Valiliğine atandı.1928’de askerlikten emekli oldu.Samsun’da ismini alan bir İlköğretim Okulu bulunmaktadır.
4. ve 5.Donem İzmir Milletvekiliği yaptı.1938’de öldü.
Almanca bilmektedir.Çeşitli madalyalarının yanında İstiklai Madalyası ve nişanları ile ödüllendirilmiştir.


Kazım SEVÜKTEKİN
Dıyarbakır 1887-Ankara 1949
Mehmet Şevki Bey’in oğludur.Balkan ve Birinci Dünya Savaşlarına katıldı.1892’de Harp Okulu’na girdi ve 1885’te Teğmen rütbesiyle mezun oldu. 1896’da Üsteğmen, 1897’de Yüzbaşı,1902’de Kıdemli Yüzbaşı,1906’da Binbaşı 1914’te Yarbay ve 1918’de Albay oldu. Çeşitli birliklerde görev yaptı.
30 Haziran 1921’de Anadolu’ya geçti.Batı Cephesinde Sivrihisar ve Havalisi Komutanlığı yaptı. 8.Tümen Komutanlığı göreviyle Sakarya ve Büyük Taarruza katıldı. Başarılarından ötürü 31 Ağustos 1922’de Tuğgeneral oldu. 1923’de Sivas’ta bulunan 5. Kafkas Tümeni Komutanlığı görevine getirildi. 1924’de tekrar 8. Tümen Komutanı olarak göreve başladı.
1927’de emekli oldu. Diyarbakır ve Mardin milletvekili olarak Meclis’te görev yaptı. Almanca ve Fransızca bilmektedir. Çeşitli madalyalarının yanında İstiklai Madalyası ve nişanları ile ödüllendirilmiştir.

KAZIM DİRİK
Manastır 1881- Edirne 1941
Balkan ve 1. Dünya Savaşında çeitli birliklerde görev yaptı. 19 Mayıs 1919’da 9. Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı olarak Atatürk ile Samsun’a çıktı. Kurtuluş Savaşında çeşitli görevlerde bulundu. 1925’de General oldu. Çeşitli illerde valilik yaptı, asıl ününü İzmir valiliği görevi ile kazandı. İzmir valiliği sırasında Atatürk’e karşı yapılan suikastı ortaya çıkardı. 1926’da korgeneral oldu. 1928’de emekliye ayrıldı. 1935’te valiler üstü bir görev olan Trakya Genel Müfettişliğine atandı.

KAYNAKLAR
1- Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı- Atatürk’ün Silah Arkadaşları : Prof. Dr. Azmi Süslü
Doç. Dr. Mustafa Balcıoğlu
Ankara 1999
2- Büyük Larousse ilgili ciltler

30 Ağustos – Türk‘ün Utkusu

30 Ağustos – Türk‘ün Utkusu
Ordular! İlk hedefiniz Akdenizdir, İleri!
26 Ağustos günü başlayan Büyük Taarruz Hareketi, Türk Ulusu’nun düşmanlarını yurdumuzdan kovmasıyla sonuçlanmıştır. Emperyalizme karşı yapılan ilk bağımsızlık savaşı olmasıyla da bütün sömürülen uluslara örnek olmuştur. Kendi ülkelerinda bağımsızlık savaşını başlatanar ve kendilerine “Kurtuluş Ordusunun Meleği” denilen çok lider, Çağların Önderi ATATÜRK‘ün fotoğraflarını göğüslerinde taşımışlar ve esin kaynağı kabul etmişlerdir.
Her iki ordunun karşılaştırılmasını, şehit ve ölenlerin sayısını vererek, Sözü Büyük Öndere bırakıyorum!
ZAFER HAFTASI KUTLU OLSUN!

ORDU MEVCUTLARI
İnsan Tüfek Hafif Makineli Tüfek (mt) Ağır mt
Türk Ordusu 207.947 (8.659subay) 92.792 2.025 839
Yunan Ordusu 224.997 (6.565subay) 90.000 3.139 1.280

Top Uçak Kamyon Cankurtaran
Türk Ordusu 323 10 298 * 33
Yunan Ordusu 418 50 4.036 1.776

* Diğer taşıtlarımız: 71 fayton, 3.141 at arabası, 1970 öküz arabası, 2318 kağnı, bunların ve koşum hayvanlarının toplamı 67.974 (22.444ü öküz ve eşek) hayvandı. (1)



KAYIPLAR
Mevcutlar Şehit/Ölü Tutak/Kayıp Yaralı Savaş Kayıpları
Türk Ordusu 207.942 2.543 1.865 9.855 14.263
Yunan Ordusu 224.992 18.250 35.000 16.030 69.283

“Yunanlıların kaza ve hastaık gibi savaşma dışı olanlarla birikte genel kayıpları 73.000’i geçer. Bu ordunun %33’ü oranında ağır bir kayıptır. Bunun yanında 213 top (%52), 900 ağır makineli tüfek ve 1000 kadar hafif makineli tüfek bırakmışlardır. Öyleki sonradan Yunanlılar, Anadolu’daki 12 tümen ve bağımsız alayla ellerinde kalan silahlardan ancak 4 tümen kurabilmişledir.(2)
***

BÜYÜK VE SOYLU TÜRK ULUSU
Ordularımız 9 Eylül 1922 sabahı İzmir’imizi ve yine 9 Eylül akşamı Bursa’mızı, kazandıkları zaferle kurtardılar. Akdeniz, askerlerimizin zafer çığlıkları ile dalgalanıyordu. Asya İmparatorluğuna yeltenen arsız düşmanın savaş alanlarına gelme gücünü gösteren ordu komutanları ile komuta kurulları, günlerden beri Türkiye Büyük Milet Meclisi Hükümeti’nin savaş tutsağı bulunuyorlar. Düşmanın başkomutan atadığı General Trikopis, bir çok gece ve gündüz umutsuzca çarpışmalardan ve kurtulma yolunu denedikten sonra, buyruğundaki generaller, kurmay başkanları ve komuta ettiği ordunun elinde kalabilen kalıntıları ile en sonunda teslim oldu. Eğer Yunan kralı da bugün tutsak ettiklerimizin arasında bulunmuyorsa, bu taç giysilerinin (Padişah-Kral),yöntemleri gerçekte Ulusların yalnız iyi günlerine katılmak olduğundan, savaş alanlarının acılı günlerinde onların, saraylarından başkasını düşünmemek huyları olduğundandır.
Batı fabrikalarının çelik zırhları ile kaplanan koca Yunan orduları, artık Anadolu Dağları’nda subaylarınca bırakılmış acınacak sürüler, kan dökücülüklerinden korkarak kudurmuş kütleler ve ağaç diplerinde kalmış olanaksız yaralılardan başka kalmadı. Düşman ordularının savaş gereçleri yaklaşık üçte ikisi ile topraklarımızdadır.
Düşmanın tutsaklarından başka insan yitiğinin yüz binden nedenli çok olduğunu sapamak güçtür. Ama, resmi yetkimle ulusuma duyuruyorum ki, bizim insan yitiğimiz dörte üçü korkusuz yaralı olmak üzere onbin kişiye ulaşmaktadır.
Büyük Türk Ulusu… ordularımızın yetenek ve gücü düşmanlarımıza korku, dostlarımıza güven verecek bir düzeyde gerçekleşti. Ulus orduları on dört gün içinde büyük bir düşman ordusunu yok ettiler. 400 km’lik aralıksız bir kovalama yaptılar. Anadolu’daki bütün işgal edilmiş yerlerimizi geri aldılar. Bu büyük zafer senin ürünündür. Bursa’mızı ele geçiren Yunan birlikleri ise, ancak imparatorluğun askeri örgütü ile görüş ve eylem birliği ederek başarılı olmuşlardı. Ülkenin kurtuluşu, ulusun oy ve istenci, kendi yazgısı üzerinde sınırsız ve koşulsuz egemen olduğu dönemde başlamış ve ancak Ulusun yüreğinde doğan ordularla olumlu ve kesin sonuçlara varmıştr.
Büyük ve Soylu Türk Ulusu, Anadolu’nun kurtuluşunu kutlarken sana İzmir’den, Bursa’dan, Akdeniz çevrelerinden ordulanın selamlarını da sunuyorum. 13 Eylül 1922
Belge no: 1300
ROH:agy,
Cilt 4, sayı 40, sa. 16 TBMM Başkanı Başkomutan Mustafa Kemal


KAYNAKLAR:
1-Celal Erikan Kurtuluş Savaş Tarihi, Sayfa 335
Harp Tarihi Dairesi Türk İstiklal Harbi
2-Celal Erikan Komutan Atatürk
3-Sebahattin Selek Milli Mücadele-Kurtuluş Savaşı
4-Musaf Onar Aatürk’ün Kurtuluş Savaşı






Mehmet Demirağ
27 Ağustos 2008

2 Eylül 2008 Salı

SAKARYA- TÜRK’ÜN YAŞAM SAVAŞI

SAKARYA- TÜRK’ÜN YAŞAM SAVAŞI

“Sakarya boylarındaki Türk zaferi, Yakın ve Ortadoğu’nun siyasal yaısını kökten değiştirdi. İkiyüzyıldan beri, Batı Osmanlı İmparatorluğunu parçalamakta idi; fakat Sakarya Irmağında Türk’ün kendisi ile karşılaştı ve bu karşılaşmada tarihin akışı değişti. Tarih; bir gün, bu az bilinen Sakarya karşılaşmasını, çağımızın kader değiştiren savaşlarından biri olduğunu keşfedecektir...” (1)
Birinci Paylaşım Savaşının galipleri, emperyalistlerin destekledikleri Yunan Ordusu; Türkleri uzlaşmaya zorlamak, SEVR anlaşmasını imzalamaya mecbur etmek, MEGO İDEA’yı gerçekleştirmek ve Türkleri Ön Asya’dan çıkarmak için ileri harekatına devam etmişlerdir. Öyle ki kendisinden görüşme isteyen gazetecilere Yunan Dışişleri Bakanı Ankara’da randevu bile verebilmiştir.
Ama unutukları vardı. Tarihinde hiçbir zaman bağımsızlığından ödün vermeyen Türk ulusu ve O’nun önderi!
O, Önder şöyle diyecekti : “...Düşman her tarafı işgal ederek Ankara’ya kadar gelecek olursa ben bir elime silahımı, bir elime de Türk bayrağını alarak Elmadağı’na çıkacağım. Burada tek başıma, son kurşunuma kadar düşmanla çarpışacağım, sonra da bu kutsal bayrağı göğsüme sarıp şehit olacağım. Bu bayrak, kanımı sindire sindire emerken ben de milletimin uğruna hayat feda edeceğim ...” (2)
Ya Türk askeri, un bulamayınca kaynamış ve kavrulmuş buğday ile karınlarını doyurmuş, silahımız yoksa düşmandan temin ederiz demişler, kadınlar omuzlarında mermi taşımışlar, silah ve cephane yüklü kağnıların idaresini ele almışlar silah ve cephaneye çocuklarından daha çok önem vermiş, gönüllü asker yazılmışlardır. “Ya İstiklal, ya ölüm!” demişler, haykırmışlar, yeri göğü inletmişlerdir.
“Düşman, düşman, vahşi düşman
Geçtiğin yer ateşle kan!
Katil Yunan, hain düşman
Türk geliyor, buna inan!
Elde bomba, ruhta iman!
Kovacağız seni yurttan!
Ey Garp, bu mu medeniyet?!
Zulme bizden yüzbin lanet....
Şarktan size binbir nefret.
Ey Garp, bu mu insaniyet?!
Lanet! Lanet! Lanet! Lanet!...
Ağızlarından salyalar akarak Türk kadınlarının zorla ırzına geçenler, namusunu korumak için mücadele verenlerin memelerine ve diğer organlarına barut dökerek ateşleyenler, ölümüne neden olup, bunlardan büyük zevk alanlar, halkımızın evlerini ateşe verip yakan yıkanlar, erkeklerin kol ve bacaklarını kıranlar, gözlerini oyanlar ve her türlü insanlık dışı davranışlar sergileyen, sözde uygarlık getireceklerini söyleyenlere binlerce değil, yüzbinlerce lanet olsun!
Bunları bilen başkomutan 26 Ağustos 1921’de harp tarihine geçen şu meşhur emrini veriyordu: “Savunma hattı yoktur,savunma cephesi vardır.O cephe bütün vatandır.Vatnın hr arış torağı,vaandaş kanıyla ıslanadıkça düşmana terk olunamaz...”
Yirmiiki gün devam eden Sakarya Savaşı Türk’ün zaferiyle sonuçlanmıştır.
Yunanlı general Xsenefon Stratikos Sakarya Savaşını değerlendirirken şöyle demektedir: “Gazi Kemal,etrafındaki zabitlerle,Türkiye’nin son kalesini müdafaa etti; önüne geçilmez azim ve irade ile onu kurtarmak istedi,Yunan faaliyetinin pek gerilmiş olan sinirleri, Ankara önündeki sinirler karşısında tamamiyle gevşedi...Yunan azim ve iradesi,Kemal’in azim ve iradesini daha kuvvetli görerek önünde baş eğdi. “(3)
İKİ TARAFIN KUVVETLERİ

İnsan
Tüfekli
Kılıçlı
Hafif Mak. Tüfek
Ağır Mak. Tüfek
Top
Uçak
Türk Batı Cephesi
129.160
63.4416
3.139
344
524
181
3
Savaşa Katılan (4)
91.527
54.722
3.139
825
-
169
3
Yunan İşgal Ordusu
183.500
75.900
1.380
2.084
648
386
18

KAYIPLAR

Şehit ve ölü sayısı
Yaralı
Tutsak ve Kayıp
Türk Ordusu
3.713
18.480
805
Yunan Ordusu
3.958
18.955
14.450

Yunan ordusunun kayıpları yüzde otuz yedi,Türk ordusunun ise yüzde yirmi beştir.Türk Ordusunda şehitlerin 277’si, yaralıların ise1058’i subaydır. Bu sayı ordudaki 5201 subay mevcudunun beşte birinden fazladır.Bu nedenden dolayı Sakarya Savaşı bizim için subaylar savaşıdır. (5)
19 Eylul 1921 günü,Kozan Milletvekili Fevzi ve Edirne Milletvekili İsmet Paşaların önergeleri, Süreyya Yiğit ve 62 arkadaşının önergeleriyle birleştirilerek görüşülmüş ve Başkomutan Mustafa Kemale Mareşallik rütbesi ve gazilik unvanı verilmiştir. (6)
SAKARYA SAVAŞININ SONUÇLARI
1-Tüm yurtta bir sevinç kaynağı olmuş ve kurtuluş umutları artmıştır.
2-Batı desteğindeki Yunan ordusu saldırı gücünü yitirmiştir.
3-Batılı Devletler ULUSAL ANT’ı (MİSAK-ı MİLLİ’Yİ) tanıma eğilimi göstermişlerdir. 20 Ekim 1921’de Fransızlarla ANKARA, SSCB ve Kafkas Sovyet Hükümetleri ile 21 Ekim 1921’de de KARS antlaşması 16 Mart 1921'de de MOSKOVA antlaşması imzalanmıştır.
4-İki savaş cephesinden kurtulan Ankara Hükümeti, Batı Cephesine gerekli olan silah ve donanımı sağlamıştır.

SAKARYA ŞEHİTLİĞİ
“Yurt toprağı sana herşey feda olsun! Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz. Fakat sen Türk ulusunu sonsuza dek yaşatmak için bol verimli kalacaksın.
Türk toprağı! Sen seni seven Türk Ulusunun mezarı değilsin. Türk Ulusu için yaratıcılığını göster ! ... “ (7)

SAKARYA SAVAŞI KOMUTANLARI

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa.
Birinci Grup: Kur. Alb. İzettin ÇALIŞLAR, 24.Tümen Komutanı Kur. Yrb. Fuat BULCA, 23.Tümen K. Yarbay Ömer Halis BIYIKTAY,
İkinci Grup: Alb. Selahattin ADİL, 4. Tümen K. Alb. Sabri ERÇETİN, 5. Tümen K. Yrb. Kenan DALBAŞAR, 9. Tümen K. alb. Sıtkı ÜKE.
Üçüncü Grup:Yusuf İzzet Met Paşa, 7. Tümen Yrb. Ahmet DERVİŞ, 8. Tümen Alb. Kazım SEVÜKTEKİN, 15. Tümen Alb. Şükrü Naili GÖKBERK
Dördüncü Grup: Alb. Kemalettin Sami GÖKÇEN, 5. Kafkas TümeniYrb. Cemil Cahit TOYDEMİR, 61 Tümen Alb. Abdülrezzak-Yrb. Saffet
Beşinci Süvari Grup:Alb. Fahrettin ALTAY, 4. Süvari Tugay Yrb. İsmail HAKKI, 14. Süvari Tümeni Yrb. Suphi KULA
Mürettep Kolordu Komutanı Alb. Kazım ÖZALP, 1. Tümen Yrb. Abdurrahman Nafiz GÜRMAN, 17. Tümen Nurettin ÖZSU, 41. Tümen Yrb Şerif, 1. Süvari Tümeni Yrb. Osman Zeki KORAL, Kocaeli Tugay Komutanı Yrb. Arif ÖRGÜÇ
Cephe Komutanlığına Bağlı Birlikler:2. Süvari Tümeni Yrb. Ethem Servet BORAL, Müretted Tümen Yrb. Zeki SOYDEMİR, 3. Kafkas Tümeni Yrb Halit, 6. Tümen Yrb. Nazmi SOLOK, 57. Tümen Yrb. Mümtaz ÇEÇEN
Batı Cephesine Sonradan Katılan Birlikler:12. Tümen Alb. Osman Nuri KOPTAGEL, 16. Tümen Yrb. Aşir ATLI
...Ve diğerleri; subaylarımız, Anadulunun yağız askerleri, isimsiz kahramanlar! Bu vatan size minnettardır. Toprağınız bol olsun. Nur içinde yatın.


KAYNAKLAR
1- Clair Price : Amerikalı Yazar ve Tarihçi - Atatürkçü Düşünce Syf. 1206
2- Enver Behnan ŞAPOLYO : Türk Kültür Dergisi Sayı.43 Syf. 29
3- Tarih Tetkik Cemiyeti : Tarih 4 Syf. 100
4- H.T.D Arşivi : 6/22216 Dolap 2 Dosya 1/D
5-Celal ERİKAN : Kurtuluş Savaşı Tarihi Syf.238-263
6-Harp Tarihi Ves. Dergisi : Syf.58 Belge No.1325
7-A. Afet İNAN : Atatürk'ten Hatıralar ve Belgeler
8-Dr. Selahattin TANSEL :Mondrostan Mudanyaya Kadar Cilt 4
9-Selahattin SELEK :Milli Mücadele-Kurtuluş Savaşı


21.08.2008

5 Ağustos 2008 Salı

ÇAĞLARIN ÖNDERİNİN SOY KÜTÜĞÜ

Atatürk’ün büyük babası Çınarlı Mahallesinde İlkokul öğretmenliği yapan Kırmızı Hafız Ahmet Efendi’dir. Saçları ve sakalı kırmızı olduğu için kendisine bu isim verilmiştir. Ayrıca kendisine Firari Ahmet Efendi’de denilirmiş. Nedeni, 1876’da Selanik’te çıkan konsolosların öldürülmesi olayında, zanlılar arasında yer almasındandır. Kurtuluş yolunu dağlara çıkarak görmesinden ileri gelmektedir. Yedi yıl dağlarda kaçak olarak dolaşmış, asıl mesleği askerlikmiş. Yemen’de uzun yıllar savaşlarda bulunmuş.(1)
Hafız Ahmet ve kardeşi Hafız Mehmet Anadolu’nun Türkleşmesinde önemli roller oynayan “Kızıloğuz” yahut “Kocacık” Yörüklerinden (Türkmenlerinden) dir.
Kocacık Yörükleri hakkında kayıtlar İstanbul arşivinde bulunan (Defterhane Defteri) yani İl Yazıcı Defterleri’nde yazılıdır. Kocacık Yörükleri (Tanrı Dağı Yörükleri) ve (Karagöz Yörükleri)’dir. Bu Yörüklerin adları ve işleri 950 tarih ve 82 numaralı defter ile 1051 tarih ve 469 numaralı defterlere kayıt edilmiştir. Bu Türkmenler Türkçe konuştukları gibi, Türklüğün bütün özelliklerini de taşırlar.
Prof. Dr. Mehmet ERÖZ’ e göre Yörük sözü “yürüyen fiilinden yapılmış, Anadolu’ya gelip yurt tutan göçebe Oğuz boylarını (Türkmenlerini) ifade eden bir kelimedir.” Orta Asya’dan gelmişlerdir. Yörük ve Türkmen aynı anlamı ifade etmektedir. (2)
Atatürk’ün soyu; Anadolu’dan Rumeli’ye Murat Hüdevandigar zamanından başlayarak Fatih Sultan Mehmet zamanına kadar devir devir Konya ve Aydın’dan gelerek buraya yerleşmiş Müslüman Oğuzların Türkmen boylarıdır. Rumeli’nin Türkleşmesinde etkin rol oynamışlardır.
1993 yılında gazeteci Aslan ARASLI Kocacık Köyü’ne giderek incelemelerde bulunmuş, dedesinin evini bulmuştur. Görüştüğü Numan KARTAL, Murat Ağa, İsmail, Yahya ve diğerleri bu bilgileri doğrulamışlardır.
Atatürk’ün babası ve dedesini tanıyan Aydın Milletvekili Tahsin SAN, müfettiş ve milletvekili Tahsin UZER, milletvekili Hacı Mehmet SOMER bu bilgileri doğrulamışlardır.
Atatürk’ün baba tarafından soyundan gelenler, amcası Hafız Mehmet Efendi’nin oğlu Salih Efendi’nin çocuklarıdır.(3)

ALİ RIZA EFENDİ (1839–1893)

Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi 1839 yılında Manastır Vilayeti Debre-i Bala Sancağına bağlı Kocacık Nahiyesinde doğmuştur. Debre-i Bala, bugün Makedonya’daki Debre şehridir. Kocacık Nahiyesi tamamıyla Türk ve Yörük’tür. Aile sonradan Selanik’e gelmiştir. Ali Rıza Efendi, “Selanik Abdi Hafız Mektebinde” okumuştur. Vakıflar İdaresinde ikinci kâtiplik (Evkaf Kâtipliği) yapmış, sonradan Rusumet idaresine girmiş, Gümrük memurluğu görevinde bulunmuştur. Bu görevi Selanik yakınlarında Olimpos Dağı eteklerinde “Katarin” kazasına bağlı Papasköprüsü (Çayağazı) civarındadır. 1870 yılında Zübeyde Hanımla evlenir. Bu evlilikten 6 çocukları olur. Fatma (1871–1875), Ahmet (1874–1883), Ömer (1875–1883), Mustafa (1881–1938), Makbule (1885–1956) ve Naciye (1889–1901). Makbule ve Mustafa’nın dışında diğerleri küçük yaşta çiçek ve benzeri hastalıklardan ölmüşlerdir.
Ali Rıza Efendi, Gümrük memurluğu görevinden ayrılarak Cafer Efendiyle kereste ticaretine başlar, ilk zamanlarda işleri iyide gider. Rumeli’yi o günlerde kasıp kavuran Rum eşkiyalara istedikleri parayı vermeyince keresteleri yakılır. Çeşitli tehditler sonrası işçiler dağılır, ticareti bozulur. Kereste ticaretine devam edemez. Tuz ticaretine başlar. Tuzlar erir, memuriyete tekrar geri dönmek istese de başaramaz. İşlerinin bozulması sağlığını da etkiler. 1893 yılında bağırsak veremine yakalanarak vefat eder. (4)
Selanik Vilayetinin 1291, 1292, 1293 ve 1294 Salnamelerinde, Ali Rıza Efendi’nin Selanik Evkaf Kaleminde İkinci Kâtip olarak görev yaptığı kayıtlıdır.
Ali Rıza Efendi ile ilgili İhsan SUNGU’nun incelemelerinde; 1876 yılında Selanik Asakir-i Milliye Taburunda Birinci Mülazım (Üsteğmen) rütbesiyle görev yaptığı belgelenmektedir. Bu tabur Osmanlı Rus Savaşı’nın başladığı günlerde “Şura-yı Devlet Başkanı Mithat Paşa’nın girişimiyle kurulmuş “gönüllü” taburlardan birisidir. Bu kuruluşun subaylarının, kuruluş yönetmeliğinin 6. bendine göre vatan ve milletini seven onurlu ve ehliyet sahibi kişilerden seçildikleri belirtilmektedir. Bu da göstermektedir ki, Ali Rıza çevresinde sayılan ve sevilen bir kişidir. Ayrıca kırmızı bıyıklı, iri vücutlu, dürüst ve kuvvetli karakterlidir.
Bu tabur Osmanlı zırhlısı ile 24 Aralık 1876’da İstanbul’a gelmiştir. Ali Rıza Efendi Süleymaniye Kışlası’nda misafir olmuş, ikinci bölükte üsteğmendir.
1935 yılında ele geçirilen ve aynı bölükte görev yaptığı arkadaşı Habib Bey’le çektirdiği bir resmi vardır. Bu resim Habib Bey’in gelini Bayan Şehnezar’ın evinde bulunmuştur. Resmi Atatürk’e veren Çankırı Milletvekili Mustafa Özsoy’dur.(5)



ZÜBEYDE HANIM (1857-1923)

Makedonya ve Teselya’nın fethinden sonra Konya- Karaman’dan gelerek Rumeli’ye göç etmiş, Vodin Sancağı’na bağlı Sarıgöle’e yerleşmiş bir aileden gelmektedir. Sofuzade Feyzullah Ağa’nın kızıdır. Yörük-Türkmenlerdendir (Konyarlar) denilmektedir. Annesinin adı Ayşe(Aişe)’dir. Annesine “Molla Hanım” denildiği gibi kendisine de okuyup yazma bilgiği için “Zübeyde Molla” denilmektedir.
Zübeyde Hanım’ın Hasan Ağa ve Hüseyin Ağa isimli iki kardeşi daha vardır. Hasan Ağa Selanik-Lankaza’da açtığı bir dükkanda aşçılık yapmıştır. Hüseyin Ağa ise Hacı Süleyman Bey’in (Çalı Çiftliğinde) Şubaşılık yani çiftlik kahyalığı görevinde bulunmuştur. Atatürk’ün anılarında bahsettiği çiftlik bu çifliktir. Ali Rıza Efendi ile Selanik’te evlenir. Eşinin ölümü üzerine üç çocuğu ile birlikte kardeşinin çiftliğine gider. (Atatürk’ün ana soyuna ait bir secereyi Nafıa eski bakanlarından Süleyman Sırrı Bey’in annesi Zühre Hanım tespit ederek Atatürk’e vermiştir.)
Balkan Savaşı’ndan sonra İstanbul’a gelir. İstanbul Beşiktaş’ta Akaretlerdeki 76 nolu eve yerleşir. 24 Haziran’da Ankara’ya gelmiş ve Çankaya Köşk’ünde kalmıştır.
Hastalığının tedavisi ve Latife Hanım’la tanışmak için İzmir’e gitmiş, 15 Ocak 1923’te; İzmir’de vefat etmiştir.
“Zübeyde Hanım, Müslüman cetlerinin inançlarına harfi harfine uyan dindar, hatta sofu bir kadındı. Hem kendi ailesinde, hemde kocasının ailesinde hacılar bulunduğu için övünç duyuyorlardı.”(6)
Zübeyde Hanım: “Beyaz tenli, açık sarı saçlı, yüksek iradeli, sofu bir hanımdı. Zübeyde Hanım’ın dindarlığı Atatürk’e ülkücü insan kimliğini kandırmıştır.”(7)
Atatürk’ün Yaveri Cevat Abbas GÜRER: “Bayan Zübeyde daha küçük yaşta yetim kalan oğlunun her durumuyla yakından ilgilenirdi. Çünkü O’nun yetişmesinde ve yetiştikten sonra memlekette yararlı olmasında büyük etken olmuştur. Atatürk’e tam anlamıyla hem analık, hem babalık etmiştir… Yetişen, makamını bulan kurtarıcı oğlunu; O, Mustafa Kemal yapmıştır.”
II. Abdülhamit yönetimine karşı yapılan toplantılarda, aydınlandıktan sonra “Gizli evrakınız varsa ben saklarım.” der ve şöyle devam eder. “Evladım bir gün bu işler olduktan sonra seni namus ve haysiyet sahibi olanlarla görmezsem işte o zaman meyus olurum. Ben senin kadar okumadım, senin kadar bilmem, gördüğüm, anladığım şeyleri yapmaktan seni men etmeye kalkışmam. Yalnız dikkat et. Esas muvaffak olmaktır. Muvaffak olmaya çalış.” öğüdünü vermiştir.
Büyük analar, büyük evlat yetiştirir. Atatürk’e bağımsızlık dededen ve babadan intikal eden yüksek onurlu ve şanlı bir mirastır. Babası Mustafa Kemal doğunca başucuna kılıcını asmıştır.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun dediği gibi: “Atatürk her şeyden evvel yeryüzünün bütün mazlum, mağdur milletlerine kalk borusunu çalan ve onlara tam kurtuluş yolunu gösteren bir hürriyet ve İstiklal örneğidir.”


YOLUMUZ ATATÜRK YOLUDUR.


KAYNAKLAR:

1- Enver Behnan Şapolyo -Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi.
2- Mehmet ERÖZ -Yörükler
3- Prof.Dr. Hamza EROĞLU -Atatürk Hayatı ve Üstün Kişiliği
4- Faik Reşit UNAT -Atatürk’ÜN Aile Efradı ve Kendisine Karabet Dereceleri.
S.733-737
5- İhsan SUNGU -Atatürk’ün Babası Ali Efendi ve Mensup Olduğu Selanik
Asakir-i Milliye Taburu. Belleten. Cilt 3 Sayı 10 Sayfa 289-
348
6- Lord KINROSS -Atatürk-Bir Milletin Yeniden Doğuşu.
7- İ.Hakkı BALTACIOĞLU -Atatürk’ün Yetişmesi, Kişiliği ve Devrimleri
8- Altan ARASLI -Atanın Soy Kütüğü
9- Tayyip GÖKBİLGİN -Rumeli’nin İskanında ve Türkleşmesinde Yörükler
10-Dr. Ali GÜREL -Atatürk Araştırma Dergisi Cilt 15 Sayfa 45
11-Uluğ İĞDEMİR -Atatürk’ün Yaşamı
12-Şerafettin TURAN -Mustafa Kemal Atatürk Biyografisi
13-Burhan GÖKSEL -Atatürk’ün Soy Kütüğü Üzerine Bir Çalışma.
14-Başbakanlık Osmanlı Arşivi Mevkuat Defteri No 2737

3 Ağustos 2008 Pazar

ÇAĞLARIN ÖNDERİ İÇİN DİYORLAR Kİ!

Arkadaşlar yüzyıllar nadir olarak ‘dahi’ yetiştirir. Şu talihsizliğe bakın ki, O büyük dahi çağımızda Türk Ulusu’na nasip olmuştur. Mustafa Kemal’in dehasına karşı elden ne gelirdi. (Bu konuşmadan sonra İngiltere Başbakanı istifa etmiştir.)
İngiltere Başbakanı, Loyol George eski çağın büyük filozofu Eflatun’un “Ya yöneticiler filozof ya da filozoflar yönetici olsalar” yolundaki iki bin yıllık dileği ilk kez yirminci yüzyılda Atatürk’ün kişiliğinde tam olarak gerçekleşmiş bulunur. Atatürk bir dahi, bir düşünür olarak ulusunun yazgısını eline almış, bu ulusla atıldığı bağımsızlık savaşları ile ve başka ulusların haklarını koruyan bir barışla insanlığa görkemli bir örnek vermiştir.
Alman Filozof-Herbert Melzig

Atatürk olmasaydı, Türk belki Özbekistan’da olurdu, ama Trakya ve Anadolu’da kalmazdı. 100 yılda tüm civar büyük coğrafyadan sürülmüş ve katledilmiş Türklerin Konya Ovası’ndan sürülmeleri ve atılmaları, ne kadar sürerdi sanıyorsunuz? Ne Türk nede Türkiye kalırdı. Mustafa Kemal sadece Türkiye‘yi kurtaramadı; Türk neslini de kurtardı.
Prof. Justin Mac. Carty

Ben Atatürk’e kâtip olmak isterdim. Çünkü O’nun her akşam sofrasında bulunup yüksek düşünceleriyle beslenmek dileğinde oluşumdur.
Fransa Başbakanı-Edouart Herriot

Bir ulusun hayatında bu kadar az sürede bu denli kökten değişiklik pek seyrek gerçekleşir. Bu olağan üstü işleri yapanlar, hiç kuşkusuz kelimenin tam anlamıyla büyük adam niteliğine hak kazanmışlardır ve bundan dolayı Türkiye öğünebilir.
Yunanistan Başbakanı-Eleutherios Venizelos
O, uğraşlarıyla, yalnız Türkiye’ye değil, bütün Doğu dünyasında kurtuluş yolunu göstermiştir. O, tarihin büyüğünün, O Türk kahramanının O, Doğunun kurtuluş ve uygarlık önderinin eserini her zaman sevgi ve saygıyla anacağız.
Hindistan Meclis Başkanı-Sir Abdurrahim

Türk devrimini bütün Doğu dünyasının ilerleme ve gelişmesindeki rolü, Batı dünyasını kültür ve uygarlık yoluna yöneten Fransız Devrimi kadar önemli ve etkilidir. Devriminizin kıvılcımlarından çıkacak ateş, bütün doğu uluslarını aydınlatacak, kamaştıracak ve gerçek nuru yaratacaktır.
Çinli General-HO-Yao. Su

Yakın ve Orta doğuda ilk cumhuriyet, doğu şunu ona borçludur. Bu cumhuriyet birçok ulusun milli özgürlük savaşına ışık tutulmuştur.
Atatürk yönetimindeki Türkiye’nin uluslararası otoritesi yükselmiş ve ülkesi dünya siyasetinde önemli bir rol oynamayı başarmıştır.
S. Birliği Başkanı-Nikita S. Kruchef.


Atatürk adı; insana bu yüzyılın büyük insanlarından birini tarihi başarılarını, Türk ulusuna ilham veren önderliğini, modern dünya anlayışındaki ileri görüşlüğü ve bir asker önder olarak kudret ve cesaretini hatırlatmaktadır. Şüphesiz ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin giriştiği derin ve geniş devrimler kadar bir ulusun kendine olan güvenini daha başarı iler belirten bir başka örnek gösterilemez.
ABD Başkanı-John F. Kenndy

O’nun adı dünyanın en büyük ilham kaynaklarından biri olarak yaşayacak ve Müslümanların en derin yurtseverlik içerisinde yaşamalarına önderlik edecektir. O’na duyulan sevgi, daima bütün Müslüman dünyasına ve insanlığa yararlı olacaktır.
Pakistanlı General-Muhammed Azan Khan

1979 yılında 159 ülkenin UNESCO’da Atatürk ile ilgili aldığı karardan: “Uluslararası anlayış ve barış yolunda çaba harcamış üstün bir kişi olağan üstü bir devrimci, sömürgecilik ve emparyalizme karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, insanlar arasında hiçbir renk, din, ırk ayrımı gözetmeden eşsiz devlet adamı, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu…”

ABD, AB hayranları, II. Cumhuriyetçiler, kökü dışarıda liderlere özenenler, iş değil laf üreten, “Kemalizm’in” kararlılık ilkesini hiçe sayan “Daksil” Atatürkçüleri!

Ayrım gözetmeksizin dünyanın öne gelen devlet, siyaset ve düşün adamlarının sözlerinden bir dem sunulmuştur. Bunlara ne diyeceksiniz?

Başka yol veya yollar aramaya gerek yoktur.
Türk ulusunun yolu bellidir.
Bu yol ATATÜRK YOLU’dur.
22 Temmuz 2008
Barış Gazetesi

13 Temmuz 2008 Pazar

SİVAS GÜNLERİNDEN BİR ANI

Çağların Önderi Diyor ki;
“Milletlerin tarihinde bazı devirler vardır ki; muayyen maksatlara erebilmek için maddi ve manevi ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak ve aynı istikamete sevk etmek lazım gelir…

Memleketin ve inkılâbın içerden ve dışardan gelebilecek tehlikelere karşı masuniyeti için bütün milletçi ve Cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması lazımdır… Aynı cinsten olan kuvvetler müşterek gaye yolunda birleşmelidir.”

Milli Hareketi ve Tehcir Olayını incelemek için Türkiye’ye gelen General Habur Sivas’ta Atatürk’le görüşür. Görüşme bir okulda yapılmakta, yanında Rauf Orbay ve tercümanlığı yapan okul müdürü Hüseyin Bey bulunmaktadır.

General Atatürk’e sorar: Ne yapmak istiyorsunuz?”

Büyük Önder yanıt verir:”İstediğimiz memleketimizi düşman işgal ve istilasından kurtardıktan sonra, bağımsız, medeni bir Türk Devleti kurup insanca yaşatmaktır…“

General Habur: “Bu istek hayal, çünkü müttefikleriniz olan Almanya, Avusturya ve Bulgaristan çökmüş, teslim olmuş, memleketinizin birçok önemli yerleri itilaf devletleri tarafından işgale uğramış, ordunuz dağılmış, silahlarınız elinden alınmıştır. Böyle bir durumda yapmak istediğiniz ne askerlik kurallarına, nede herhangi bir kurala uymaz. Bu tamamen yanlıştır. İnsanların intihar ettikleri görülmüştür ama ulusların intiharı görülmemiştir. Bu hareketiniz ulusça bir intihardır.”

Atatürk:”Evet Generalin dedikleri doğrudur. Bütün bunlara rağmen vatanımızı kurtarıp, özgür ve bağımsız, medeni bir Türk devleti kurarak yaşatacağız. Şayet muvaffak olmazsak (Mustafa Kemal bu esnada ortada duran masanın üzerine elini koyup avucunu açarak) düşmanların avuçları içinde her gür birer parça can vermekten ise, atalarımıza yakışır şekilde dövüşerek can vermeyi tercih ederiz.”

Amerikalı General bu sözler karşısında “Ben her şeyi hesap etmiştim. Fakat bunu hesap etmemiştim diyerek ayağa kalkar, Mustafa Kemal’in elini sıkar, alnından öpüp huzurundan ayrılır.[1]

Giordana Bruno şöyle demektedir: “Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise iradelerini hâkim kılmak için Allah’ı kullanırlar.”

Türk ulusunu bağımsız ve özgürlüğüne kavuşturan Atatürk, sadece Türk milletini değil, ezilen tüm mazlum milletlerinde Atatürk’üdür. Bütün dünya O’nu ilke, devrim ve idealleri ile tanımıştır. Bir gün insanlığın ideali gerçekleştiği zaman, insanlık: “Bu ideal Atatürk ideali imiş.” diyecektir.

Önümüzde yolumuzu çizmiş. “İnsanlık idealinin âşık ve seçkin siması” büyük Atatürk’ün yolu vardır. Bu yol, her ulus ve yurt sevenin yoludur. Her türlü zorlukların üstesinden elbirliği ile geleceğiz. Türkiye Cumhuriyeti dünyadaki yerini alacaktır.

Esir iken mümkünmüdür ibadet,

Yatıp kalkıp Atatürk’e dua et

Senin gibi cahillerin yüzünden

Dininden soğuyacak millet